'Bir rol teklif ettiler, hakaret etseler daha iyiydi'

'Bir rol teklif ettiler, hakaret etseler daha iyiydi'
Aktör, sunucu, şiir yorumcusu Reha Yeprem, ortalıktan kayboldu, nerede diye düşünürken attığı bir twit'le dikkatimizi çekti. Bir sitcom'da dört kadınla evli bir adamı oynamasını istemişlerdi. Sahabelerin hayatını anlatan film projeleri üzerinde çalışan sanatçı, bu teklife neden kızdığını anlattı. SEVİNÇ ÖZARSLAN röportajı...
'Muhafazakarlık sektörü', çarkının dişlerini son olarak Reha Yeprem'e taktı. 44 yıllık ömründe 44 film yapan, şiir albümleri hazırlayan, birçok ülkede yardım kampanyalarına koşturan ve böylesine dopdolu geçen bir hayata 17 yıllık güzel bir evlilik sığdıran Yeprem'i kızdıran teklif, bugüne kadar kapısını pek çalmayan bir yapım şirketinden geldi. Bir sitcom'da dört karısı olan bir adamı oynayacak ve onları idare etmeye çalışarak 'komik'lik yapacaktı. Bir sanatçıya elbette her rol teklif edilebilir. Ancak 14 yıldan beri dizi ve sinema teklifinde bulunma 'lütfun'da bulunmayan bazı yapım şirketlerinin, artık bir 'sektör' haline gelen 'muhafazarlık'ın reytinginden yararlanmak üzere yola çıkması sanatçıyı kızdırdı. Üstelik bu dizi çekildikten sonra dinî kimliğiyle ön plana çıkan kanallara satılacaktı. Yeprem, tepkisini Twitter'da şu cümlelerle duyurdu: "Bana hakaret etmek için film teklif etmeniz gerekmiyordu ki, telefon açmanız yeterliydi!" Olayın aslını öğrenmek üzere Yeprem'le Büyük Çamlıca'daki Yörük Kafe'de görüştük. Röportajımıza eşi Özlem Yeprem ve 9 yaşındaki kızı Zehra da katıldı. Twitter'daki o mesajı atmanıza neden olan olay neydi, ne yaşadınız? Reha Yeprem: Öncelikle şunu ifade edeyim. 44 yaşındayım. 1985'te dans ederek sanat hayatına, 1986'da tiyatroya başladım. 1987'de Hürriyet Kelebek beni sinema kralı seçince sinemaya girdim. Hülya Avşar ve Efkan Efekan'la başrol paylaşarak Geri Dön adlı bir film yaptım. İlk filmimdi, kapalı gişe oynadığını hatırlıyorum. Dünden bugüne kaç film yaptınız? 44 film. 1980'li yılların sonunda 3-4 sinema filmi ve TV dizisiyle yolda yürüyemeyecek hale gelmiştim, televizyonun etkisi o zaman daha güçlüydü. 1990'da askere gittim. O döneme kadar neredeyse 2 ayda bir sinema çalışması yapacak derece epey yoğun bir dönemdi. Son 14 yıldır sinema, dizi teklifi gelmiyor. Böyle bir teklif elbette canımı sıktı. Tam olarak nasıl bir teklifti, ne dediler size? İki hafta önce geldi. Telefonda görüştüğüm kişi, 'Bu tam size göre bir rol' demesin mi? Telefonu nazikçe kapattım. Bana pek uygun değil diyerek daha sonra reddettim. Bu teklifi size sunmalarının sebebi ne olabilir? Arkadaşların düşüncesi şu sanırım; dini bir film çekelim, içinde cami olsun, namaz kılınsın, bir de dört kadınla evli bir adam koyalım, güldürsün vs. Bu tarz düşünceler artık yaygın bir para kazanma yöntemi. Popülerlikten herkesin yararlanmak istemesi normal olamaz mı? Bu tarz yaklaşımlar insanlara sahte geliyor. Böyle bir projeye dini kimlikli bir kanalın atlayacağını düşünmek de aptallık. Bu kadar sığ bir düşünce olamaz. Beni en son nerede gördün ey kardeşim! İftar, kandil programı, Peygamber Kılıçları dizisi ya da Ebuzer filminde. Bir de 'Bu size çok yakışacak.' diyorlar. Aradan bir buçuk hafta geçtikten sonra tepem attı, kendime yediremediğim içim o twit'i attım. 1990'lı yıllardaki o yoğun sinema hayatına devam etseydiniz daha farklı mı olurdu her şey? Bir şeye devam edip etmemek meselesi değil bu. Benimle ilgili şöyle bir algı var: Bu adam eskiden mankendi, sinema oyuncusuydu, şimdi Müslüman oldu. Böyle bir şey yok. Zaten Müslüman'dım, hayatım da zamanla buna göre şekillendi. Tabii ki her teklifi kabul etmedik. Telefonlarımız çalmaz oldu. Doğal değil mi, o yapımcıların sizi aramaması? İnce eleyip sık dokursanız tabii ki yapımcıların sizden uzak durması normal. Bununla mı uğraşacağız dediler. Oyunculuğumu çok beğenen yönetmenler bile aramadı. Kendine yazık ettin diye cümleler duydum. Özlem Hanım da mı aynı şeyi yaşadı? Tabii ki! Tarık Tarcan'la bir dizi teklif ettiler. 'İyi oynayayım ama ben kapandım.' dedi arayan kişiye. 'Sizi kim kapattı Özlem hanım?' diye sordular, güler misin, ağlar mısın! Gittiğimiz sinema derneklerinde arkamızda 'bu hâlâ niye buraya geliyor' gibi sözler çok duyduk. Film festivali davetiyeleri bana hâlâ festival bittikten sonra gelir. Muhafazakar bir ailenin, imam hatipten atılmış oğluyum 1990'da askere gittim dediniz, Körfez Krizi'nde asker miydiniz? Irak'a ilk giren grubun arasındaydım. 1991'in sonuna doğru döndüm. Altı ay evden çıkmadım. Neden evde oturuyordunuz? Askerden döndükten sonra biraz içime kapandım. TRT'de yönetmen olan Adem Ayral 'Hep evde mi oturacaksın, gel film çekelim' dedi. Tekrar oyunculuğa başladım böylece. 1996'da Özlem Hanım'la evlendik. O dönemde hayatı sorgular duruma geldim. İntihar edecek kadar bunalıma girdim. Muhafazakar bir ailenin, imam hatipten atılmış oğluyum. Nasıl yani? Kadıköy İmam Hatip Lisesi mezunuyum. Ortaokulda okul birincisiyken lisede okuldan atıldım. Bende o dönemlerden beri sanatçı ruhu vardı. İyi dans ediyorum, gitar çalıyorum. Hocalardan biri bunlara karşı çıkınca üzülmüştüm. Çok kısa bir süre de o ortamdan soğudum. Atılmanızın nedeni neydi tam olarak? Saçlarım uzadığında annem keserdi, merdiven gibi olurdu. Arkadaşlarım 'Yine annen mi kesti saçını?' diye dalga geçerdi. Kadıköy İmam Hatip Lisesi'nin bulunduğu yer, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi, Çamlıca Kız Lisesi... Hep birlikte aynı otobüslere binerdik. 'imam hatipli' diye aşağılarlardı. Bir de kafam merdiven olmuş! Oldukça ağır bir durum yaşamışsınız... Böyle bir ortamda annemin saçımı kesmesine izin vermemiştim. Bir gün sınıfa makasla geldi bir idareci. Saçımı kesmek istedi. İzin vermeyince tokat attı. Kendimi kaybedip hocaya saldırmışım. Dolayısıyla okuldan atılmama kadar uzadı mesele. Nasıl bir aileden geliyorsunuz? Babam Prof. Dr. Saim Yeprem, Fatih Karagümrüklüdür. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Kelam Anabilim Dalı bölüm başkanlığı yaptı. Şimdi Ankara'da Diyanet İşleri Başkanlığı İlim Kültür Sanat Yayın Kurulu Başkanı. 7 dil bilir, dördünü konuşur. Dedem Şişli'nin ilk müftüsü Hacı Hafız Nuri Yeprem. Onun da dedesi, babası hep Osmanlı medreselerinde şimdiki adıyla profesördür. Babaannemin babası da Hacı Hafız Zühdi Atalık. Benim de ismim Zühdi Reha Yeprem. Zühdi ne demek? Zühd ve takva sahibi demek. Yıllarca isminin anlamını bilmeden, arkadaşlarımın 'Amanın yandım zühdi' türküsü altında utanarak dolaştım. Yani ismini taşıyamamış insan örneği Reha Yeprem'dir. Babanız mankenlik, foto modellik yapıyorsunuz diye karşı çıkmadı mı? Bir gün getirdiğim kot pantolonu makasla kestiğini hatırlıyorum. Babam bugün o tepkilerin o günün şartlarında doğru olduğunu söylüyor. Ama 'Biz de anne babalığı sizinle öğrendik oğlum' dediği de oluyor. "Biz anlaşamıyoruz zaten, ben seni seviyorum" 1992'de Kıbrıs'ta yapılan Türkiye güzellik yarışmasında sempati güzeli seçilen Özlem Yeprem, Türk sanat müziği sanatçısı Ayla Akın'ın kızı. Belkıs Özener ve Ayla Akın o dönemin sinema filmlerinde şarkıları sahne arkasından okuyan iki isim. Zeki Müren'le de filmleri var. Özlem Yeprem, hem işinde hem evinde başarılı bir kadın. Tiyatro, sinema, modellik, oyunculuk, tezgahtarlık ve son dört yıldır da kadınlara özel spor merkezi B-fit Bulgurlu'nun işletmecisi ve wellness antrenörü olarak 14. yaşından beri iş hayatının içinde. B-fit Bulgurlu 121 şube içinde cirosuyla birinci. Eşiyle Kimsesizler ve Ayrı Dünyalar adlı iki filmde başrol oynadıktan sonra evlenmeye karar vermişler. Reha Bey'le nasıl tanıştınız? Özlem Yeprem: Hepimiz aynı ajanstaydık. Defilelerde karşılaşırdık. Bu ortamda tanıştık. Bir kere bizi rahatsız eden bir şey var. Nedir sizi rahatsız eden? Ö. Y.: Biz Hıristiyan değildik ki, Müslüman olalım. Allah Hayy ismiyle bir hayat bahşediyor insana. Herkes Müslüman doğuyor. Zaman içinde çevre, farklı etkiler, hayata bakış açınız sizi farklı kılabiliyor. Bizim hayatımız da bu çerçevede değerlendirilmeli. Reha Yeprem: Özlem Hanım'ı ilk Ali Poyrazoğlu Sahnesi'nde seyrettim. Hem ses hem oyun kabiliyeti, pandomim yeteneği beni etkilemişti. Yönetmen Samim Utku, benimle film çekeceği zaman kiminle oynamak istersin diye sorduğunda Özlem Nebioğlu demiştim. Ama her seferinde kabul etmedi. Neden acaba? Bu soruyu kendisine şimdi de soruyorum. Az mı para verdiler ya da benimle mi oynamak istemedim diye. Bir kez benden dolayı istememiş, genellikle senaryoyu beğenmediğini söyler. 17 yıldır bir arada nasıl kalabildiniz? Ö.Y.: Biz aslında bir şey yapmıyoruz. Ben çok konuşan, sabrı biraz zor biriyim. Reha Bey de çok sabırlı. Her konuda ters düşeriz. R.Y.: Özlem bazen der ki, bizim yıldızlarımız pek birbirine uygun değil. Anlaşmamız mucize. Bu işin sırrı nedir? Ben de diyorum ki kendisine, biz anlaşamıyoruz zaten, ben seni seviyorum. Anne ve eş olarak nasıl buluyorsunuz Özlem Hanım'ı? R.Y.: Dürüsttür, içinden geçen her şeyi söyler. Ö.Y.: 'Bugün seni sevmiyorum' bile diyebilirim, 'Benden uzak dur bugün' dediğim de oluyor. O zaman light erkek mi oluyor Reha Bey? Hayır böyle değil. Bu noktada başlıyor birbirini anlamak. Hiç depresyona girdiniz mi? Ö.Y: Ben çok sık depresyona girerim. Sonra kendi kendime şöyle düşünürüm. Üç günlük dünya, neden depresyona giriyorum ki! Rabb'ime yönelirim. Git sporunu yap, rahatla. ZAMAN
02 Eylül 2012 00:30
DİĞER HABERLER