HDP Sözcüsü Ayhan Bilgen, dokunulmazlıkların kaldırılmasıyla ilgili değerlendirmelerde bulundu.
Dokunulmazlıklarla ilgili son derece net tutumları olduğunu belirten Bilgen, "Partimizdeki eş başkanlarımız milletvekili arkadaşlarımız siyaset yaparken bir ayrıcalık olarak bir zırh olarak dokunulmazlığı görmüyorlar. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilkesel yaklaştığımız daha önceki dönemlerde de dile getirdik. Yolsuzluklarla ilgili dosyalar söz konusu olduğunda hiç acele etmeyen geciktiren mümkün olduğu kadarıyla mekanizmayı geç işleten bir iradenin siyasal bir yaklaşım ortaya konduğu için bir öneri yapıldığı için hem de anayasa tartışılan bir dönemde Türkiye'ye yeniden yapılanma reform taslağı sunduğu için eğer insanlar siyasetçiler yasağa maruz kalacaklarsa cezalandırmaya maruz kalacaklarsa bu bizim değil Türkiye demokrasisinin ayıbı ve utancı olur." diye konuştu.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Sözcüsü Kars Milletvekili Ayhan Bilgen, Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde basın toplantısı yaptı.
Bir gazetecinin, "Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından DBP'ye gönderilen bir uyarı yazısı var tüzük değişikliği talep ediliyor değişiklik olmazsa kapatma kararı uygulanabilir. Bunu nasıl yorumlarsınız HDP'ye bir yazı geldi mi?" sorusuna Bilgen, "Henüz gelmedi. Benzer cümleler bizim tüzüğümüzde de var. Aslında bu durum yargının Türkiye'de ne kadar bağımsız ve tarafsız olduğunu göstermesi açısından manidar. Bu partiler tüzüklerine programlarına bu ifadeleri siyasetçiler 2 gün önce hedef gösterdiğinde yazmadılar. Bazıları yıllardır programlarında yazılı, HDP'nin kuruluşundan bu yana DBP'de kurulduğu andan itibaren ilk programıyla birlikte var. Özerlikle ilgili ifadelerin anayasanın değiştirilemez maddeleri ve 14. maddesiyle ilişkilendirilerek kapatma davası konusu yapılması hem esas itibariyle kabul edilemez bir durum. Bir yönetim modeli önerebilirsiniz. Türkiye'nin taraf olduğu sözleşmeler anlaşmalar Avrupa Yerel yönetimler özerklik şartı gibi içinde özerklik geçen Türkiye'nin de kabul ettiği bir sürü uluslararası hukuk metni var. Zamanlaması itibariyle de siyasetçiler bu kavramdan alerji duyup hedef gösterdiğinde yargının da çok vakit kaybetmeden 24 saat içinde harekete geçmiş olması da yargının ne kadar siyasallaştığını iktidarın araçsallaşmış bir baskı mekanizmasına dönüştüğünü gösteriyor. Bize böyle bir yazı geldiğinde bunu tartışırız konuşuruz. Biz özerkliğin ülkenin bölünmesine yönelik bir girişi değil aksine bir arada yaşamanın yeni bir formülünün bulunmasına dair bir arayış düşüncesindeyiz. Her ne kadar iktidar partisi temsilcileri suikast, fantezi, demokrasiye yönelik sabotaj, istismar gibi kavramlarla bu öneriyi baştan reddeden, mahkum eden bir söylem kullansalar da biz dünyada bu uygulamayı yapan ülkelerin çok fantezi olsun diye bu işi yaptıklarını düşünmüyoruz. İspanya 10'un üzerinde farklı özerklik statüleri var. İspanya herhalde fantezi yapmıyor, üniter yapı birlik beraberlik onlar açısından da önemli. Kırım, Kafkasya'da bir takım bölgeler bu modelin dünyada uygulandığını, demokratik ülkelerde de tartışılabilir bir şey olduğunu ortaya koymaya yetiyor. Biz tam tersini düşünüyoruz. Bu öneriyi cinayet olarak tarif edenlere diyoruz ki. Eğer siz yetki devrini yetkileri paylaşmayı sivil toplumla yerel yönetimlerle, halkla yetkileri paylaşmayı başaramazsanız bu intihar olur. Bu kadar intihara niyet etmiş bir siyasal iktidar için suikastın lafı bile olmaz suikast hiçbir şey ifade etmez. Çünkü bilerek isteyerek kasten kendisini değiştirmemek için direnen ya da değiştiremediğinde mevcut durumu statükoyu meşrulaştıran bir söylemin arkasına sığınan siyasal iktidarlar ülkeyi intihara götürürler. Bizim açımızdan bu süreç bir korkutma bir yıldırma mekanizmasıyla biz neyi niye savunduğumuzu biliyoruz. Ülke şiddete fırsat vermeyecek biçimde bu tür arayışları ne kadar rahat ve cesur tartışırsa o kadar birlikte yaşama iradesini güçlendirir." cevabını verdi.
"DÜNYANIN EN GERİ ÜLKELERİNDEN BİRİNE GİDERKEN BİZE DEMOKRASİ DERSİ VERMEK BİZE TERÖR ŞİDDET DERSİ VERMEKTE YAMAN BİR ÇELİŞKİ"
Başka bir gazetecinin, "Dokunulmazlık dosyası ile ilgili birkaç dosya geldi. Dönem sonuna bırakılmayacağını belirtiliyor. Siz ne dersiniz?" sorusuna HDP Sözcüsü, şekilde cevapladı: "Bizim dokunulmazlıklarla ilgili son derece net tutumuzu var. Partimizdeki eş başkanlarımız milletvekili arkadaşlarımız siyaset yaparken bir ayrıcalık olarak bir zırh olarak dokunulmazlığı görmüyorlar. Sokakta dünde ekranlara yansıdı güvenlik güçlerinin son derece kötü muamelesine milli iradeye saygısız muamelesine maruz kalmak değil halk neye uğruyorsa hangi muameleye razı görülüyorsa vekillerimizde bu konuda bir farklı üstün pozisyonda değiller. Dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilkesel yaklaştığımız daha önceki dönemlerde de dile getirdik. Yolsuzluklarla ilgili dosyalar söz konusu olduğunda hiç acele etmeyen geciktiren mümkün olduğu kadarıyla mekanizmayı geç işleten bir iradenin siyasal bir yaklaşım ortaya konduğu için bir öneri yapıldığı için hemde anayasa tartışılan bir dönemde Türkiye'ye yeniden yapılanma reform taslağı sunduğu için eğer insanlar siyasetçiler yasağa maruz kalacaklarsa cezalandırmaya maruz kalacaklarsa bu bizim değil Türkiye demokrasisinin ayıbı ve utancı olur. Bunun çok daha ağırlarını bu parlamento yaşadı. Milletvekilleri kullandıkları cümleler ve barış mesajları nedeniyle derdest edildiler başlarına bastırılarak Toros'lara bindirildiler. Ama elbette onlarla birlikte o vekillerle birlikte Türkiye kaybetti. Biz yeniden Türkiye toplumunun Türkiye halklarının da hem vakit hem umut hem birlikte ortak gelecek kurmak iradelerini hayal kırıklığına uğratacak yanlışların vahim hataların yapılmamasını umut ediyoruz."
"Başbakan randevuyu iptal etmeseydi hangi konulara konuşacaktınız?" sorusuna Bilgen, "Başbakan kendi randevu talebi ile gündemi paylaştı. Bizde randevu vesilesiyle anayasayla doğrudan ilişkili olan hem kendi önerilerimizi biz kampanyalarımızda halkımıza böyle bir anayasa vaat ettik. Yerel iradenin güçlü olduğu halkın yönetime katılmasındaki engellerin kalktığı herkesin kendi kaynaklarıyla ilgili kararları kendisinin verdiği, devletinde yetki devrettiği toplumuna güvendiği bölünme korkusuyla yetkileri merkezde toplamadığı bir süreç taahhüdümüz. Seçmenimize hangi taahhütte bulunduysak bunları paylaşmak ve içinde bulunduğumuz dönemle ilgili kaygılarımızı da paylaşacaktık. Bir terör estiriliyor. Bir biçimde bizim bu konuyu tartışmamız engelleniyor. Hendekler sokağa çıkma yasakları tam da bu konular tartışılarak bitirileceği halde bugün eğer bu durumdaysak şimdiye kadar konuşamadığımız için siyaset kurumu bu konuları cesaretle tartışamadığı için bu sonuçla karşı karşıya olduğumuzu göz ardı ederek yeniden ortamı terörize eden krimalize eden ve bunu söyleyemezsiniz savunamazsınız bunu savunmak bölmektir gibi söylemler ile tartışmayı engelleyen bir yaklaşımla karşı karşıyayız. Aslında sokakta şiddeti körükleyen budur. Bunu tekrarlamaktan bir an önce vazgeçilmeli. Bunu tartışılır kılacak bir ortam şiddetsiz bir ortamın tesisi için siyaset konuşmalı. Siyaseti susturursanız konuşmasını engellerseniz zorlaştırırsanız baskı oluşturursanız insanlar taleplerinden vazgeçmeyeceklerine göre bunu başka ortamlarda gündemleştirecekler. Cumhurbaşkanı giderayak parti eş başkanımıza mesaj vererek bir yurt dışı seyahatine çıkıyor. Gittiği ülke Suudi Arabistan. Sözün bittiği yer hem uluslararası teröre desteği tescillenmiş bir ülkeden bahsediyoruz. Bize terör dersi veriyor Yemen'de hayatını kaybeden sivillerin sayısı binlerle ifade ediliyor. Bunun sorumlusunun Suudi Arabistan olduğunu bütün dünya biliyor. Suriye'de hangi örgütlere nasıl finansal kaynaklar verildiği biliniyorken ve Suudi Arabistan gibi kadın haklarından seçme seçilme hakkına kadar basın özgürlüğü gibi bütün alanlarda dünyanın en geri ülkelerinden birine giderken bize demokrasi dersi vermek bize terör şiddet dersi vermekte yaman bir çelişki garip bir ironi doğrusu."
CİHAN