17 Aralık sonrası mahkemelerde bir ‘kaç İsmail kaç’ vardı. Bizim İsmail ise bir yere kaçamadı. ‘Azmettirici’ olarak durduğu yerde duruyor.
Büşra Erdal tahliye olamadı neticede. Sadece o değil; diğer 20 gazeteci de olamadı. Onlara tahliye kararı veren mahkeme heyeti ise HSYK tarafından açığa alındı. Bizim İsmail, hani şu ‘muafgazetecigillerden’ İsmail, “bir heyeti tahliye verdi diye görevden el çektirirseniz bir daha hiçbir hâkim tahliye kararı veremez. gün gelir adaleti mumla ararız” diye yeni bir tweet atmasın mı?
Dedim ya onlar ‘doğuştan haklı’ gazetecilerdir. En gazetecilerdir. En objektif, en tarafsız, en cesur, en vicdanlı, en demokrat, en özgür, en bağımsız… Doğal olarak yerleri de en yukarıdadır. Şöyle ‘Tanrı katının’ biraz aşağısında, ‘özeleştiri manzaralı’ püfür püfür bir yer… FITRAT işte!
Ben de kendisine cevaben, “Büşra Erdal’ı geri tıktık hayırlısıyla; şimdi biraz da demokrat, muhalif, hak-hukuktan yana görünme zamanı” tweet’i attım. Cevabı, “ahmet hukuk sistemini ve adalet hissini yerle bir eden bir cemaatin üyesi olup şimdi demokrat pozu kesmekten hiç mi utanmıyorsun?” oldu. Devamında kendisine “Ben seninle konuşuyorum İsmail, ‘cemaatinle’ değil. Bizzat senin kendi imza attığın utançla. Hiç işi genelleyip şov yapma!” diye karşılık verdiysem de bunun 140 karakterle geçiştirilemeyecek bir mevzu olduğunu epeydir hissediyorum. Artık gına getiren ‘cemaat de cemaat’ rabarbasından bıkmışlığımdan olsa gerek, bu yazıyı yazmaya karar verdim.
Sevgili İsmail, biliyorum sen ve cemaatin yanlış yapmazsınız. En azından ama en azından o meş’um ’31 Mart vakası’ sonrası özür dileyip özeleştiri yapamamışsan, bundan sonra hiç kimsenin kafasında ‘özeleştiri de özeleştiri’ diye çekiç dövmeyeceksin İsmail!
Bir cemaat lakırdısıdır gidiyor. Nasıl olsa herkeste bir cemaat düşmanlığı var, vur gitsin. Cemaate vurmanın konforu ve kolaycılığı ile kendine ‘demokratlık’ alanı açan ‘kahramancıklarla’ dolu ortalık.
Cemaat medyasının dünkü ‘günahları’ da en sevdikleri günahtır bunların. Haklı olarak Ahmet Şık’ları, Kuddusi Okkır’ları, Ali Tatar’ları gündeme getirirler sık sık. Zaman Gazetesi’nin eski genel yayın müdürleri Ekrem Dumanlı da Abdülhamit Bilici de bir özeleştiri yapmıştır ama bu arkadaşları kesmez! Tanrı katının biraz aşağısında, özeleştiri manzaralı tahtlarında daha da fazlasını isterler, daha da fazlasını!
HADİ BİR ‘SÖZDE TERÖRİST’ KİTABI DAHA YAZ İSMAİL
Peki, Sevgili İsmail, utandırsana bizi. Bize gazetecilik dersi versene biraz. Merhum Kuddusi Okkır gibi cezaevinde kaç insan can verdi şu cadı avı sürecinde, gidip hikâyelerini yazsana. Aileleriyle röportaj yapsana. Cezaevlerinde ya da dışarıda kaç tane intihar ve kaç tane intihar süsü verilmiş infazlar yaşandı. Yazsana yürek parçalayan hikâyelerini. Ciğerleri yanmış ailelerin feryatlarına tercüman olsana.
Cezaevinde 228 gazeteci var. Haklarında tek bir delil olmadan, tıpkı sizin ‘cemaatin’ gazetecileri gibi aylardır yatırılan bu suçsuz gazetecileri de yazsana. 147 bin insan tutuklandı. Hadi en kabadayı rakamla bunların bin tanesi darbeci olsun; geriye kalan 146 bin insanın dramını haberleştirsene.
O masum çocukların yaşadığı travmayı gündeme getirsene. Onlarca kadın lohusa yatağından alınıp bebeğiyle beraber hapse tıkılıyor, bir tanesi nezarethanede kendi başına bağıra bağıra doğum yapıyor İsmail! Herkes seyrediyor! Yüzbinlerce insan işinden, aşından oldu; onlara maddi yardım toplayan insanlar bile zindana atılıyor İsmail! Burs verdi diye, kurban bağışladı diye, öğrenci yurdu yaptırdı diye, o yurtlarda barındı diye, evindeki saksının altında Zaman gazetesi sayfası var diye, Turgut Özal Hastanesi’nde doğum yaptı diye, tweet attı diye, başkasının tweet’ini retweet etti diye, okul yaptırdı diye, o okulda öğretmenlik yaptı diye, çocuklarını o okula gönderdi diye binlerce insan hapislerde çürüyor İsmail!
Çocuklarıyla beraber eşini ziyarete giden kadınlar cezaevlerinde gözaltına alınıyor İsmail! Ana babası tutuklanınca çocuk esirgeme kurumlarına verilen onlarca masum yavru var İsmail! İnsanlar, tıpkı bugün senin maaş hesabının olduğu bir banka gibi bankadan maaşını aldı diye tutuklanıyor İsmail!
Bize gazetecilik dersi ver hadi İsmail! Yaz bunları da utandır bizi. Haset komşusu şikâyet ettiği diye, kıskanç akrabası ihbar etti diye, rakibi-düşmanı istedi diye hapse girenleri yaz. Yıllardır alın teriyle biriktirdiği üç-beş kuruşla aldığı evine el konulanları yaz. Sırf eşi yurtdışına gitti, bu tetikçi yargıya teslim olmuyor diye tutuklanan eşleri yaz. Bize gazetecilik dersi ver İsmail! İşyerlerine, dükkânlarına, mülklerine el konulan binleri yaz. Memuriyetten atılıp da dışarıda iş verilmeyenleri, çareyi evde mantı-börek yapıp satmakta bulup da komşusunun ihbarıyla tutuklananları yaz! Ya da bunları yazmayan gazeteni eleştir, çıktığın televizyonları eleştir.
Bir ‘Sözde Terörist’ kitabı da bu insanlar için patlat. Biz de annesiyle beraber cezaevinde volta atan iki yaşındaki Şana’nın, taş atan çocuk Berivan’ın, ‘parasız eğitim’ pankartı açan Berna ve Ferhat’ın, oğlunu andığı için yargılanan Ayşe Karakaya’nın, Kürt sanılıp linç edilen Balgün Ailesi’nin, katılmadığı cinayetten müebbet alan yazar Doğan Akhanlı’nın, İbrahim Tatlıses’i vurdurmakla suçlanan avukatın, askeri casusluk örgütünün lideri denilen Narin Korkmaz’ın dışında da onbinlerce ‘sözde terörist’ varmış diyelim. “Evet” diyelim, “İsmail harbiden gazeteciymiş, vicdanlıymış, ezilen her kesimin yanındaymış”. Ders alalım. Utanalım.
KİM ÖZELEŞTİRİSİNİ VERDİ Kİ
Ama sen geçmişteki eleştirdiğin şeylerin bin katı bugün icra edilirken halen cemaate vurmanın kolay tarafını keşfetmişsin. Vuruyorsun abalıya bir güzel. Vurdukça daha demokrat, daha tarafsız, daha birey, daha cesur, daha gazeteci görünüyorsun öyle değil mi? Ne diyorsun gerekçe olarak; ‘E cemaat de özeleştiri yapsın bilader’… E yapıyor? Yok, yetmez! Yerlere kapansın, günde üç öğün af dilesin.
Gelinen noktada artık ayan beyan ortaya çıktı ki, Türkiye bir milletten değil, sosyolojik aşiretler ve cemaatlerden oluşuyor. Peki, hangi cemaatin geçmişi, ‘cemaat’ten daha temiz? Soruyorum. Sen, AKP ve cemaati kastederek, “İki taraf da birbirinden kirli, yesinler birbirini” diyorsun ya, ben de soruyorum; sana bu ‘günahsızlık mevkiini’ hangi lekesiz geçmiş bahşetti? Zira kendileri, her saat her dakika yaptıkları özeleştirileri üst üste koyarak o kadar yükseğe kurmuşlar ya minderlerini. Bir dön bak bakalım Türkiye’nin yakın tarihine.
Bir kere bugün tatlı su muhalifliğine soyunduğun AKP’yi doğuranın, senin cemaatinin geçmişteki affedilmez günahları olduğunun ne kadar farkındasın acaba? Yüzleştin mi bu geçmişle? Özeleştirini verdin mi?
Cemaat, 3 yıldır bir sosyal soykırım altında tarihin en büyük zulümlerinden birine maruz kalıyor. Daha nasıl bir kefaret istiyorsun arkadaş, bir türlü geçmek bilmedi hıncınız.
BÜŞRA’YI ASALIM MI?
Tıpkı Büşra Erdal mevzuu gibi. Evet, attığı tweet’ler insanlığa sığmazdı. Savunulur tarafı yok. Ama hadi bunun ceza kanunlarında bir karşılığı olmadığını geçtim, e vicdani olarak da özür diledi be arkadaş! İddianameye bakılırsa 8 aydır da suçsuz yere cezaevinde. Daha ne bedel ödesin istiyorsun İsmail? İdam mı edelim? Kaldı ki sen o 31 Mart’ta attığın rezil tweet’le insanoğlunun bazen böyle saçmalayabileceğini ispat etmiş biri olarak daha kimden, neyin bedelini istiyorsun İsmail?
Böyle oluyor işte bizim memleketin demokratları da… Hani şimdi dünyanın dört bir tarafına savrulup da gerçek demokratları, insan hakkı savunucularını, solcularını, liberallerini tanımasak (sayenizde elbette) bize kendinizi sol-demokrat olarak yutturacaksınız iyi mi! Gerçi hakkın var. FITRAT işte! Özeleştiri vermeyince değişmiyor. İsmail Saymaz’ın bile objektif gazeteci, en bi solcu ve dahi en bi demokrat sayıldığı ülke; yanılmadınız: Türkiye!
(AHMET DÖNMEZ / Tr724.com)