"Onları özlediğimiz, yokluklarını hissettiğimiz bir gerçek; fakat onlar, tavırları, sözleri ve ıtır gibi kokan örnek hayatları ile tanıdıklarının kalplerinde her daim yaşamaya devam ederler. "
Bir merhamet erinin ardından
Salih El Qadi | Mısır*
Dün hiç beklemediğim bir anda hayatını insanlığa hizmet yolunda harcamış bir insanın vefat haberi ile irkildim. Önüne çıkan bütün zorluklara rağmen, bir küheylan gibi son nefesine kadar inandığı davasına sadık kalmıştı.
Aslında bu satırları merhuma taziye için kaleme almadım; aksine “Ey akıl ve basiret sahipleri, ibret alın” şeklindeki ilahi ferman gereği, yakından tanıma şerefine erdiğim Hüseyin Baydar ve Ali Bayram gibi hocalarımızın veya tanımasam da aynı çizgide yaşamış nice kahramanların hayatları üzerinde düşünerek, insanlığa hizmette samimiyet ve ihlasın ne anlama geldiğini sizlerle bir kez daha paylaşmak istedim.
İnsanlığa hizmete inanmak, onların yüce duygularını harekete geçiren bir dinamo, soğukluğun karabasan gibi her yana çöktüğü bir dünyada yüreklere sıcaklık üfleyen bir meşale olmak.. Onların menfaatine olduğunu düşündüğümüz yolda hiç bir faniden maddi-manevi beklentiye girmeden bildiğimiz yolda ilerlemek.
Kalbinin en derinliklerinde, göz yaşlarını da ortak ederek, başkalarının acılarını duyup hissetmek, bunanla da yetinmeyip imdatlarına koşmak, akıl ve kalplerine sürekli ümit tohumları ekmek.. Çağın amansız hadiseleri karşısında yıkılmadan elif gibi dimdik ayakta durmak, insanlığa hizmet yolunun kolay olmadığını baştan bilip, sabırla ve mükâfatını sadece Allah’tan (c.c) bekleyerek sonuna kadar devam etmek...
Rahat ve rehaveti terk ederek bütün ömür ve akıl sermayesini insanlığın emrine vermek, sonra da yapılan iş karşılığında makam, mansıp, maddi menfaat veya sahte şöhret bekleme zilletine düşmeden sadece Cenab-ı Hakk’ın rızasına kilitlenmek demek.
Onlar, sevgi erleridirler; sevgilerinde samimi olmasalardı vatanlarını ve çoluk çocuklarını terk edip dünyanın dört bir bucağına gidip gurbet hayatı yaşamazlardı. Onlar, sevgilerinde samimi, duygularında ince idiler; başkalarının problemlerini kendi problemi bilir ve çözüm için bütün imkânlarını seferber ederler.
İnsanlığa hizmet, eğitimin her insan için vazgeçilmez bir unsur; diyaloğun problemlerin çözümü ve dostlukların inşası için tek yol olduğuna; hal dili çözülmeyecek hiç bir problemin olmadığına, gerçek cihadın insanlar üzerinde maddi güç ile otorite sağlamak değil merhamet ve şefkat ile onları diriltmek olduğuna inanmak demek.
Merhum Ferid El Ensari onlar için “Er oğlu erler” vasfını kullanmıştı. Onlar öyle er oğlu erlerdirler ki, sahabe efendilerimizin izdüşümünde dine hizmet yolunda, dünyanın dört bir bucağına hicretler tertip ederler ve uğradıkları toprak parçalarını vatan, görüp tanıştıkları insanları da kardeş bilirler.
Bütün insanların bir tarağın dişleri gibi eşit olduğuna, sadece Allah’ın bildiği kalbî kriterler dışında hiç kimsenin başka birisine üstün olmadığına; gerçek tebliğin ancak imanın alamet ve hususiyetlerinin ahlak, davranış ve sözlerde ete kemiğe bürünmesi ile gerçekleşeceğine inanırlar.
Kuranî bir model olmak için ellerinden gelen tüm gayreti sarf ederler. Kaldırdıkları tek bayrak, gırtlağın ötesine geçemeyen bir takım lakırdı ve sloganlar ile değil gerçek bir temsil ile İ’la-i Kelimetüllah bayrağıdır. Onların kalplerine boyasını çalan tek şey, sevgi ve muhabbettir; içlerinde hiçbir kimseye karşı kin ve nefret barındırmazlar, hatta kendilerine zulmeden ve iftirada bulunanlara karşı dahi sadece şefkat duyar, su-i akıbetlerinden endişe eder ve doğru yolu bulmaları için Cenab-ı Hakk’a yalvarıp dururlar.
Dünyaya ahiretin tarlası nazarıyla bakar ve gözlerini uhrevi hasat mevsimlerine dikerek tohum ekmekten bir an geri durmazlar. Bu yüzden onlar için ölüm, gerçek sevgiliye ulaşmak için (visal) alınmış bir biletten başka bir şey değildir.
Onları özlediğimiz, yokluklarını hissettiğimiz bir gerçek; fakat onlar, tavırları, sözleri ve ıtır gibi kokan örnek hayatları ile tanıdıklarının kalplerinde her daim yaşamaya devam ederler.
Şüphesiz bu vasıflara sahip er oğlu erlere duyduğumuz sevgi ve muhabbet, onları model almayı; yürüdükleri insanlığa iyilik ve hizmet yolunda sabit kadem olmayı ve tüm alemlere rahmet olarak gönderilen Peygamber Efendimiz (s.a.v)’in Sünnet-i Seniyyesinin gölgesinde hayat sürdürmeyi gerektirmekte.
Bu aynı zamanda onların hatırasını ebetlere kadar yaşatmanın da yegâne yoludur.
*Yazının orjinali Mısır merkezli zamanarabic.com'da yayımlanmıştır.