'Ben ağabeyime söyledim, ey kayyımlar...'

'Ben ağabeyime söyledim, ey kayyımlar...'
Zamanamerika.com yazarı Kerim Balcı, 'Ağabeyim gibi sevdiğim Vehbi Dinçerler Beyefendiye' başlıklı dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
İşte erim Balcı'nın o yazısı:

Ağabeyim gibi sevdiğim Vehbi Dinçerler Beyefendiye,

Muhterem efendim, duydum ki zaten mütevelli heyeti azası olduğunuz Zirve Üniversitesi’ne zulmen atanan kayyımların arasında sizin isminiz de varmış. İradenizin dışında cereyan ettiğine emin olduğum bu atamaya, art niyetli kayyımların üniversiteye verebilecekleri zarara engel olmak düşüncesiyle karşı çıkmamış olmalısınız. Elbette ahirette niyetinize göre ödüllendirilirsiniz. Ne var ki bu dünyada zahire göre hükmediyor insan ve ne yalan söyleyeyim, o çok sevdiğim adınızın yanına “kayyım” ifadesi yakışmadı.

Seksene yaklaşmış bu yaşınızda dünyaya meyletmeyeceğinize eminim. Ancak bir kardeşiniz olarak sizi hayatınızın bu sonbaharında hangi hasaretler iklimine girmeye zorlandığınız konusunda uyarmak boynumun borcudur. Elbette söz, benim olsa, haddi değil ki sizin ali makamınıza sunulsun. Söz, Hazreti Fatih Sultan Mehmed Han’ındır.

Ayasofya Vakfiyesi’nde şöyle buyuruyor:

“Allah’ın yarattıklarından Allah’a ve O’nun rüyetine iman eden, ahirete ve onun heybetine inanan hiçbir kimse için, sultan olsun melik olsun, vezir olsun bey olsun, şevket ve kudret sahibi biri olsun hâkim veya mütegallib (zâlim ve diktatör) olsun, özellikle zâlim ve diktatör idareciler tarafından tayin olunan, fâsid bir tahakküm ve bâtıl bir nezâret ile vakıflara nâzır ve mütevelli olanlar olsun ve kısaca insanlardan hiçbir kimse için, bu vakıfları eksiltmek, bozmak, değiştirmek, tağyir ve tebdil eylemek, vakfı ihmal edip kendi haline bırakmak ve fonksiyonlarını ortadan kaldırmak asla helal değildir!

“Kim ki, bozuk teviller, hurafe ve dedikodudan öteye geçmeyen bâtıl gerekçelerle, bu vakfın şartlarından birini değiştirirse veya kanun ve kurallarından birini tağyir ederse; vakfın tebdili ve iptali için gayret gösterirse; vakfın ortadan kalkmasına veya maksadından ve gayesinden başka bir gayeye çevrilmesine kast ederse, vakfın temel hayır müesseselerinden birinin yerine başka bir kurum ikame eylemek (temel müesseselerden birinden taviz vermek) ve vakfın bölümlerinden birine itiraz etmek dilerse veya bu manada yapılacak değişiklik veya itirazlara yardımcı olur yahut yol gösterirse; veya şer’-i şerife aykırı olarak vakıfta tasarruf etmeye azm eylerse, kısaca batıl tasarruflardan birini işler yahut bu tür tasarrufları tamamen geçersiz olan yazılı kayıtlara ve defterlere kaydeder ve bu tür haksız işlemlerini yalanlar yumağı olan hesaplarına ilhak ederse, açıkça büyük bir haramı işlemiş olur, günahı gerektiren bir fiili irtikâb eylemiş olur. Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti üzerlerine olsun. Ebediyen cehennemde kalsınlar, onların azapları asla hafifletilmesin ve onlara ebediyen merhamet olunmasın. Kim bunları duyup gördükten sonra değiştirirse, vebali ve günahı bunu değiştirenlerin üzerine olsun. Hiç şüphe yok ki, Allah her şeyi işitir ve her şeyi bilir.”

Vakıf üniversitesi de vakıftır ağabeyim. Ve vakfın en büyüğüyle en küçüğü aynı derecede kutsaldır. Bir diktatör idareci tarafında tayin olunmuş nâzır ve mütevelli olarak artık titremelisiniz ve titrersiniz de…

Sözün hası, insanın hasına söylenir. Sizi has bildim, hassas bildim. Hata ettimse affola…

Atamanız bu yazıya, bu yazı da şu uyarıya vesile oldu:

Ey “Bedduaya lanet, duaya davet” sloganıyla Allah dostlarını telin eden melun ve o melunun aldattığı yığınlar! Bir kaide külliyet kesb etse, o külliyetin her bir cüz’üne taalluku olur. Yani, böyle külli bir gürültüyle, umumi bir bağrışmayla “Bedduaya lanet!” diye haykırırsanız, o laf, haklı-haksız, mümin-gayr-i mümin, geçmiş-gelecek her bir beddua edene gider, takılır. Başta Hazreti Muhammed Mustafa Aleyhisselam’ı rahatsız eder. İşte okudunuz, Hazreti Fatih Sultan Mehmet Han’ı rahatsız eder. Kast ettiğiniz zat afüvvdür… affeder sizi… af diler sizin için. Ama kastı aşan lafınız, büyük bir tevbeyi iktiza eder, inabe ister… Çabuk istiğfar ediniz!

Hem lanet bir bedduadır. “Bedduaya lanet!” kendi kendine edilmiş bir bedduadır. Korkulur ki meydanlarda hep bir ağızdan yaptırılmış bu umumi beddua kabul edilmiş olsun…
09 Temmuz 2016 21:33
DİĞER HABERLER