Berlin, uyumluluğu arttıracak tek tip standartlar için Paris'i zorluyor ancak Fransa yüksek borçlu ülkelere daha fazla manevra alanı sağlamak için esnekliği savunuyor.
Avrupa Birliği'nin en büyük ekonomileri olan Almanya ve Fransa'nın, birliğin mali kurallarına dair reformlar konusundaki anlaşmazlıkları sürüyor.
Berlin, uyumluluğu artıracak tek tip standartlar için Paris'i zorluyor ancak Fransa yüksek borçlu ülkelere daha fazla manevra alanı sağlamak için esnekliği savunuyor.
Mevcut kurallara göre, üye devletlerin bütçe açıkları gayri safi yurt içi hasılanın (GSYİH) yüzde 3'ünü geçmemeli. Kamu borç seviyelerinin de GSYİH'ye göre yüzde 60'ın altında olması gerekiyor. Ancak 'Maastrciht kriterleri' olarak da bilinen bu koşulları tutturabilen çok sayıda ülke bulunmuyor.
Zaten bu kriterler Covid-19 salgınının başlangıcından bu yana askıda.
Fakat birlik, kuralları 2024'ün başlarında tekrar yürürlüğe koymayı ve denetlemeyi planlıyor, ancak bunun öncesinde 'İstikrar ve Büyüme Paktı' olarak bilinen oldukça karmaşık yasalar yeşil ve dijital geçişle uyumlu olmak için yeniden düzenlenmek zorunda.
Bu reformlara ilişkin ilk incelemelerin ele alındığı Lüksemburg'daki ekonomi ve maliye bakanları toplantısında, üyeler arasındaki ideolojik farklılıklar ve anlaşmazlıklar bir kez daha açıkça ortaya çıktı.
Fransa Ekonomi Bakanı Bruno Le Maire, "Asıl anlaşmazlık noktası, 'otomatik' ve 'tek tip' kuralların olup olmaması gerektiği konusu" dedi.
Ulusal egemenliğe saygı gösterilmesi çağrısında bulunan La Maire, "Cevabımız açıkça hayır çünkü bunun ekonomik ve siyasi bir hata olacağına inanıyoruz. Geçmişte otomatik ve tek tip kurallar koymaya çalıştık. Bu, Avrupa'da durgunluğa, ekonomik sıkıntıya ve üretim ile büyüme kaybına yol açtı." şeklinde konuştu.
Almanya'nın federal maliye bakanı Christian Lindner ise taban tabana zıt bir bakış açısı ifade ederek, mali disiplin sağlayacak homojen ve ortak bir yaklaşım çağrısında bulundu.
Lindner, kendisine Le Maire'nin yorumlarını soran bir muhabire yanıt vererek, "Bize göre, otomatik kurallar çok iyi ve gerekli. Çok taraflı bir yaklaşıma ihtiyacımız var, eşit muameleye ihtiyacımız var, sayısal kriterlere ihtiyacımız var ve ortak bir güvenceye ihtiyacımız var” dedi.
Lindner, Avrupa Komisyonu'nun mali kurallara uyum konusunda üye ülkelerle ikili müzakerelerde "çok fazla hareket alanı" olmaması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Lindner: Almanya endişelerinde yalnız değil
Cuma günkü toplantı öncesinde, Lindner, diğer üye devletlerden 10 mevkidaşıyla birlikte, tüm üye devletlere hitaben; "eşit derecede geçerli" ve borç seviyelerinde "gerçekçi, zamanında ve yeterli" düşüş sağlayacak kuralları savunan bir ortak bildiri yayınladı.
Bildiri Avusturya, Bulgaristan, Hırvatistan, Çekya, Danimarka, Estonya, Almanya, Letonya, Litvanya, Lüksemburg ve Slovenya bakanları tarafından imzalandı.
Metinde, "Borç seviyelerinin krizden krize süresiz olarak yükselmesine izin veremeyiz. Bu, özellikle faiz oranlarının yükseldiği zamanlarda zorlanan kamu maliyesine kalıcı olarak aşırı yük bindirecektir. Sermaye piyasaları söz konusu olduğunda, borç borçtur. Sermaye piyasaları, ne kadar değerli olursa olsun, sürekli borç alma güdüleriyle ilgilenmez."
Zorlu reform süreci
Şu anda masada olan reform kapsamında ilk uzlaşılan nokta uzun süredir devam eden yüzde 3 ve yüzde 60 hedeflerine dokunulmayacağı. Ne var ki, bunların karşılanma şekli önemli ölçüde değişecek.
Her üye devletten, açık ve borç seviyelerini sürdürülebilir ve güvenilir bir hızda azaltmak için kendi orta vadeli mali planını tasarlaması istenecek.
Ülkeye özgü planlar, her bir hükümet ile Avrupa Komisyonu arasında müzakere edilecek ve daha sonra AB Konseyi tarafından onaylanacak.
Yüzde 3 ve yüzde 60 hedeflerine ulaşmak için gerekli mali ayarlamalar dört yıllık bir süre içinde gerçekleştirilecek. Ancak bu süre yedi yıla uzatılabilecek.
Ulusal mülkiyet ve esnekliğe yönelik bu yeniden odaklanma, özellikle Fransa, İtalya, İspanya ve Portekiz gibi borçlu ülkeler tarafından memnuniyetle karşılandı.
Ancak hükümetlerin kamu maliyesini dizginleme konusunda haddinden fazla ulusal takdir yetkisine sahip olabileceğini düşünen mali disiplini daha sıkı devletlerde ise hoşnutsuzluk yarattı.
Dört güvence teklifi
Bu eleştiriyi dikkate alan Komisyon da uyum ve şeffaflığı geliştirmek amacıyla yasa teklifine dört temel güvence getirdi:
- Açığı GSYİH'nin yüzde 3'ünü aşan ülkeler, açık bu sınırın altına düşene kadar GSYİH'nın yüzde 0,5'i oranında yıllık ayarlamalar yapmak zorunda olacak.
- Borç-GSYİH oranı, dört yıllık planın sonunda gözle görülür şekilde daha düşük olmak zorunda olacak.
- Mali düzeltmelerin en önemli kısımları en sona kadar ertelenmek yerine ilk dört yılda ele alınacak.
- Net harcama her zaman potansiyel ekonomik büyümenin altında kalacak.
- Ne var ki, Komisyon'un önerdikleri "açıktan ziyade borca dayalı bir asgari ölçüt" getirmek isteyen Almanya'yı pek tatmin etmedi.
Berlin, durgunluk zamanlarında olası bir muafiyete göz yummakla birlikte, her yıl yüzde 0,5 ile yüzde 1 arasında değişen bir hızda borç azaltılmasının dayatılmasını yani zorunlu kılınmasını istiyor. Bu olmadığı takdirde yaptırımlar getirilmesini gerekli buluyor.
Borcu yüzde 100'ün üzerinde olan üye devletler mevcut. Bu da günümüz siyasetçilerinin kendi siyasi ömürleri içerisinde bu oranın yüzde 60'a geri döndüğünü göremeyecekleri anlamına geliyor.