Genelde neşeli, esprili, uyumlulular. Aile yapıları da bize benziyor. 2000'li yıllardan sonra sayıları iyice artmaya başladı. Hatta ilk yabancı millî oyuncumuz da onlardan. Biz onları sevdik, onlar bizi sevdi...
Bugün dünyada yaşayan 6 milyar insanın ortak dili nedir diye sorsalar, hiç şüphesiz çoğumuz 'futbol' deriz. Peki, bu dilin ortak bayrağı nedir diye sorsalar, yine hiç şüphesiz çoğumuz 'Brezilya bayrağı' deriz. Yeşil, sarı ve lacivert renklerden oluşan Brezilya bayrağı, dünyanın birçok stadında dalgalanıyor. Çünkü bugün dünya statlarında yaklaşık 10 bin Brezilyalı futbolcu ter döküyor.
Brezilya bayrağındaki yeşil zemin, yağmur ormanlarını; ortadaki sarı dörtgen, altın ve diğer madenleri; lacivert rengin içine yerleştirilmiş gökyüzündeki yıldızlar ise ülkedeki eyaletleri temsil ediyor. Ama bugün o bayraktaki renklerin anlamlarını şöyle tanımlarsak abartmış olmayız: Yeşil renk, futbol sahasını; sarı dörtgen, ülkeye milyonlarca dolar döviz girdisi sağlayan futbolcuları; lacivert rengin üzerine kondurulmuş gökyüzündeki yıldızlar ise Kaka'yı, Ronaldinho'yu, Pele'yi, Zico'yu, Ronaldo'yu, Garincha'yı, Romario'yu, Roberto Carlos'u temsil ediyor.
Evet, Brezilya Futbol Federasyonu'nun verilerine göre, 2008 yılında tam 1176 futbolcu yurt dışına çıkmış ve ülkeye yaklaşık 1 milyar doların üzerinde para girmiş. 1998'de 530 oyuncunun yurt dışına çıktığı düşünüldüğünde son 10 yılda Brezilya'nın futbolcu ihracındaki artış hiç de azımsanmayacak boyutlarda. Son yıllarda Süper Lig ekipleri de Brezilya'ya para kazandıran kulüpler kervanına katıldı. Özellikle 2000'li yıllarda Türk kulüpleri Brezilya pazarını keşfetti.
Aslında bu biraz da mecburiyetten doğdu. Zira Türk futbolu, 80'li yıllardan sonra uzun süre Yugoslav ekolünün etkisinde kaldı. Öyle ki Yugoslav pasaportu taşıyan her oyuncuya yıldız muamelesi yapıldı. 28 yaşından sonra Türkiye'ye gelen Yugolar içinde başarılı olanların sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecekti. Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav'ın Afrika'yı keşfetmesiyle Yugolardan bir nebze olsun kurtulduk. Bu sefer Türkiye coğrafyasını Afrikalı oyuncular sardı. Hatta bazı amatör takımlarımızda bile Nijeryalı, Liberyalı, Ganalı oyunculara rastlamak mümkündü. Bir ara Avrupa'da yaşayan gurbetçi futbolcularımız ligimizi domine etti. Bu oyuncular 'Alamancı' damgasını yeşil sahalarda da yedi. Romanya ve Bulgaristan'dan da hatırı sayılır yabancı, sahalarımızda arz-ı endam etti. Batı Avrupalı veya Rus oyuncular için Türkiye cazip değildi. Türk kulüplerinde o oyuncuları Türkiye'ye getirecek paralar da yoktu. Hem ekonomik olacak, hem de taraftarı sahaya çekecek oyunculara ihtiyaç vardı. Kısaca yeni bir pazar gerekiyordu. Bu pazar samba ülkesi Brezilya'dan başkası değildi.
Dünyanın çok önceden keşfettiği bu pazara 2000'li yıllarda ciddi manada giren ilk takımımız G.Saray oldu. Cim-Bom, Taffarel gibi bir efsane kalecinin ardından Marcio Dos Santos, Bruno Quadros ve Carlos Oliviera Capone gibi isimleri denedi. Marcio ve Capone, Galatasaray'a önemli katkılarda bulundu. Ancak Süper Lig takımlarının iştahını kabartan olay Trabzonspor Başkanı Özkan Sümer'in sambacıları sudan ucuza almasıydı.
Bordo-Mavili takım 2001-02 sezonunda Eduardo, Jarro, Aurelio ve Robson da Silva ile 30-40 bin dolarların konuşulduğu komik rakamlara anlaştı. Kimse bu oyuncuları tanımıyordu. Ne yapacakları belli olmayan Brezilyalılar ligin ilk maçında Beşiktaş'ı deplasmanda mağlup eden Trabzonspor'un en etkili oyuncularıydı. Oynadıkları futbolla kamuoyunun dikkatini çeken bu Brezilyalılar, Türk kulüplerini ucu bucağı belli olmayan bu pazara soktu. O sezon ligdeki Brezilyalı sayısı sadece 9'du. Ve bu oyuncuların 4'ü Trabzonspor'daydı.
Bordo-Mavili oyuncular sayesinde 2002-03 sezonunda sayı katlanacaktı. O sezon ligde 6 kıtadan 99 yabancı futbolcu vardı ve 23 kişiyle başı Brezilyalılar çekiyordu. Brezilyalılar artık Afrika ve Balkan ülkelerinin pabucunu dama atmıştı. Brezilya'yı 7 futbolcuyla Gana, 5'er futbolcuyla Arnavutluk, Slovakya, Bulgaristan ve Kamerun takip ediyordu.
2005-06 sezonunda 5 kıtadan 103 yabancı futbolcunun yer aldığı Süper Lig'de 27 oyuncu ile yine Brezilyalıların hâkimiyeti vardı. Kamerun ve Çek Cumhuriyeti 7'şer futbolcu ile Brezilya'dan sonra Türkiye'ye en çok oyuncu gönderen ülkelerdi. O yıl Fenerbahçe 4 sambacı ile en çok Brezilyalı futbolcuyu kadrosunda bulunduran ekip olurken, yalnızca 6 takımda Brezilyalı futbolcu yoktu. Bu takımlardan biri de G.Saray'dı.
F.Bahçe'de Alex de Souza, Fabio Luciano, Marco Aurelio ve Marcio Nobre gibi Brezilyalı oyuncularla başlayan seriye daha sonra Edu Dracena, Deivid de Souza, Roberto Carlos ve Luis da Silva Wederson katıldı. Arada Simao ve Fabiano gibi defolar çıksa da Fenerbahçe, Güney Amerikalı oyuncularıyla önemli başarılar yakalamayı başardı. Bu sene Sarı-Lacivertli takımdaki Brezilyalı sayısı 8'e ulaştı.
Türk futbolunda yabancı kontenjanının 6+2'ye çıkartılması ile birlikte Brezilyalı futbolcuların sayısı daha da artacaktı. Sayı 2008-2009 sezonunda 35'e ulaştı. Geçen sezon 43 ülkeden toplam 124 yabancı futbolcunun neredeyse 3'te 1'i Brezilyalı idi.
Yıllara göre ülkemizdeki Brezilyalı sayısı artıyordu. Dünyadaki Brezilyalı sayıları da aynı şekilde yükseliyordu. 1998 yılında 530 olan sayı, 2004 yılında 857'ye, 2007'de 1086'ya ve geçen sene de 1176 ya ulaşıyordu.
Brezilya'da endüstri hâline gelen futbolun Gayrisafi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYH) katkısı yüzde 4,8. Dünyanın en büyük futbolcu fabrikasında yaklaşık 13 milyon kişi futbol oynuyor. Bu oyuncuların 2 milyondan fazlası lisanslı. Ülkede 29 bin 208 futbol kulübü bulunuyor. Türkiye'nin lisanslı oyuncu sayısı 197 bin civarında. Ülkemizde FIFA kayıtlarına göre 4 bin 450 kulüp bulunuyor.
Brezilyalı futbolcular Letonya'dan Angola'ya, Çin'den Kuveyt'e kadar dünyanın 90'a yakın ülkesinde forma giyiyor. Ortak dil kullanmalarından dolayı en fazla Brezilyalı futbolcu Portekiz'de bulunuyor. 2007'de Vietnam Ligi'nde 19 Brezilyalı oyuncu vardı.
Brezilya, futbol dışında dünyanın en büyük kahve üreticisi ve ihracatçısı konumundaki ülkelerden biri. Brezilya'da ayrıca pirinç, taze fasulye, pamuk, şeker kamışı, kakao ve mısır yetişiyor. Brezilya'nın diğer bir gelir kaynağı ise balıkçılık. 18. yüzyıldan itibaren zengin altın, elmas madenlerine sahip olan ülke, aynı zamanda dünyanın en büyük demir rezervlerine de sahip.
Bu bilgileri vermemizdeki amaç, hani herkesin sandığı gibi ülke çok fakir bir ülke değil. Kişi başına düşen millî gelir 8 bin doların üzerinde. 190 milyonluk bir nüfustan bahsediyoruz. Ülke, geçtiğimiz aylarda IMF (Uluslararası Para Fonu)'ye borç bile verdi. Ancak futbolcuların çoğu fakir aile çocuğu. Amaç futbolcu olmak ve bütün bir aileyi kurtarmak. Dünyaca ünlü Roberto Carlos'u dinleyelim: "Ailem çok fakirdi. Yaşamayanın anlamayacağı türden. Bazı günler akşama ne yiyeceğimizi bilmiyorduk. Öğle yemeğinin bir kısmını akşama ayırıyorduk."
F.Bahçeli bir başka futbolcu Deivid de benzer bir süreçten geliyor: "7 kardeştik. Bazen ekmek alacak parayı bile bulamadığımız günler olurdu. O yüzden benim için tek çare futbolcu olmaktı. Çok şükür bu gerçekleşti ve ben ailem için bir çözüm oldum. O günleri yaşadıktan sonra bugünün değerini çok daha iyi anlıyorsunuz."
Brezilyalı futbolcuların bir özelliği de kazandıkları parayla ailelerine bakıyor olmaları. Deivid, hâlihazırda ailesine destek olmayı sürdürüyor.
Türkiye'de her çocuğun okuyup adam olması istenir. Brezilya'da ise durum şu: Büyü de futbolcu ol. Ülkede her çocuk doğar doğmaz futbol topuyla tanışıyor. Futbol, aileler için kurtuluşun adresi. Büyük bir çoğunluk, Brezilyalı futbolcuların bu kadar yetenekli olmalarının altında yatan asıl sırrın bu olduğu düşüncesinde. Bunun yanında çocuk yaşlarda bir kalıba sokulmamaları da yeteneklerinin bir başka gerekçesi olarak görülüyor. Uzun kumsallara sahip bu ülkede -ki hepiniz Copacabana plajını duymuşsunuzdur- çocuklar özgürce top oynayarak büyüyor. Sıkı disiplinli Avrupalı yaşıtlarına göre daha gelişmiş top tekniğine ve futbol zekâsına sahip oluyorlar.
Brezilya'nın unutulmaz oyuncularından Leonardo bu durumu şöyle açıklıyor: "Brezilya'da çocuklar her zaman futbol oynar. Özgürce. 8 yaşındaki çocuğa sağ bek oynamak zorundasın diyemeyiz."
Çocukların önlerinde Pele, Zico, Kaka, Ronaldinho, Ronaldo, Robinho gibi yıldızların olması, Brezilya'nın FIFA ülkeler sıralamasında 1. sırada yer alması, 5 kez Dünya Kupası'nı, 8 kez Copa America'yı kazanması, ülke gençliğinin futbola bu kadar ilgi duymasının diğer sebepleri.
Brezilyalı futbolcuların dış pazarda bu denli ilgi görmesinde önemli faktörlerden biri de Brezilya Futbol Federasyonu'nun bu konudaki tutumu. Federasyon, bazı organizasyonlara Avrupa'daki yıldız oyuncuları çağırmıyor. Ağırlıklı olarak ulusal ligden bir takım oluşturuyor ve yeni yıldızları dünya futbolunun gündemine sokuyor.
Yeniden Türkiye'nin Brezilya serüvenine dönelim. 2000'li yıllarda yıldız oyunculardan ziyade adı sanı duyulmamış Brezilyalıları tercih eden Türk takımları, son yıllarda Brezilya Millî Takımı'na kadar yükselmiş, hatta Avrupa'nın da önemli takımlarında ter dökmüş oyunculara yöneldi. Özellikle F.Bahçe, G.Saray ve Beşiktaş bu konuda başı çekiyor. Maç naklen yayınlarının şifreli kanala geçmesi ve yayın gelirlerinin artmasıyla hatırı sayılır paralara kavuşan kulüplerimiz, Brezilyalı yıldızlara para akıtıyor. En uç nokta her ne kadar futbol hayatının son demlerini yaşasa da Roberto Carlos. F.Bahçe, bu oyuncuyu transfer etmekle marka değerini de hatırı sayılır bir oranda arttırdı. Alex, Edu gibi millî Brezilyalılar da hâlen Sarı-Lacivertli takımda ter döküyor.
Beşiktaş ise Brezilyalı oyunculardan yana belki de en çok canı yanan takımımız. Ailton, Kleberson ve Ricardinho transferlerinden bekleneni alamayan Beşiktaş'ı diğer takımlarımızdan ayıran bir başka nokta ise bir Brezilyalı oyuncunun Brezilya Millî Takımı'na çağrılmasını sağlamış olması. Bobo, Brezilya formasını ilk giydiğinde Beşiktaş'ın oyuncusuydu.
Peki, Türk takımlarının Brezilyalıları tercih etmesindeki sebepler, sadece yeni pazarların olmaması ve bu oyuncuların ortalama fiyatlarının düşük olması mı?
Elbette hayır. Brezilyalı oyuncular, aile yaşantısıyla da diğer ülke yabancılardan ayrılıyor. Onlardaki aile anlayışı Türk toplumunun aile yapısıyla benzerlikler arz ediyor. Bunun yanında disiplin yönünden Avrupalılar ile Afrikalılar arasında bir yerde duruyorlar. Avrupalılar gibi disiplinli olmasalar da Afrikalılar kadar da disiplinsiz değiller. Brezilyalı oyuncuların bir başka ortak noktası da uyumlu olmaları. Gittikleri takımlara çabuk adapte oluyorlar. Geçen yıl devre arasında Trabzonspor'un transfer ettiği Alanzinho'nun takımının formasını giydiği ilk maçtan sonra tribünler önünde kolbastı oynaması buna iyi bir örnek. G.Saray'ın Lincoln, Trabzon'un Marcelinho ile yaşadığı hayal kırıklıklarını da belirtmekte fayda var. Ancak meseleye iyi tarafından bakarsak İspanyol ekibi Real Betis'in 1998'de 32 milyon dolara mal ettiği Denilson'da yaşadığı hayal kırıklığının yanında Beşiktaş ve G.Saray'ın yaşadığı devede kulak kalır.
Brezilyalı oyuncuların bir başka özelliği, top tekniklerinin iyi olması. Brezilyalı futbolcular top teknikleri çok iyi olduğu için kısa zamanda tribünlerin sevgilisi hâline geliyor. G.Antep'te Tabata, Trabzon'da Alanzinho, F.Bahçe'de Alex'in gördüğü sevgi hepimizin malumu. Bu oyuncuların olumsuz yanları yok mu? Bir kere oyuncuların bonservisleri kimin elinde belli değil. Oyuncunun fiyatı da duruma göre değişiyor. Aynı oyuncuyu 100 bin dolara da alabilirsiniz, 1 milyon dolara da...
Uluslararası futbolcu menajeri Ceylan Çalışkan'a göre Türkiye için Brezilya pazarı hiç bitmeyecek. Çünkü bu denli büyük başka bir pazar yok. Çalışkan, Türk oyuncularının altyapılarının yetersiz olmasının da bunda rolü olduğunu düşünüyor. Brezilya'ya göre daha iyi altyapı imkânlarına sahibiz; fakat onlar kadar başarılı değiliz. Bu durumu tamamen Allah'ın bir lütfu olarak açıklayanlar hiç de az değil.
Brezilyalı oyuncuların Türk futboluna katkısına gelince... Bu soruya en iyi cevabı hiç kuşkusuz futbolcular verecektir. Bir dönem Roberto Carlos ile aynı takımda oynayan Tümer Metin'i dinleyelim: "Carlos'la aynı takımda oynamak bir futbolcu için büyük şanstır. Ondan çok şey öğrendim. Ayrıca çok eğlenceli bir karakterdi. Bize çok enerji katmıştı."
Geçtiğimiz yıl Türkiye'ye gelen Brezilya Teknik Direktörü Carlos Dunga da "Futbol karakterimizin bu kadar benzediği bir ülkede, Brezilya futbolunun katkısı çok daha hızlı olacaktır." açıklamasında bulunmuştu.
Türkiye'de futbol oynayan Brezilyalı oyuncular, futbol karakterimizin benzediğini iddia eden Dunga'ya katılmıyor. Onlara göre, Türk futbolu ile Brezilya futbolu birbirinden tamamen farklı. Brezilyalı oyuncular Türkiye'de futbolun daha çok fizikle oynandığı kanısında. Alex'e göre, Brezilya'da teknik ve bireysel kalite daha fazla takdir görürken, Türkiye'de oynamak oldukça zor ve başlangıç aşaması için zorlu bir geçiş dönemi gerektiriyor.
Gaziantepspor'da geçtiğimiz sezon başarılı bir performans ortaya koyan Tabata, vatandaşı Alex'e katılıyor. Kırmızı-Siyahlı oyuncu, "Brezilya'da daha çok tekniğe yönelik futbol oynanıyor. Türk futbolu ise daha çok fiziğe dayalı. Rakibin oyununu bozup daha sonra kendi oyununu kurma üzerine bina edilmiş bir futbol." diyor.
Brezilyalı oyuncular için Türkiye'de top oynamanın avantajlarının yanında dezavantajları da var. En büyük avantaj, futbolun tıpkı kendi ülkelerindeki gibi çok seviliyor olması. Bu konuda görüş belirten Alex, Brezilyalıların futbolu gerçekten çok sevdiğini, Türkiye'de ise futbolun her şeyden çok daha önemli olduğunu belirtiyor. "Türk insanının futbol hakkında neler hissettiğini tarif bile edemiyorsunuz. Bunu anlamak için Türk olmanız gerekli."
Bir başka F.Bahçeli Deivid, Türklerle Brezilyalılar arasında insani noktalarda birçok benzer yön olduğu düşüncesinde: "İki ülkenin insanı da mutlu olmayı ve gülmeyi seviyor. İki ülkede de kırmızı ışıkta durduğunuzda para isteyen çocuklar var. Herkes tanısa da tanımasa da birbirine selam veriyor. Bu çok hoş bir şey. Kısacası iki ülkenin insanları da sıcakkanlı ve kaynaşma çok çabuk sağlanabiliyor."
Bunun yanında Türk liğinin Avrupa'dakilere kıyasla düşük profilli bir lig olması, izlenebilirliğinin az olması Brezilyalı oyuncular için bir dezavantaj. Ancak bu her zaman mutlak geçerliliği olan bir sonuç değil. FIFA'nın resmî dergisine konuşan F.Bahçe kaptanı Alex, millî takımda yer almamasının Türk liginin popülaritesinin düşük olmasıyla doğru orantılı olmasını kabul etmekle beraber, 2003'te ülkesinin takımlarından Cruzeiro'da çok iyi oynadığında bile millî takımda şans bulamadığını söylüyor.
Sambacılar içimize o kadar girdi ki, Türk futbol tarihindeki ilk yabancı asıllı millî oyuncumuz da Brezilyalı Marco Aurelio oldu. Her defasında '70 milyondan 70 tane oyuncu bulurum' diyen Millî Takım Teknik Direktörü Fatih Terim, bir ilki gerçekleştirerek sonradan Türk vatandaşlığına geçen ve 70 milyona dâhil olan Aurelio'ya A Millî Takım kapılarını açtı. Kulüplerimiz kapılarını sonuna kadar yabancılara ve özellikle Brezilyalılara açarken, seyircilerimiz yabancı oyuncuları yerli oyunculara nazaran daha çok severken Millî Takım söz konusu olunca ülke ikiye bölündü. Aurelio millî olmalı mıydı, olmamalı mıydı? Türk çocukların önü kesiliyor muydu? Ancak Aurelio bizden biri gibi oynadı, başarılı oldu. Çoğu maçta takımın en çalışkan ismi oydu. Oynayarak kendisine şüphe ile bakanları susturdu. Aurelio'yla beraber Brezilyalı oyuncuların Türk vatandaşlığına geçme dönemi başladı. Wederson, Nobre gibi oyuncular Türk pasaportu aldı. F.Bahçeli Alex buna hazır olduğunu beyan etti.
'Türk oyuncuların önü kesiliyor muydu?' sorusu kafaları karıştıran bir soru. Bu soruyu F.Bahçe Altyapı Koordinatörü Cemil Turan'a soruyoruz. Bir zamanların efsane oyuncusuna göre, sorun Brezilyalılarda değil, Türkiye'deki sistemde. "Bu sistemde F.Bahçe altyapısından A takıma oyuncu çıkmaz. Bir sürü yabancı var. Şimdi sen altyapıdan oyuncuyu bu şartlarda nasıl A takımda oynatacaksın? Çocuk, A takımda oynamazsa nasıl kendini gösterecek? Çözüm, pilot takım bulmakta."
Brezilyalıları bu kadar takdir ettikten sonra yazıyı dengeleme adına şu bilgileri de verelim: Elbette her Brezilyalı iyi futbolcu olacak diye bir kaide yok. Geçtiğimiz yıllarda Brezilyalı olmasının avantajıyla Faroe Adaları'nın GI Gotu takımına transfer olan Robson, futboldan bîhaber olduğu anlaşılınca kadroya giremedi. Futbolcu olmaktan umudunu kesen Robson, ülkesine dönmek yerine adada balıkçılık yapmaya karar verdi.
Brezilyalılar dünya futbolunu domino ediyor. Bir de madalyonun öbür yüzü var. 18 yaşına gelmeden soluğu yurt dışında alan yıldızların ayrılması Brezilya Ligi'nin kalitesi iyice düşürmüş durumda. Maçlar ortalama 8-10 bin kişiye oynanıyor. Hâliyle en çok ilgiyi millî maçlar görüyor. 1994 Dünya Kupası'ndaki Brezilya Millî Takımı'nın yarısı (11) ulusal liglerde top oynayan oyunculardan kuruluydu. 1998'de bu sayı 9'a düştü. 2006 Dünya Kupası'nda ise sadece yedek kaleci Marcos ulusal ligdendi.
Bir dönem F.Bahçe'yi çalıştıran Carlos Alberto Parreira'ya göre, önümüzdeki yıllarda Brezilya liginde maçlar artık ümitler seviyesine düşecek. Brezilyalı futbolcuların ülke dışına çıkmalarından dolayı ligin kalitesinin düşmesinden rahatsız olan bir isim de Brezilya Devlet Başkanı Lula Da Silva. Mayıs ayında Türkiye'ye gelen ve ülkemizi ziyaret eden ilk Brezilya devlet başkanı olan Lula, koyu bir Corinthians taraftarı. F.Bahçe'nin, 2010'da 100. yılını kutlayacak Corinthians'tan Santos ve Cristian'ı almasına bir hayli tepki gösteren Lula, Brezilyalı futbolcuların yurt dışına transferini yeniden düzenleyecek bir yasa tasarısı hazırlığı içine bile girdi. Artık tüm futbol kamuoyu bu yasayı bekliyor. Zira, Lula'nın ifadesiyle, 'yasa çıkınca kulüpler istedikleri gibi yıldızlarını satamayacak'.
Görünen o ki, Brezilyalı futbolcular daha uzun yıllar Türkiye'nin gündeminde olacak. Süper Lig kulüplerimizin Brezilya'daki binlerce kulüpten birini satıp almaları ya da onlara sponsor olmaları uzak ihtimal değil. Brezilyalı oyuncular adına son sözü Roberto Carlos'a vererek yazıyı bitirelim: "Bana göre İstanbul mükemmel bir şehir, bu doğrultuda kontratımı bir yıl daha uzattım. Çünkü sahadaki ortam kadar saha dışındaki ortam da önemlidir. Herkes bize büyük sevgi ve saygı gösteriyor. Buradaki oyuncular bu nedenle başka bir ülkeye gitme gereği duymuyor. Çünkü Türkiye'de kazanacakları çok şey var."
Behram Kılıç-AKSİYON