İslami camianın iyi tanıdığı isimden çok konuşulacak açıklamalar

İslami camianın iyi tanıdığı isimden çok konuşulacak açıklamalar
Sivil Siyaset Platformu'nun sözcüsü ve eski Diyarbakır Milletvekili Abdülbaki Erdoğmuş, Samanyoluhaber.com'a özel açıklamalar yaptı.

Güneydoğu'da yaşanan manzarayı değerlendiren Erdoğmuş, memurların bölgeden çekilmesinin devlet açısından kabul edilemez olduğunu söyledi. Aynı zamanda eski bir müftü de olan Erdoğmuş, cemaate yapılan operasyonların da bir tasfiye süreci olduğunu belirtti.

“DEVLET ACZİYET İÇİNDE”

Doğu ve güneydoğuda son yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz? Sokağa çıkma yasaklarının yanısıra öğretmenler, vatandaşlar bölgeyi terk ediyor.

Manzara çok vahim. Devlet açısından bakınca acziyet, bir zaafiyet söz konusu. Toplum, halk açısından baktığımız zaman bir mağduriyet, bir masumiyet, bir yıkım söz konusu. Bir yerde alev alev bir yangın var. Bu yangın her tarafı sarıyor. Tedbir alan da yok. Orada memurların can güvenliği söz konusu değil. Elbette o memurların geri çekilmesini doğal görürsünüz. Ama devlet açısından bu kabul edilemez. Burada ciddi bir devlet, iktidar, yönetim eleştirisi gerekiyor. Ama eleştireni vatana ihanetle suçluyorlar. Bölge yanıyor, insanlar mağdur. Göçler başladı. Göçler, 1990’ların göçünden daha sıkıntılı. 

Çözüm sürecinin geleceğini nasıl görüyorsunuz? 1 Kasım seçimleri geride kaldı ancak hala şehit haberleri gelmeye devam ediyor.

Bana göre 7 Haziran seçimleri bir istikrar sonucunda çıktı. Toplum, istikrar istediği için bir partiyi tek başına iktidar yapmadı. 1 Kasım ise istikrarsızlık kararıdır. Tek başına bir partinin iktidar olması istikrarsızlık kararı ve nedenidir. Tek başına iktidarı bedelini ödüyoruz. 

“SÜREÇ SİYASİ MALZEME OLARAK KULLANILDI”

Çözüm süreci, iç politikada malzeme olarak kullanıldı. Siyasete malzeme yapıldı. Hedeflerini, içeriğini hala bilmiyoruz. Bizi memnun eden yönü insanlarımızın ölmemesi, cenazelerin gelmemesi, sosyal hayatın, ekonominin yavaş yavaş düzelmesiydi.

“ASIL HEDEF ÇÖZÜM DEĞİL”

Ama asıl hedefin çözüm olmadığını biz o zaman da söylüyorduk. Çözüm süreci ile varılmak istenen hedef, Türkiye’deki sistem değişikliğini gerçekleştirmekti. Başkanlık sistemini getirmekti. 7 Haziran seçimleri bu oyunu bozdu. Toplum çatışma istemedi. Uzlaşmadan yana tavır koydu. Başkanlık istemediğini, parlamenter sisteminin ıslahını istedi. Ama plan ve projenin sahipleri bunu kabul etmediler, ve ikinci bir seçime gittiler….Onlara göre gittikleri tünelin sonu aydınlık; ama biz karanlık görüyoruz. Ümit ederiz biz yanılırız. 

Sözde paralel devlet soruşturması kapsamında son olarak aralarında eski Ak Parti milletvekili İlhan İşbilen’in de bulunduğu 3 kişi tutuklandı. Bu operasyonların bir nefret operasyonuna dönüştüğünü düşünüyor musunuz?

Elbette üslup, yöntem, söylem itibariyle en aşırı düzeyde bir nefret, kin, intikam duygusu ortaya konmaktadır. Bunun ötesinde esas itibariyle bu kin ve nefretin bir algı oluşturmaya yönelik olduğunu düşünüyorum.

"AMAÇ HİZMET HAREKETİNİ TASFİYE ETMEK" 

Esas amaçları zaten hizmet cemaatini tasfiye etmek, yok etmek, etkisiz kılmak. Ama bunu yaparken kendilerine karşı başlatılan özellikle 17-25 Aralık operasyonlarının da adeta cemaat üzerinden yapıldığına toplumu ikna etmek üzere bir algı oluşturmaya çalıştıklarını düşünüyorum. 

Aynı zamanda eski bir müftü olarak ilahiyatçı Suat Yıldırım hakkındaki gözaltı kararını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Muhterem Suat Yıldırım hocamıza yönelik bu operasyonel saldırıyı izah etmekte güçlük çekiyoruz doğrusu. Suat Bey’i bu ülkede ilahiyat camiası yakından tanır. Kur’an, tefsir alanında eserler ortaya koyan bu insana yönelik saldırılardan kişisel olarak utanç duyuyorum. Bunu Suat Hoca’nın şahsında esas itibariyle Kur’an, tefsir ilimlerinin İslam’ın kaynaklarından öğrenilmesine yönelik bir saldırı olarak da düşünüyorum. Hiçbir akl-ı selim sahibi insanın Suat Yıldırım hocamızın terör kapsamında bir soruşturmayı hak ettiğini söyleyeceğini düşünmüyorum. 

"BİR UTANÇ TABLOSU"

Bu operasyon karşısında özellikle ilahiyat camiasının, bizlerin suskun kalması da bir utanç tablosu oluşturmaktadır. 

Uzun yıllar Diyarbakır başta olmak üzere bir çok yerde müftülük görevi yaptınız. Diyanet'in, ilahiyat camiasının sessiz kalmasını neye bağlıyorsunuz?

Çünkü mevcut iktidar, İslam iddiası üzerinden bu operasyonları yapmaktadır. Bu operasyonları yaparken düne kadar bütün olumsuz eylemlerin faili olarak gösterdikleri  Ergenekon yapısı yerine şimdi paralel yapı ile örtmeye çalışıyorlar. Şimdi İslam üzerinden yapılınca ilahiyat camiası, hükümetin esas amacının bu devleti ele geçirmek, devletin kurumlarını İslamlaştırmak olduğunu ve bunun için de hatalarının, kusurlarının ve bazı yanlışlarının da görmezden gelinmesi gerektiğini savunuyor. Buna fetva verenler var, destekleyenler var. Bu nedenle çekimser, sessiz kalan insanlar var. 

“TÜRKİYE FELAKETE SÜRÜKLENİYOR”

Türkiye bu politikalarıyla maalesef sadece içeride değil; dünyada da, bölgesinde de adeta bir felakete doğru sürükleniyor. Bugün içeride cemaate yönelik bu operasyonlarla Türkiye’nin kazandığı bir itibar yoktur. Bu kin ve öfke politikalarının Türkiye’yi felakete doğru sürüklediğini de düşünenlerdenim. 

Kamuda tasfiyeler oldu. Şimdi de 657’yi değiştirme yönünde hazırlıklar var. Bunun bir cadı avına dönüştüğünü düşünüyor musunuz?

Bunu zaten yaşıyoruz. Çünkü Türkiye’de temel meselelerin başında bugün hukuk sorunu gelmektedir. Bugün adeta hukuk askıya alınmış ve yasalar da keyfi olarak uygulanıyor. İnsanların aidiyetlerine bakarak yasalarla tasfiye etmek, devlet gücünü kullanarak insanları, memurları kamu kurumlarından tasfiye etmenin kanuni izahı bile yok. Bunlar, tamamen keyfi ve hukuk dışı uygulamalardır. Bir devlet keyfi uygulamalarla uzun süre yönetilemez. Bugün devleti yönetenler hukuka göre suç işliyor. Sindirilmiş, bastırılmış yargı camiası ise ne yazık ki ya buna seyirci kalıyor ya da buna alet oluyor. Onların da nasıl sindiğini korktuğunu görüyoruz. Bu bizi daha da endişelendiriyor, korkutuyor. 

“TOPLUM ALGI İLE YÖNETİLİYOR”

Bir algı yönetimi var. Toplum bu algı ile yönetiliyor, sevk ve idare ediliyor, yanıltılıyor. Yoğun bir gerilim, düşmanlaştırma, kutuplaştırma, ötekileştirme siyaseti devam ediyor. Dolayısıyla bugün ülkeyi yönetenlerin çok ciddi zaafiyet içinde olduklarını düşünüyorum. Giderek bir bataklığa doğru sürüklendiğini düşünüyorum. 

Hizmet hareketi ile fail-i meçhul ve terör örgütü PKK’nın eylemlerinin ilişkilendirilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tabi bu akla ziyan. Cemaatin bu kapsamda değerlendirilmesini anlamakta hepimiz güçlük çekiyoruz. Fail-i meçhul cinayetler, örgütün eylemleri ile cemaatin ilişkisini kurmak mümkün değil, aklen de, bilgi olarak, realite olarak da mümkün değil. Bu suçlamalar bir projenin hayata geçirilmesine yöneliktir. 

“BÜTÜN CEMAATLER HEDEFTE”

Sanmayınız ki bu sadece Gülen cemaati ile ilgilidir. “Mutlaka diğerlerine de sıra gelir” deniyor. Ben ise “Sıra gelmesine gerek yok” diyorum. Çünkü cemaatler bugün ya düşmanlaştırılmış ya da siyasal sisteme zaten entegre edilmiş. Bundan sonra da kendileri için tehdit olarak gördükleri, zaman içinde tasfiye edecekleri isimler olacaktır. Bundan bir hafta önce Osmanlı ocakları ile ilgili gelişmeleri hepimiz gördük. Militarize edilmiş bir kesimin kendilerine olan ihtiyaç bittiğinde nasıl atıldıklarını bir tarafa itildiklerini görüyoruz. Bunu herkese yapacaklar. Cemaatler de maalesef bunu gördükleri için entegre olmayı tercih ettiler. Biat ise biat ediyorlar. 

“KARACA’NIN TUTUKLANMASI SİNDİRMEYE YÖNELİK”

Kaç tane muhalif televizyon, sivil toplum kuruluşu, basın kuruluşu kaldı. Sanıyorum bir yılı aşkındır Hidayet Karaca içeride. Can Dündar ve Erdem Gül alındı. Gerekçeler komik, gülünç gelebilir ama bunların hepsi bilinçli. Bunların her birine yapılan muamele toplumu sindirmeye, baskı altına almaya yöneliktir. Toplum adeta sinmiş durumda. Bu tehlikeli bir durum. Bunların hepsi yarın bir öfke patlamasına neden olabilir. Toplumun büyük kesimi, güneydoğuda olup bitenlere, cemaate yapılanlara ilgisiz kalıyor. Çünkü baskıya muhatap olacağını düşünüyor. İş dünyası da, bürokrasi de böyle düşünüyor. Herkes sıranın kendisine geleceğini süşünüyor ve sessiz kalmayı tercih ediyor; ama bu sessizlik bir gün hepimizi boğabilir. İktidarı da boğabilir. Bu felaketin altından kimse kalkamaz. 
 
Sinan Girgin / Samanyoluhaber.com

16 Aralık 2015 11:03
DİĞER HABERLER