Haluk Hoca 30 Haziran 2020'de geride örnek bir hayat hikâyesi bırakarak bu dünyaya ve sevdiklerine veda etti.
Ölüm sebebi kanserdi, fakat onu kanser yapan sebepler vardı. O ölüme gülümseyerek tam 3,5 yıl mazlum ve mağdurlara hem destek ve örnek oldu.
Hem de zulmü yapanlara karşı demokratik haklarını sonuna kadar kullanarak mücadelesini sürdürdü.
Eylemleri, gayretleri ve mücadelesi kısacası ümit ve cesareti insanlara ilham kaynağı oldu.
Türkiye tarihinde hep farklı zamanlarda da olsa acıda, mazlumiyet ve mağduriyette buluşan sağ ve sol fikirdeki insanlar onun girişimleriyle bu defa zulme karşı mücadelede bir araya geldi, birbirini anlamaya yaralarını sarmaya ve haklarını geri almaya çalışırken birbirlerine omuz vermeye başladı.
Toplanmaların yasak, devlet eliyle insanların toplu mezarlar gibi cezaevlerine doldurulduğu zamanlardı. Bir şiir okudum Ahmet Arif’ten, sonra bir adam öldü. Haluk Savaş... Şiir Anadolu’yu anlatıyordu, Adam tam da şiirdeki Anadolu’ydu.
O zamanlar sağcı solcu bir arada durmaz, birbirlerine arka çıkmazdı. Demokrasi rafa kaldırılmış, insan hakları ayaklar altına alınmıştı. Koca bir millet sindirilmiş, yüzbinlerce kamu çalışanı KHK’larla ihraç edilmiş, Binlercesi göz altına alınıp tutuklanmıştı.
Haluk Hoca da KHK düzenini en ağır yaşayanlardan biriydi. İhraç edildi, ardından gözaltına alınıp tutuklandı, Zulüm ve işkence hemen oracıkta o anda başlamıştı, öğrencilerinin gözü önünde kelepçelerle dolaştırıldı.Ama o sinmedi. KHK’ları düpedüz zulüm olarak niteliyordu ve ilk başkaldıranlardan biri oldu. Adeta şiirdeki gibi;
“Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip...
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne - üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının”... diyordu.
İki aya yakın kaldı cezaevinde, Memleketin durumu onu fazlasıyla yaralamıştı, cezaevinde kanser olduğu anlaşıldı. Müdahalede geç, tedavide yetersiz kalındı. Kanser ilerlemişti, Ölüm riski yüksek bir ameliyat geçirdi. O haldeyken bile sorumlular işkencede sınır tanımıyor, ameliyat sonrasında ellerini sedyeye kelepçelemekten bahsediyordu. Boyun eğmedi, direndi, hakkını aradı.
O hastanedeyken mahkemeden tahliye kararı çıktı, zaten sonrasında da beraat edecekti. Ama Doktorlar üç yıl ömrü kaldığını söylüyordu. Sadece 3 yıl… Zaman az, mağdur dünya kadardı. Bu onu daha da ateşledi. Dışarı çıktıktan sonra bir gününü boş geçirmedi. Bir yandan mağdurlara yardım ediyor, bir yandan da onları ses vermeye iknaya çalıştı.
Şiirde diyordu ya
Ne İskender takmışım,
Ne şah ne sultan
Göçüp gitmişler, gölgesiz!
Selam etmişim dostuma
Ve dayatmışım...
Görüyor musun ?
O da zulüm geçecek diyordu, eğer biz mücadele edersek. Her girişimi ilham oldu insanlara. Mağdurların seslerini duyurabilmeleri için Youtube'da KHK TV’yi kurdu, kendisi gibi düşünen bir kaç kişiyle şehir şehir dolaşarak KHK platformunu örgütlemeye çalıştı. Başarılı da oldular. Türkiye’de kurulan korku imparatorluğuna rağmen insanlar birbirlerine omuz vermeye, yaralarını birlikte sarmaya, dahası ses vermeye başladı.
2019 yılında tedavi için yurt dışına gitmek istedi, bu defa da pasaport zulmü başlattılar. Gidecek ve geri gelmeyecek diyorlardı. Yurt dışına çıkışına izin vermediler. Haluk Hoca direnişin sembolü olmuştu. Korkusuzluğu milyonları da ayağa kaldırdı. Dünya’dan öyle tepkiler yükseldi ki, ona pasaport vermeyenler Haluk Hoca’yı adeta kendi elleriyle yurtdışına gönderdiler.
Haluk Hoca kaçacak diyenlerin yüzüne bir şamar vurur gibi gitti, tedavi gördü ve geldi. Daha havalimanında mücadeleye devam diyordu.
Haluk Savaş, isminin başında profesör ünvanı da var, Gaziantep Üniversite’sinde Ruh Sağlığı ve Hastalıkları hocasıydı. Doktordu, bilim adamıydı yani, dünya tanıyordu, makaleleri prestijli bilim dergilerinde yayınlanıyordu, yerli ve milliydi, sadece biz yabancıydık onun cesaretine, inancına ve ümidine…
Haluk Hoca, doktorların söylediğinden uzun yaşadı. Daha en başında ölümü kabullenmişti zaten, ama ayakta durabildiği son gününe kadar ölüme gülümseyerek bütün mağdur ve mazlumların hakkını aramaya devam etti.
550 kişi bu süreçte ya doğrudan ya dolaylı olarak öldürüldü. Prof. Dr. Haluk Savaş da 30 Haziran 2020’de tarihinde mücadelesini arkadaşlarına ve onu sevenlere emanet ederek Hakk'a yürüdü.
Bir tabut konuldu musalla taşına, toplanmanın sakıncalı, polis zoruyla toplamanın adet olduğu bir zamandı, iki elin parmakları kadardı cenazeyi uğurlayan kalabalık. Onların ardında sağcısı solcusu, dünya dolusu bir kalabalığın duası ve vedası...
Zulüm bitmedi henüz, ama toprak da örtemedi Haluk Hoca’nın koca yüreğini. Bir şiir okudum, sonra bir adam tanıdım. Şiir Anadolu’yu anlatıyordu, Adam tam da şiirdeki Anadolu’ydu. Bugünden ve yarınlardan ümitli koca bir Anadolu...
Sitemizi kullanmaya devam
ederek çerezleri kullanmamıza izin vermiş oluyorsunuz.
Detaylı bilgi almak için Çerez Politikasını ve Gizlilik Politikasını inceleyebilirsiniz.