Baykal bırakacağı tarihi açıkladı

Baykal bırakacağı tarihi açıkladı
Başbakan Erdoğan'ın siyaseti bırak çağrısı yaptığı CHP Lideri Baykal, Erdoğan'a cevap verdi ve siyaseti bırakacağı tarihi açıkladı
Başbakan Erdoğan'ın siyaseti bırak çağrısı yaptığı CHP Lideri Deniz Baykal Erdoğan'a cevap verdi. Baykal verdi cevapta siyaseti ne zaman bırakacağını söylerken siyaseti neden yaptığına da değindi. Baykal siyaseti bırakacağı tarihi açıklamadan önce kendisini Atatürk ve İnönü'ye benzetti ve Süleyman Demirel ile kıyasladı. Baykal nasıl ki Atatürk ve İnönü ölünce siyaseti bıraktıysa ben de siyaseti ölünce bırakacam dedi. BAYKAL: YANLIŞ ANAYASA MAHKEMESİ'NDEN DÖNER CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, Anayasa Mahkemesi'nin mayınlı arazilerle ilgili yasaya ilişkin kararını değerlendirirken ''Elbette ihaleye çıkarsın, istediğine verirsin, ver... 49 yıllığına bunu yapan firmaya verme işi yanlış. Bak, yanlış Anayasa Mahkemesi'nden döner. Ama ben size garanti edebilirim, eğer parlamentodan üye seçilecek olursa Anayasa Mahkemesi'ne, yapısı değiştirilecek olursa bu kararlar artık çıkamaz hale gelir'' dedi. Baykal, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündemdeki konulara ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Türk Silahlı Kuvvetleri'ne yönelik, yıldırma, etkisizleştirme yönünde sistematik bir çabanın götürülmekte olduğunu savunan Baykal, bu çabanın kimler tarafından desteklendiğinin aydınlığa çıkarılmasının Türkiye'nin rahatlaması açısından önemli bir ihtiyaç olduğunu söyledi. Baykal, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Türkiye'nin önemli bir kurumu olduğunu belirterek, ''Demokrasi, hukukun üstünlüğü, siyasetin bağımsız şekilde kendi kuralları içinde çalışması bir temel anlayıştır. Bu konuları tesadüfe bırakarak, kendi haline terk ederek, nasıl gelişeceğini bilemediğimiz bir sürece memleketin kaderini teslim etmek kesinlikle uygun değildir'' dedi. ''Özellikle hükümet ve silahlı kuvvetler kendi aralarındaki ilişkiyi açık bir şekilde, sağlam bir temel üzerinde kurup geliştirebilmelidirler. Buna ihtiyaç olduğu açıktır'' diyen Baykal, şunları kaydetti: ''Türkiye'de silahlı kuvvetlerin AB'ye girmeyi amaçlayan, demokratik reformları gerçekleştirmek isteyen, çağdaş bir demokrasiye dönüşmek isteyen bir ülke olarak kendi yerini eskisinden daha farklı, daha demokratik, daha denetlenebilir bir çerçeveye oturtmayı içine sindirdiği izlenimini biz dışarıdan bakınca anlıyoruz. Gerçekten Türkiye'de silahlı kuvvetlerle ilgili çok önemli açılımlar, gelişimler gerçekleştirildi, CHP olarak biz de buna önemli katkılar yaptık, anayasa değişiklikleriyle bazı yasal düzenlemelerle. Silahlı kuvvetlerin toplumdaki yerini daha demokratik, daha sivil denetimi temel alan bir anlayış doğrultusunda yeniden yapılandırmaya dönük bir ciddi çabanın sürdürüldüğü bir dönemdeyiz, bunu bilerek yapıyoruz. Ve memnuniyetle görüyorum ki silahlı kuvvetler de kendi yerinin bu yeni anlayışa göre şekillendirilmesine hak veren, buna yardımcı olan bir anlayışa girmiştir. Bunu da görüyoruz. Elbette silahlı kuvvetler, AB'ye girecek bir ülkede konumunun 15-20-30 yıl öncesinden farklı bir şekilde tanımlanmasını içine sindirecektir. Bu olmaktadır. Bu konuda yapılması gereken ne varsa gelecekte onlar da yapılır. Bunda bir problem yok. Problem, bu haklı, meşru, makul, herkesin içine sindirdiği doğal dönüşümü, bir hesaplaşmanın, bir intikam almanın, bir özel kavganın dayanağı haline dönüştürme tehlikesidir. Kaçınılması gereken, uzak durulması gereken nokta işte budur. Ve maalesef bugün Türkiye'de bir demokratik evrim mi yaşıyoruz silahlı kuvvetlerle ilgili olarak, yoksa silahlı kuvvetlere yönelik bir husumetin, bir intikam alma gayretinin sergilenmesine mi tanık oluyoruz?'' Baykal, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin demokratik rejim içerisindeki konumunun, siyaset zemininde ele alınacağını belirterek, atılması gereken adımların atıldığını, bundan sonra da atılacağını ancak bunu kontrolsüz, intikamcı bir hesaplaşmaya dönüştürmeye çalışmanın fevkalade tehlikeli olduğunu ifade etti. VESAYET TARTIŞMALARI Deniz Baykal, vesayet tartışmalarına da değinerek, ''Bugün Türkiye'de Başbakan'ın şahsında ortaya çıkan bir vesayet manzarası vardır. Demokratik süreçler, hukuk ilkeleri hepsi anlamını, bu vesayet karşısında kaybetmektedir. Devletin bütün kurumları tehlike altındadır. Kadrolaşma bunun temel dayanağı olarak düşünülmüştür'' dedi. Bütün kurumlara yönelik böyle bir uygulamanın net bir şekilde ortaya çıktığını öne süren Baykal, bu konudaki sınırların netleştirilmesi gerektiğini söyledi. Baykal, silahlı kuvvetlerin, Anayasa'nın, kanunların, hukukun koyduğu çerçeve içinde kendi kurallarıyla işlemesi gereken bir kurum olduğunu belirterek, ''Buraya yönelik vesayet arayışlarının fevkalade yanlış olacağına herkesin dikkatini çekmek istiyorum'' dedi. Asker-sivil ilişkilerinde yeni bir dönemden geçildiğini ifade eden Baykal, şunları söyledi: ''Hala aydınlatılmamış Dolmabahçe buluşması söz konusu. Acaba bu Dolmabahçe buluşması asker-sivil ilişkilerinde yeni bir mutabakatı şekillendiren bir buluşma olarak da bir anlam taşıyor muydu? Eğer öyleyse herkes tarafından önem taşıyor. Ama manzaraya dışarıdan bakınca ciddi bir çatışma ortamının şekillenmekte olduğunu görüyoruz. Bunu silahlı kuvvetlerin normal demokratik, hukuk devleti sınırları içine yerleştirilmesi süreci olarak anlamamız ne yazık ki mümkün değildir. Bunun ötesinde bir tablonun ortaya çıktığı açıktır. Herkesin oradan uzak durması lazımdır. Onun için diyorum ki Başbakan'a, 'elini silahlı kuvvetlerden çek. Silahlı kuvvetler senin vesayet arayacağın bir alan değildir'.'' Bu konuyu net, demokratik bir şekilde kendi aralarında ortaya koymaları, dışarıdan bakıldığında da güven verici bir tablonun ortaya çıkması gerektiğini anlatan Baykal, çatışmanın silahlı kuvvetlerden yargıya geçtiğini öne sürdü. YARGIYLA GERİLİM SÜRECİ Baykal, hükümetle yargı arasında bir gerilim süreci yaşandığını ifade ederek, ''Yargıyı sindirme, etkisizleştirme ya da etki altına alma, vesayeti yargıya taşıma mücadelesi sürdürülüyor'' dedi. ''AK Parti Hükümeti'nin yargıyı denetim altına alma çabasının çok açık ve gizlenmeyen bir çaba olduğunu'' ileri süren Baykal, yüksek yargı kuruluşlarını siyasetçilerin seçeceği insanlarla oluşturma projesinin daima ortaya atıldığını söyledi. Bazı iyi niyetli gözlemci çevrelerin ''Başka ülkelerde de parlamentolar yüksek yargı organlarına temsilci seçer, bu o kadar kaygı verici değildir'' anlayışı içinde değerlendirmeler yaptıklarını anlatan Baykal, ''Doğrudur ama oralarda olmayan bizde olan var. Bizde siyaset yargı ilişkisi, o örnek gösterilen ülkelerde olduğu gibi istikrara, dengeye kavuşmuş, herkesin sınırını bildiği bir ilişki haline dönüşmüş değildir'' diye konuştu. ''Türkiye'de en doğal yargı faaliyetleri işlemiyor'' diyen Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Dokunulmazlıklardan başlayarak, dokunulmazlık konusunda sıkıntıyla karşı karşıya olan, dokunulmazlık zırhına muhtaç olan bir siyasi ekibin kendisinin hukuki geleceğini kararlaştıracak organlara üye seçmiş olması çok şaşırtıcı bir tablodur. Dokunulmazlıkların kalkmadığı bir ülkede, dokunulmazlık nedeniyle mahkemeye hesabını verememiş olan, siyasetçileri mahkemeyle hesabı olan bir ülkede siyasetçilerin eline 'yargıyı siz belirleyin' diye yetki verilmesinin doğuracağı sonucu, bu iyi niyetli gözlemci, gazeteci pek çok kişinin gözden kaçırdığını düşünüyorum. Türkiye'deki gibi bir milletvekili dokunulmazlığı Avrupa'da yok. Tek ülke Türkiye. Neredeyse mutlak bir milletvekili dokunulmazlığı... Yargı hiç bir şekilde işlemiyor Türkiye'de.'' ''ERGENEKON'' DAVASI Baykal, ''Ergenekon'' davasına da değinerek, iddianamenin 5 bin sayfayı bulduğunu, dünyada örneği olmadığını, dava sürecinin uluslararası adil yargılama ölçülerine uymadığını savundu. Böyle bir süreç işlerken vesayeti yargıya taşıma konusunda sistematik bir çaba yürütüldüğünü ileri süren Baykal, bunun bir yandan da ''Ergenekon'' davası etrafında kendini net bir şekilde gösterdiğini söyledi. Baykal, şunları kaydetti: ''Başbakan davadan önce bizzat kendisi 'bu işi götürecek savcı arıyorum' demişti. Anlaşılan savcıyı buldu, yetinmedi kendi savcı oldu, 'evet savcıyım' dedi. 'Bürokratik engelleri aştık, şimdi güvenlik güçleriyle tam ve derin işbirliği içindeyiz' diye kamuoyuna müjdeyi verdi. Arkasından 'durun neler gelecek' dedi. Geçenlerde Başbakan Yardımcısı 'Ergenekon'u ezdik' dedi. Başbakan, 'Ergenekon terör örgütü' dedi. Mahkeme karar aldığı halde Başbakan, 'Ergenekon terör örgütü' demeye devam etti. Hüküm vermiş Başbakan. Daha ortada hüküm, karar yok, ifade yok. Duruşmalar daha sanıkların tümüyle ilgili gerçekleşmiş bile değil. 5 bin 800 sayfalık iddianame şu aşamada, kim bilir kaça gider? Böyle bir tabloda böyle bir davanın yürütüldüğü, haklı haksız yüzlerce insanın mağdur edildiği, usule aykırı şekilde geçe yarısı baskınlarıyla ifadelerinin alındığı, alınanların bir kısmının cezaevlerinde öldüğü, ölüm döşeğine düştüğü, insani boyutları eksik bir tablo yaşanırken yargı üzerinde denetim konusunu tartışıyoruz.'' MAYINLI ARAZİLERİN TEMİZLENMESİ Basın toplantısı sürerken Anayasa Mahkemesi'nin mayınlı arazilerin temizlenmesi konusundaki yasaya ilişkin kararının iletilmesi üzerine Baykal, mahkemenin yasanın tarımsal faaliyetlerde kullanım süresine ilişkin hükmünün yürürlüğünü durdurduğunu söyledi. Baykal, CHP'nin itirazının da bu maddeye ilişkin olduğunu anımsatarak, ''Elbette ihaleye çıkarsın, istediğine verirsin, ver... 49 yıllığına bunu yapan firmaya verme işi yanlış. Bak, yanlış Anayasa Mahkemesi'nden döner. Ama ben size garanti edebilirim, eğer parlamentodan üye seçilecek olursa Anayasa Mahkemesi'ne, yapısı değiştirilecek olursa bu kararlar artık çıkamaz hale gelir'' dedi. ''Hukuka, yargıya tasallut var'' diyen Baykal, bunun bir kez daha sistematik olarak ortaya çıktığını ileri sürdü. ''Savcıya endeksli, hakime endeksli dava'' olmayacağını anlatan Baykal, ''Hukuk gayri şahsidir. Dosya içeriğine göre bazen bir savcı, bazen başka bir savcı hukukun kuralları doğrultusunda dosyanın içeriğini göz önünde bulundurarak, gereken kararı alır. Dava vardır 30 yıl sürer. 30 yılda kaç defa hakim, savcı, avukat değişir, tapu davalarında yaygındır, öyle anlaşılıyor ki Ergenekon da böyle olacak.''
23 Temmuz 2009 16:01
DİĞER HABERLER