Başbakan Yıldırım, Uluslararası Türkçe Yaz Okulu'nun kapanış töreninde yaptığı konuşmada Türkçe'de bir çürüme yaşandığını, bu çürümeye artık 'dur' demenin zamanı geldiğini söyledi. Yıldırım ayrıca sosyal medyada kullanılan dilin, geçerli bir yazı dili haline dönüşmesini de eleştirdi. Yıldırım'ın o açıklaması kısa süre önce tahtaya yazı yazma çabasını akıllara getirdi.
Başbakan Yıldırım'ın açıklamalarından satır başları şöyle:
Türkiye 2005'den itibaren Afrika'ya açılma politikasını hayata geçirdi. Bugün 40'ın üzerinde Afrika kıtasında büyükelçilik binası açan, 45'e yakın ülkeye doğrudan uçuşları başlatan ülke durumuna geldi. THY Afrika kıtasında bir numara oldu. Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, AFAD, Yurt dışı Türkler Başkanlığı, Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü'nü de hayata geçirerek dış dünyada, Balkanlar'da, Orta Asya'da, Avrupa'da, Afrika'da velhasıl beş kıtada eğitim alanında, sosyal destekler alanında çok büyük hizmetlere başlamış oldu. Türkiye bugün milli gelirine oranla en fazla dış destek veren ülke olarak kayıtlarda yerini aldı. Dünyadaki tüm dış desteklerin oranı bakımından da Amerika'dan sonra Türkiye geliyor.
'KÜLTÜR VE EĞİTİME SON YILLARDA BÜYÜK ÖNEM VERDİK'
3 milyondan fazla Suriyeli kardeşimizi ülkemize misafir ediyoruz, onlarla ekmeğimizi aşımızı paylaşıyor, dertlerine ortak oluyoruz. Kültür ve eğitim diplomasisi alanına son yıllarda büyük önem verdik. Kendi değerlerine yabancı, düşman zihniyet ülkemizi ekonomik, ticari, hatta askeri olarak ülkemizi tek bir merkeze mahkum etmeye çalıştı. Türkiye ne zaman bir arayış içerisine girse bazı çevrelerce irtica fobisi hortlatılmış, eksen kayması gibi tartışmalar açmıştır. Biz bu bel altı vuruşlara asla itibar etmedik, itibar suikastına boyun eğmedik. Bu saldırıların hepsini boşa çıkardık. Selçuklu, Osmanlı'nın bakiyesi üzerine kurulan Cumhuriyetimiz ne doğuyu ne de batıyı ihmal etme lüksüne sahip değildir. Türkiye Selçuklu'nun sembolü olan çift başlı kartal gibi bir yüzü doğuya bir yüzü batıya dönük olarak bundan böyle de devam edecektir."
'ATALARIMIZ DİLİMİZDEKİ KELİMELERLE DÜŞÜNMÜŞ, BİRBİRLERİNİ BÖYLE TANIYIP SEVMİŞLERDİR'
Politikalarımızın ortak noktası da milletimizin değerleri ve hassasiyetidir. En önemli yatırım insana yatırımdır. Bunun için özellikle kültür ve eğitim diplomasisinde süreklilik gösteren sabır ve samimiyet gerektiren uzun vadeli işlere çaba harcıyoruz, kaynak harcıyoruz. Bu süreçte elbette dilimizin korunması, geliştirilmesi, yaygınlaştırılması, inceliklerinin ve ahenginin muhafazası gibi hususlara da çok önem vermemiz gerekiyor. Dil, sadece bir iletişim aracı değildir, aynı zamanda kültürümüzün, değerlerimizin taşıyıcısı milli kimliğin sembolüdür. Nihat Sami Banarlı'nın ifadesiyle kelimeler asırlar boyunca tek tek işlenmiş söz mücevherleridir. Milletin olduğu gibi kelimelerin de tarihi vardır. Atalarımız dilimizdeki kelimelerle düşünmüş, birbirlerini bu kelimelerle tanıyıp, sevmişlerdir.
'OSMANLI HÜKMETTİĞİ MİLLETİN DİLİNE, DİNİNE SAYGILIDIR'
Dilini kaybeden bir millet hafızasını, benliğini kaybeder; hatta inancını da kaybeder. Ana dilleriyle bağları zayıflayan toplumların zamanla sürülemesi, sömürgeleşmesi kimliğini kaybetmesi kaçınılmazdır. Gerek dünya gerek Türk tarihine baktığımızda bunun sayısız örneklerini görebiliriz. Avrupa kıtasındaki soydaş toplulukların önemli bir bölümünün dilleriyle bağları kopunca nasıl başkalaştıklarını hepimiz görüyoruz. Aynı şekilde Afrika'da sömürgecilerin işgal ettikleri yerlerde insanların inançlarıyla beraber dillerini de hedef aldıklarına şahit oluyoruz. Birçok Afrika ülkesinde yerel dille konuşmak hor görülmüş, öğrenilmesi, öğretilmesi yasaklanmıştır. 600 boyunca cihana hükmetmiş Osmanlı ile büyük devletler arasındaki en büyük fark budur. Osmanlı hiçbir zaman yönetimi altındaki insanların dinini, dilini, kültürünü yok etmek gibi bir politika izlememiştir.
'SOSYAL MEDYA DİLİ, GEÇERLİ YAZI DİLİ HALİNE DÖNÜŞÜYOR'
Sovyetler Birliği döneminde Orta Asya Türk topluluklarının dili ve dinleri önemli ölçüde saldırıya uğramıştır. Atalarımızın bize miras bıraktığı iki değerden birisi şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağı ise diğeri de dilimiz Türkçe'dir. Dilimizi korumak, geliştirmek ve zenginleştirmek için verdiğimiz kavga aynı zamanda bir beka mücadelesidir. Son dönemde sosyal medya aracılığıyla genç kuşaklar arasında giderek yaygınlaşan ve dilimizi tahrip anlamına gelen uygulamalar konusunda dikkatli olmanızı tavsiye ediyorum. Ne yazık ki, sosyal medya dili gençlerimizin arasında iletişim diline, geçerli bir yazı diline dönüşüyor. Anlamsız kısaltmalar, bozuk cümleler araya serpiştirilmiş yabancı kelimeler sıradan hale geliyor. Türkçe'den ziyade nevzuhur bir kuş dilini andıran bu çürümeye artık dur deme zamanı gelmiştir. Milli bir seferberlik ruhuyla çalışarak gençlerimizin sözün, dilin asırlık tecrübelerin taşıyıcısı olan kelime, kavram, ifadelerin değerini en iyi şekilde anlatmalıyız.