Bazı Ayetler Üzerine - 2

"Evet bu gerçekler bize aynı zamanda, 1400 seneden daha önce gelmiş Kur’an-ı Kerimin, ancak çağımızda anlaşılacak gerçekleri tâ o zaman anlattığını anlamış oluyoruz. Bizim Kitabımız, bütün zamanları ve bütün mekânları bilen ve zaten onları yaratmış olan Cenab-ı Hakkın Ezelî Kelamıdır…"
Abdullah Aymaz | samanyoluhaber.com
Bazı Ayetler Üzerine - 2

Fransız Prof. Dr. Maurice Bucaille, “Tevrat, İnciller, KUR’AN-I KERİM ve BİLİM” isimli eserinde diyor ki:

“Hicr Sûresinin 14. Ve 15. Âyetlerinde şöyle buyruluyor: ‘Onlara gökten bir kapı açsak da oraya çıkacak olsalardı: -Herhalde gözlerimiz döndürüldü, biz büyülenmiş bir topluluğuz’ derlerdi.” Bu, insanın hayal edebileceğinden farklı olan, beklenmedik bir manzara karşısındaki hayreti ifade eder. (…) Âyet, uzay yolculuklarınca görülecek olan beklenmedik manzara karşısındaki bakışların alt üst olması, büyülenmiş olma izlenimi… gibi tepkileri tasvir ediyor. İşte insanın dünya etrafında ilk uçuşunu yaptığı tarih olan 1961’den beri, astronotlar bu hârika macerayı böylece yaşadılar. Nitekim bilinmektedir ki, dünya atmosferinin ötesinde bulunduğunda gök, dünyadakilere göründüğü gibi, asla açık mavi surette görünmez. Bize açık mavi görünmesi, güneş ışığının, atmosfer tabakaları tarafından emilmesi olaylarının neticesidir. Uzayda, dünya atmosferinin ötesinde bulunan bir gözlemci, göğü siyah görürken dünyayı ise –yine dünya atmosferinde ışığın emilmesi olayları sebebiyle – mavimtırak renkte bir hâle ile çevrelenmiş görür. Aynı anda – atmosferi olmayan ay ise- göğün siyah fonu üzerinde kendisine has renkleri ile gözükür.

Demek ki bu, insan için, kendisine uzayda görünen, tamamen yeni bir manzaradır. Bu manzaranın fotoğrafları, zamanımız insanları yönünden artık alışılmış şeyler arasına girmiş bulunuyor… 

“Nasa Astronotu  Ellen  Baker’ın  söylediği şu söz üzerine, 23 Nisan 2014 tarihli Zaman gazetesinde: 

 “Uzaydan bakınca Dünya muhteşem; düşmanlıklar anlamsız”  başlıklı bir haber vardı: 

İnsanoğlunun uzaya dair gerçekleştirmek istediği ne varsa çalışmalarıyla bu konuda çığır açan Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi’nin (NASA) astronotlarından biri, dün İzmir’deydi. Uzay kampında öğrencilerle bir araya gelerek tecrübelerini paylaşan isim Ellen Baker’dı. Atlantis ve Columbia uzay mekikleriyle uzaya 1989-1995 yılları arasında üç sefer giderek toplamda yaklaşık 28 gün 14 saat uzay uçuşu yapan Baker, dünyadaki çekişmeleri anlamsız bulduğunu ifade etti. Uzaydan bakıldığında Dünya’nın muhteşem göründüğüne, hatta kelimelerle tarif etmenin imkansız olduğuna değinen Baker, “Uzay mekiğinden bakarken böylesine güzel görünen Dünya’da düşmanlığın ve acıların yaşandığına inanmak gerçekten çok zor.” diye konuştu.

Sunumunda uzaydan çekilmiş Ay, gün doğumu, yanardağ fotoğraflarına yer veren Baker’ın çektiği fotoğraflar arasında yer alan Türkiye, İzmir ve İstanbul büyük ilgi gördü. 

Evet bu gerçekler bize aynı zamanda, 1400 seneden daha önce gelmiş Kur’an-ı Kerimin, ancak çağımızda anlaşılacak  gerçekleri tâ  o zaman  anlattığını  anlamış oluyoruz. Bizim Kitabımız, bütün zamanları ve bütün mekânları bilen ve zaten onları yaratmış olan Cenab-ı Hakkın  Ezelî  Kelamıdır…

“Eğer biz onlara gökten bir kapı açsak, onlar da yukarı çıksalar, gözlerimiz bulandı; büyülenmiş gibi olduk, derler.” (Hıcr / 14-15)

Uçaktan dünyaya 10-11 km’den bakıldığında, hassas bir yazar şöyle diyebilir:

“Pamuk deryası gibi bulutların üzerinde havanın açık mavi şeffaflığı içinde iken beşerilikten uzaklaşmış, dünyanın zihni süsleyen tesirinden manevi âlemin parlaklığına doğru uzaklaşmış, bizim kemâlsizliğimizden bu kemâlin nur ve haşmetine doğru uzaklaşmış gibi idim… Orada ben kainatla ne kadar çok beraberlik duyuyordum. Hele 11 kilometreden sonra 30-40 km’ye kadar yüksekliği kaplayan stratosfere çıkılsa, göğün manzarası daha ziyade değişir. Bunun dışındaki iyonasfere yükselince o zaman ışıkla karanlıktan mürekkep başka bir âleme girilir. Burada güneş sarı veya kırmızımsı değil, çelik renginde bir küre gibi görünür. Çünkü yeryüzünde gördüğümüz renkler, havanın tesiriyle bize öyle görünmektedir. Şu gördüğümüz dünya hayatının ötesine ait metafizik konular da aynı şekilde, dünyeviliğe çeken muhitin havası içinde beliremez.
“Onlar dünya hayatının dış yüzünü biliyorlar. Fakat âhiretten gafildirler.” (Rum / 7)

* * *

“Gökleri ve yeri yaratması ve dillerinizin ve renklerinizin farklılığı Onun delillerindendir.” (Rum  / 22)

Dünyada hâlen mevcut 2800’e yakın dildeki kelimeler arasında pek azının müşterek oluşu ses bolluğunun delilidir. Aslında dört bin kadar lisan oluşmuş fakat zamanla unutulmuştur. Muhitine uyum için ırklar –renkler meydana gelmiş. Renk farkları Allah’ın ihsan ve takdir ile  insanları güneşten korumak için esmer renkli boya maddesini yapan ve hiç durmadan kendini yenileyen cildin bir özelliğidir. Göz saç ve cild renklerinde ve biçimlerindeki çeşitlilik de o kadar çoktur. Eski lisanlar üzerine araştırma yapan bilginler lisan bakımından insan ruhundaki ana hatların değişmediğini fark etmişlerdir.   

* * *   

“Ona, köşke giriniz, denildi. Onu su sandı da bacaklarını açtı. Süleyman dedi ki, o camdan döşenmiş bir köşktür.”  (Neml / 44)

Belkıs (Kraliçe)   altı su dolu ve üstü cam kaplı olan bu salona benzer yere gelince yanılmış, böyle söylemişti.  1946 yılında Suriye’de (Humus) ile (Karyeteyn) arasında Muhtemelen Hz. Süleyman Aleyhisselam tarafından yaptırılmış ve daha sonra  Belkıs’ın yaz mevsimini geçirdiği bir havuz bulunmuş.  İçi renkli camlarla süslü, kenarı mermerle kaplı olan bu havuzun suları tedavi için iyi geliyormuş. Tabiî dünyada  ilk defa sırçadan bir saray ve giriş kısmı da içinde deniz hayvanları bulunan ve üstü billur kaplı bir havuz olarak yaptırıldığı için Kraliçe Belkıs bir anda şaşırıp öyle davrandığından  Süleyman Aleyhisselam tarafından ‘o camdan döşenmiş bir köşktür’ diye  izah edilip uyarılmıştır.  
11 Ağustos 2020 10:52
DİĞER HABERLER