AKP ve ona bağlı yargı düzeninin mağdur ettiği masumların hikayeleri yürek yakmaya devam ediyor.
Sadece işçiydi
Her aile reisi gibi o da ailesinin geçiminin derdindeydi. Ailesinin ihtiyaçlarını karşılayabilmek, çocuklarını daha iyi bir geleceğe sahip olabilmeleri için okutmak, namerde muhtaç olmamaktan başka derdi yoktu.
İşçi olarak çalıştığı özel eğitim kurumunda okulun teknik işleri ile ilgileniyordu. İdarecisi, yönetim kurulu üyesi, mütevelli heyeti hatta öğretmeni değildi. Sadece teknik bakım onarım işlerine bakan bir işçiydi.
Meş’um tarihten sonra kurum kapanmış kendisi de işsiz kalmıştı. Artık başka iş bulmalı ailesini mağdur etmemeliydi. Buraya kadar anlattıklarımı normal kabul edebilir, ne var bunda, bunları niye anlatıyorsun ki diyebilirsiniz. Ama asıl hikaye bundan sonra başlıyor.
Geçici birkaç iş bulsa da düzenli bir iş için arayışlarına devam ediyordu.
Kasım ayının başlarında hayatının kırılma noktasının eşiğinde olduğunu nereden bilebilirdi ki. Sabah gelen polisler kendisini gözaltına aldılar. Ekipte bayan polis olmadığı halde; köşe bucak, yatak odası, tüm mahremlerinin gözlerinin önünde hallaç pamuğu gibi atılması, bu muhafazakar aileye çok zor gelmişti. Ağır bir utanma duygusu eşliğinde şok yaşadıkları bu anlarda eşi müdahale etmeye çalışsa da kimseye derdini anlatamamıştı. On iki yaşındaki kızının çantasını, hatta üzerini bile aramışlardı.
On üç günlük gözaltı sürecinden sonra tutuklandı. Gözaltı süresince yapılan baskılar sonucu iki kez sinir krizi geçirdi ve ambulansla hastaneye kaldırılmak zorunda kaldı. Kendisinin tansiyon, kalp ritm bozukluğu ve aşırı uyku apnesi rahatsızlıkları vardı. Uyku apnesi rahatsızlığından dolayı gece makineye bağlı uyuması gerekiyordu. Makineye bağlı uyumadığında bir gecede üç beş defa kalbi durabiliyordu. Ancak bütün bu rahatsızlıkları da dikkate alınmamış ve hiç tereddüt etmeden tutuklanmasına karar verilmişti.
Kaldığı koğuşta otuzdan fazla insanla beraber kalıyordu. Uyku apnesi rahatsızlığından dolayı aşırı zorlamakta ve koğuş arkadaşlarını rahatsız etmemek için geceleri uyumamaktaydı. Bu düzensizlik sağlığını iyiden iyiye bozmuştu.
Dört, yedi ve on iki yaşlarında üç çocuğu vardı. Çocuklar küçük olduğu için eşi herhangi bir işe girip çalışamıyordu. Zira yakınlarından kimse yanlarına gelip kalamıyordu. Babası o tutuklandıktan sonra kansere yakalanmıştı. Bununla beraber geçirdiği felç onu yatağa mahkum etmişti. Şimdilerde yatalak bir kanser hastası.
Kendi başına gelenlere katlanabilirdi ama arkada bıraktıkları da en az onun kadar cezalandırılmaktaydı. Bu onun için katlanılması en güç şeydi. Çoluk çocuğunun, sevdiklerinin mağduriyeti her şeyden daha ağır geliyordu.
Çocukları ile yakından ilgilenen bir babaydı. Dolayısıyla çocukları onun yokluğunu derinden hissediyor ve ruhlarındaki bu boşluk onlarda başka başka sorunların ortaya çıkmasına sebep oluyordu.
Yedi yaşındaki oğlu babası tutuklandıktan sonra altını ıslatmaya ve kekelemeye başlamıştı. Dört yaşındaki oğlunun psikolojisi bozulmuştu. Büyük kızı geceleri uykusunda konuşmaya başlamış ve içine kapanmıştı. Okul birincisi olan kızının başarısı da bu olayla birlikte düşmeye başlamıştı. Velhasılı kelam çocuk dünyaları yıkılmış onlar da enkazının altında kalmışlardı.
Eşi kendisinin işsizlik maaşını alırken İŞ-KUR, tutuklu olduğu için maaşını kesmiş ve parayı faiziyle geri istiyordu. Çaresiz kalan eşi Aile Sosyal Politikalar Müdürlüğü’ne ve valiliğe gitmişti ama tüm kapılar yüzüne çarpılmıştı. Vertigo hastası olan eşi maddi zorlukların altında ne yapacağını bilemez hale gelmişti. Çocukların her birinin yaşadığı travmalarla nasıl başa çıkacağını ise hiç bilemiyordu.
Tüm bunların üzerine oturdukları apartmanda da sosyal baskılara maruz kalmışlardı. Hatta kapılarına tehdit notu bırakılmıştı. Hiçbir kötülüklerinin dokunmadığı komşuları, toplumun savrulduğu bu girdapta, ailesini birden düşman bellemişlerdi. Eşi bir gün bir şey olur endişesi ile kapılarına bırakılan tehdit kağıdını saklıyordu. Artık üç çocuğu ile evlerinde korku ve endişe ile bekliyorlar, her çalan kapı ile yürekleri hopluyordu.
Çaresizliğin pençesinde kıvranan eşi ve çocuklarını düşündükçe duvarlar üstüne üstüne geliyor. Eşi ise en kısa zamanda eşinin çıkıp, kendilerine sahip çıkabilmesi için, bir ümit deyip yapabildiği tek şeyi yapıyor ve dilekçe üzerine dilekçe veriyor. Sadece adalet istiyor.
Selim Aydın / magduriyetler.com