Bir cesur adam

Şükürler olsun ki bugünleri de gördük. Ülkenin başbakanı kürsüye çıktı ve bundan 74 yıl önce devletin işlediği tüyler ürpertici bir suçu, hiç tevile kaçmadan, hiçbir hafifletici sebep bulmaya çalışmadan, "ama"sız, "fakat"sız, kayıtsız şartsız bir şekilde ortaya döktü ve devletin Dersimliler'e 74 yıldır borcu olan özrü diledi. Ve ben bugün, bu cesur adamı siyaset sahnesine çıktığı ilk günden bu yana desteklemiş biri olmaktan; onu yok etmek isteyenlerin kurdukları komploların boşa çıkarılmasına bir nebze olsun katkıda bulunmuş olmaktan dolayı gurur duyuyorum. Ona, yaptığı her şeyin yanı sıra, bir de ben ve benim gibileri mahcup etmediği için, yüzümüzü kara çıkarmadığı için minnet duyuyorum. Acılar paylaşıldıkça hafifleyecek Aslında bu iş bu kadar basitti işte. Vicdanını resmi tarihin yalanlarına ipotek etmemiş herkesin; gerçekleri görme cesaretine sahip her insanın kolaylıkla yapabileceği bir şeydi; "Özür diliyorum" deyiverecektiniz, hepsi bu! Sizin bu özrünüz, gidenleri geri getirmeyecekti elbette ama Kürt halkının 1937'den bu yana içine gömdüğü, dışa vurması bile yasak olan; kimselerle paylaşamadığı; paylaşamadıkça büyüyen ve ruhunu zehirleyen o büyük acısını hafifletecekti. Erdoğan buna cesaret etti. Çünkü arkasındaki büyük kitlelerin vicdanına güvendi. O konuşurken televizyonlarının karşısında onu izleyen milyonlarca Kürt döktükleri gözyaşlarıyla içlerindeki zehri akıttılar, yüreklerinin orta yerinde bir yumruk gibi oturan kinin ve öfkenin yerini affetmenin huzuru ve geri gelmeyecek olanların baş edilebilir acısı aldı. Şimdi artık, Kürt-Türk, Alevi-Sünni kafa kafaya ve yürek yüreğe verebilir, cumhuriyet tarihinin bu en büyük katliamının detaylarına girebilir; resmi tarihimizle, cumhuriyetimizle, partilerimizle ve tek tek kendimizle yüzleşebiliriz. Tarihi gerçeği tespit Meclis'in işi değil Ne var ki bu süreçte yapmamamız gereken bir şey var: Dersim'de gerçekte neler olduğunu tespit görevini Meclis'e havale etmek... Bugünlerde sık sık dile getirilen "Dersim için bir Meclis araştırma komisyonu kurma" fikri hiç de iyi bir fikir değil. Hatta çok yanlış. Biz bunun ne kadar yanlış olduğunu, çeşitli ülke parlamentoları Ermeni soykırım tasarıları hazırladıkları zaman görmedik mi? Böyle zamanlarda söylediğimiz "Tarihi bir olay hakkında hüküm vermek meclislerin işi değildir" cümlesi, bugün Dersim için de tam olarak geçerli. Dersim gerçeğini araştırmak üzere bir Meclis komisyonu kurmak, bu komisyonda bir araya gelecek partileri "tek bir hikâye" üzerinde anlaşmaya zorlamaktır. Böyle bir anlaşma için karşılıklı tavizler verilecek, uzlaşma noktaları ön plana çıkarılacak, orta yollar bulunacak, "sivrilikler" törpülenecek ve ortaya bütün partiler tarafından "kabul edilebilir" bir hikâye çıkarılacaktır. Bu da, Dersim konusunda bir başka resmi tarih yazmaktan başka bir şey değildir. Oysa bizim yeni bir resmi tarihe ihtiyacımız yok. Dersim'le ilgili tek bir bakış, tek bir hikâye, tek bir doğru arayışı içinde olmamalıyız. İhtiyacımız olan şey, herkesin ve her kurumun kendi hikâyesini özgürce yazması ve bütün bu farklı hikâyelerin kamuoyunda özgürce tartışılması, isteyenin istediğine inanmasıdır. Bu süreç içinde elbette her parti içinde de tartışmalar olacak ve bütün partiler Dersim olayları hakkında kendi görüşünü oluşturacaktır. Ondan sonrası ise kamuoyunun işidir. Kamuoyu şüphe yok ki o partiyi değerlendirirken, bu görüşü de dikkate alacaktır. Tıpkı şimdi CHP için yaptığı gibi...
25 Kasım 2011 08:15
DİĞER HABERLER