Müslümanlar hürriyetlerini isterler. Zaten Amerika’da kölelik kalkmıştır. Mahkeme Müslümanların özgür olduklarına karar verir. Cingeu isimli şahıs gemiden söktüğü bir çivi ile arkadaşlarını kurtardığı için yine onun önderliğinde Amerika’dan evlerine dönerler. Bu gerçek bir olaydır. Hatta bu Müslümanların ülkelerine ulaşılmış ve torunları bulunmuştur.
1997’de Amistad filmi çevrildi. Meşhur yönetmen Steven Spielberg’in başarılı bir filmi idi. Konusu gerçekte yaşanmış bir olaya dayanan filmde, 1830 yıllarının ABD’de sanayileşme yanlısı kölelik karşıtları ile, güneyli toprak sahiplerinden oluşan kölelik yanlıları arasında hızla yükselen ve ilerleyen senelerde Amerikan iç savaşına yol açacak gerginliği anlatan bir filmdi.
Amistad’ın konusu, İspanyol köle nakliye gemisi olan La Amistad, Afrika’dan almış olduğu Müslümanları Amerika’ya götürürken yolda Müslümanların isyan edip gemiyi ele geçirmesiyle ilgilidir. Müslümanlar gemiye hakim olmasının neticesi Afrika’ya dönmeleri gerekiyordu. Fakat geminin İspanyol seyir memuru onlara oyun oynayarak onları Amerika’ya doğru götürür. Yolda Amerikan Deniz gemisi tarafından tekrar ele geçirilip esir alınarak Amerika’ya götürürler ve İspanyol gemi mürettebatını öldürmek suçu ile mahkemeye çıkarırlar.
Müslümanlar hürriyetlerini isterler. Zaten Amerika’da kölelik kalkmıştır. Mahkeme Müslümanların özgür olduklarına karar verir. Cingeu isimli şahıs gemiden söktüğü bir çivi ile arkadaşlarını kurtardığı için yine onun önderliğinde Amerika’dan evlerine dönerler. Bu gerçek bir olaydır. Hatta bu Müslümanların ülkelerine ulaşılmış ve torunları bulunmuştur.
Biz bu filme 1998’de ulaştık. Arkadaşımız Kemal Bey ile, “Acaba Endülüs'teki Müslümanların 1492’de hâkimiyetlerini tamamen kaybetmelerinden sonra anlaşmalara rağmen, dinlerinden dönmeleri için diri diri mezara ve ateşe atılmakla, tehdit edilen Müslümanların, hatta aynı şekilde işkence ve tehditlere maruz Musevilerin kurtulması için Osmanlıların gayretlerini anlatan böyle bir filim çevrilemez mi?” diye düşünmeye başladık.
O günler de, Princeton Üniversitesinde Moleküler Biyoloji Bölümünde 1960’tan beri profesörlük yapan Jacques Robert Fresco’nun Türk öğrencilere çok iyi davranıp yardımcılık yaptığını öğrendik. Üniversite’ye kendisini ziyarete gittik. O günlerde genetik kopyalama ile ilgileniyordu. O hususta bize bilgiler verdi. Kemal Bey de biyoloji mezunu idi. Amerikalı mühtedi eşi de biyoloji üzerine doktorasını yapmış mütesettire bir hanımefendi idi. Biz Türk olduğumuz için profesör bize ailesinde bahsetti. “Bizimkiler, Endülüs Musevileri. Zulüm ve işkence başlayınca Osmanlı gemileriyle kurtarılan safaretlerden. Dedelerimiz bütün Museviler gibi önce Edirne’ye getirilmişler. Oradan bizim ailemiz İstanbul’a gelmişler. Annem 1921’de İstanbul’dan Amerika’ya gitmiş. Orada evlenmiş. Ben 1928 senesinde New York’ta doğmuşum. Çocukluğumda İstanbul’da dedemin yanına gelirdim. Galata’da kuyumcu dükkanı vardı. İstanbul’u ve Türkleri çok severdim. Onun için buradaki Türk öğrencilere yardımcı olmaya çalışıyorum.” dedi. Biz de Amistad filminden giriş yaparak, “Osmanlı’nın bu insaniyetinin bir filminin yapılması lâzım diye düşünüyoruz. Bize yardımcı olur musunuz?” dedik. “Bana bir şey düşüyorsa elimden geleni yaparım… Bizimkilerin ilk gelenlerinin hepsinin kayıtları Edirne’dedir. Oradan başlamak lazımdır.” dedi.
Biz İzmir İmam Hatip Lisesi’nde okurken, dinler tarihi dersinde hocamız bizi Karataş’taki Musevilerin Havrasına götürmüştü. Ellerinde ceylan derisi üzerine yazılmış Tevrat tomarları olduğu halde sinagogun içinde dolaşıyorlar ve sabâ makamında ilahîler okuyorlardı. Sabâ makamını duyunca çok şaşırmıştık. Daha sonra merhum Cemal Uşak kardeşimiz bize şunları anlattı: “Osmanlı Musevileri Edirne’ye getirmiş onlara bir mabed yapıp yerleştirmiş. Ama uzun dönem yaşadıkları sıkıntılardan ve imkânsızlıklardan dolayı ilahilerin müziğini ve makamlarını unuttukları için düzgün okuyamıyorlarmış. Hemen yakınlarında da Mevlevihane varmış. Onları, dinleyen musîkî ustaları olan Mevleviler yanlarına gidip bütün ilahiler ve dini metinleri ebcet notaları ile uşşak, sabâ, nihavet gibi, Osmanlı makamları üzerine düzenlemişler. Onun için sadece safaretlerin sinagoglarında bu durum böyledir.”
Türkiye’ye dönünce bu hususu, Yusuf Ziya merhuma ve bazı arkadaşlarıma teklif ettim. Ama bu senaryoyu yazdıramadım. Maksadım, İngilizceye çevirtip, hâlâ hayatta olduğunu tahmin ettiğim Jacques Robert Fresco gibi meşhurlarla, Steven Spielberg’e ulaşmaktı. Ama muvaffak olamadık.
Osmanlının iyiliklerini unutmayan ve 1492-1992 münasebetiyle “Beşyüzüncü Yıl” vakfını kuran ve Osmanlı padişahlarının kendilerine yaptıklarını özetle bir kitapta toplayan bu insanlarla arkadaşlarımız görüştü. “Böyle bir şey olursa, memnun oluruz.” dediler ama öylece kaldı. Amsitad filminde olduğu gibi inşaallah bir gün böyle bir filimde yapılır. Ama çok ince işçilik gerekir. Amistad sebebiyle, Steven Spielberg çok ödüller aldı ama, diyor ki, “Ben bu filim için kimleri hangi rolde oynatırım diye 25 sene düşündüm.” İşte böyle bir gayretle bu güzellik ortaya çıkabilir…