Next Social Impact Foundation (Washington DC) 2016”nın araştırmasını özetleyen Abdullah Aymaz ABD'deki Türk toplumunu ve hizmet hareketini analiz etti
Bir önceki yazımda bahsettiğim “Next Social Impact Foundation (Washington DC) 2016”nın araştırmasını özetle sunmak istiyorum:
2016 yaz aylarında Chicago, Columbus, Atlanta, Miami, Orlondo şehirlerinde Türk toplumuna verilen eğitim seminerleri esnasında katılımcılardan 30 soruluk anketi doldurmaları istenmiştir. Neticede birinci neslin eğitim seviyesi yüksek (% 49 Master, Doktora ve üzerinde eğitim seviyesinde), orta yaş grubunda (ortalama yaş 40) oldukları, bu katılımcıların yarısının (% 50) ABD vatandaşı olduğu görülmüştür. Bunlar, gönüllü yardım faaliyetlerine zaman ayırmakta ve yardımda bulunmaktadırlar. Bunların lokal Amerikan toplumundan şikayetleri yoktur. Toplum da kendilerini kabul etmektedir. Bunlar sadece Türkler için değil, bulundukları toplum için de faydalı işler yapmaya hazır olduklarını bildirmektedir.
İkinci nesle gelince: Katılımcıların çocuk sayısı aile başı üç olmak üzere 185’tir. Çocukların % 60’ı, 0-8 yaş arasıdır. Çocukların yarısı devlet okullarına gitmektedir. % 4’ü evde eğitim (home school) yapmaktadır. % 43’ünün odasında bilgisayar ve ipad bulunması endişe vericidir. Ama ümit verici bir gösterge ise, yaklaşık % 80’i Türkçe okuyup yazabilmektedir. Ailelerin büyük çoğunluğu, “Çocuğumun, kendi dînî ve kültürel değerlerine sahip olarak yetişmesini, dindar, ahlâklı bir fert olmasını en önemli mesele olarak görüyorum” demektedir. Aileler, ikinci önemli mesele olarak, “Çocuğumun ileride topluma faydalı işler yapan birisi olması, benim için önemli. Kendinden ziyade başkalarını düşünen bir gençlik çok mühim.” demektedirler. Bu durum, birinci neslimiz yönünden sosyal entegrasyon için sevindirici parametrelerdir. Bu arada şunu da belirtelim ki, sosyal entegrasyon, ASİMİLE olmak, zaman içinde kültürel ve dînî değerlerden uzaklaşıp dominant kültürün içinde kaybolmak değildir. SOSYAL ENTEGRASYON, dominant kültür ile ortak insanî evrensel değerlerde beraber hareket etmek ve topluma, kendi etnik kimliği ile faydalı olmaktır.
Bu hususta şimdiye kadar tam başarılı olamasak da, birinci neslimizin başarılı çalışmaları sayesinde sosyal entegrasyon için potansiyelin mevcut olduğu görülmektedir.
Bu güne kadar yapılmış olan faaliyetlerle bir başarı çizgisi yakalanmış ve içinde bulunulan toplumun üst düzey yöneticilerine “Biz, iyi bir azınlık toplumuz, size bizden zarar gelmez” mesajı bir ölçüde verilebilmiştir. Fakat, lokal seviyede proje ve faaliyetler henüz yaygınlaşmamıştır. Global seviyede bir çok yardım programları başarı ile yapılmış fakat bu güzel çalışmalar yerel topluma yeterince anlatılamamış, yansıtılamamıştır. Buna da büyük ihtiyaç vardır.
Eğer sosyal entegrasyon gerçekleşmezse, asimilasyon veya izalosyon (dışlanma), kapımızda demektir. Asimile olanlar, dinden çıkma dahil her türlü kopuşla karşı karşıyadır. İzole olanlar da topluma düşman olarak, çetelere, radikal gruplara bulaşarak hapishaneleri boylayabilirler. Onun için bizler hem inançlarımızı ve kültürümüzü özümsemek, hem de toplumla entegre olmuş genç nesilleri yetiştirmek zorundayız. Böylece içinde yaşadığımız toplum mozaiği içinde kendi rengimizde çiçekler açarak, güzel örnekler oluşturmaya bakacağız. Elhamdülillah bu hususta eğitim müesseselerimizle iyi mesafeler alınmış bulunmaktadır.
Lise öğrencisi iken, Türkiye’ye geldiğinde ilgilendiğimiz Hindistan kökenli Ahmed Zamir’i yaşadığı yerde ziyaret etmiştim. Beni havaalanına götürürken, “Ahmed Zamir, baban ve arkadaşları burada çok güzel bir İslâm Merkezi kurarak, sizleri yetiştirmeye çalışmışlar. Bu güzel Merkeze, başkaları da gelip İslamî güzellikleri öğreniyorlardır” dedim. “Biz sizinkiler gibi değiliz” dedi. “Ne demek istiyorsun?” dedim. Bana dedi ki: “Babamgiller, sadece bizi korumayı ve kurtarmayı düşündükleri için buraları açmışlar. Ama bizleri de koruyamıyorlar. Ama bakıyorum sizinkiler, başkalarına da bir şey anlatmak içi yetiştiriliyor. Onun için hem kendilerine hem de başkalarına faydalı oluyorlar!.”
Gerçekten güzel bir tesbit!. İnşaallah öyledir. Öyle değilse bile, öyle olmak mecburiyetindeyiz. Onun için gençlere gaye-i hayal ve güzel hedefler vermek zorundayız…
Abdullah Aymaz