Son olarak Osman Kavala ve Murat Ağırel'in önce serbest bırakılıp akabinde tekrar tutuklanmalarını 'yeni bir olgu' olarak tanımlayıp bu hukuksuzluk ve keyfiliğe tepki gösterenler için hukukçu Osman Zerey'den kısa bir hafıza tazelemesi...
HUKUKSUZLUK DEĞİL KEYFİLİK VE ALÇAKLIK
Son birkaç aylık süre içerisinde Gültekin Avcı, Ahmet Altan, Metin İyidil, Osman Kavala ve Yeniçağ gazetesi yazarı Murat Ağırel savcının itirazı sonrasında yeniden tutuklandı. Osman Kavala dosyasında farklı bir hamle yapılarak tahliye kararı sonrasında cezaevinden çıkmadan başka bir soruşturma gerekçe gösterilerek yeniden tutuklanmasına karar verildi. Bu isimler tabi ki medyaya yansıyanlar, bunun dışında yüzlerce insan tahliye edildikten sonra savcılığın itirazı üzerine yeniden tutuklandı.
Tahliye edilmiş ya da hakimlik tarafından serbest bırakılmış bir kişinin savcının itirazıyla yeniden tutuklanması ya da yeni bir soruşturma gerekçe yapılarak serbest bırakılmadan tekrar gözaltı yapılarak yeniden tutuklanması amasız, fakatsız, koşulsuz tam bir keyfilik ve alçaklıktır. Bu yapılanın hukukla izah edilmeye çalışılması yaşanılan keyfiliğin masumlaştırılmasına ve asıl sorunun doğru tespitine engel olacaktır. Osman Kavala ve Murat Ağırel’in serbest bırakıldıktan sonra yeniden tutuklanması sonrasında yapılan açıklamalar, hukukçuların değerlendirmeleri sorunun gerçek nedeninin anlaşılamadığını ya da anlaşılmak istenmediğini de gösteriyor.
Mahkemeler tarafından tahliye edilen ya da Sulh Ceza Hakimlikleri tarafından serbest bırakılan kişilerin yeniden tutuklanması uygulaması yeni bir uygulama değil, ilk olarak HDP Milletvekili İdris Baluken tahliye edilmesine rağmen savcılığın itirazı üzerine tekrar tutuklanmıştı. Bingöl Cumhuriyet Başsavcılığınca açılan soruşturma kapsamında 4 Kasım 2016’da tutuklanan, 30 Ocak 2017’deki ilk duruşmada tahliye edilen HDP Milletvekili İdris Baluken, savcılığın aynı gün yaptığı itiraz üzerine tekrar gözaltına alındı ve 22 Şubat 2017’de tekrar tutuklandı. Bu karardan yaklaşık 1 ay sonra da sosyal medya üzerinden başlatılan kampanya sonrasında Zaman gazetesi çalışanları tahliye edildikten sonra yeniden tutuklandılar.
Hukuken izahı olmayan bu alçaklığa karşı o gün itibariyle ses çıkartmayanlar, bazıları itibariyle ise yeniden tutuklama kararını destekleyenler, aynı muamele farklı kesimlere sıçramaya başladığında yapılanlara isyan ederek, bu uygulamanın hukuksuz olduğu ve mahkemelerin bağımsız olmadığı itirazlarını yüksek sesle dillendirilmeye başladılar. Ancak, itirazlarını dile getirirken yapılan tüm bu hukuksuzlukların iktidarın isteği ve talimatıyla olduğu gerçeğini açıklamaktan özellikle kaçınıyorlar.
Yaşananları tekrar hatırlayarak tüm bu hukuksuzluğun ve keyfiliğin sorumlusunun kim olduğuna birlikte karar verelim. Sonrasında da tüm bu hukuksuzluklarla birlikte mücadele edelim.
31 Mart 2017 tarihinde, İstanbul 25. Ağır ceza mahkemesi sekiz aydır tutuklu olan ve çoğunluğu geçmişte Zaman Gazetesinde çalışmış 26 gazeteciden 21’inin tahliyesine karar verdi.
Bu tahliye kararlarından hemen sonra, iktidar partisi AKP’ye yakın gazetecilerden Cem Küçük, twitter adresinden, yargıyı tehdit eden şu tweetleri paylaştı: “10-Eğer bu hainler yeniden tutuklanmazsa birileri çok ağır bedel ödeyecek. Bilerek söylüyorum bunu. Yıkılacak ortalık.” (6:39 PM – 31 Mar 2017), “13- Bekir Bozdağ (Adalet Bakanı) bu akşam HSYK’yı acil toplamalı ve bazı hâkimler ile ilgili işlem yapılmalı. Milletin talebi budur.” (6:50 PM – 31 Mar 2017). “14- Adı belli FETÖ’cüleri tahliye eden her savcı ve hâkim meslekten ihraç edilecek. DEVLET’in kesin kararı budur. Herkes bunu bilsin.” (7:08 PM – 31 Mar 2017). “15-Bu mahkemelerin ve devletin sahibi millettir. Millete rağmen hiçbir tahliye yapılamaz. Kimse milletin ve devletin sabrını zorlamasın.” (10:09 PM – 31 Mart 2017). “Adalet Bakanlığımız, HSYK harekete geçti. Hainler salınmayacak Allah’ın izniyle. (31/03/2017, 21:40)”.
İktidar yanlısı diğer bir gazeteci Ersoy Dede de twitter hesabından şu paylaşımda bulundu: “Bu yetmez @cemkucuk55 .. tahliye kararlarının altında imzası olan hakimler tek tek toplanacak.” (@ersoydede, 31/03/2017, 21:46).
Bir başka iktidar yanlısı gazeteci Fatih Tezcan, aynı akşam, twitter hesabından: “”Tayyip Erdoğan Gebertilecek” deyip canlı yayında idam ipiyle şov yapan piçi serbest bırakan mahkeme heyetinin tamamı FETÖ’DEN TUTUKLANSIN” (@fatihtezcan, 31/03/2017, 20:35).
Yine iktidar yanlısı bir gazeteci olan Ömer Turan da, 31 Mart 2017 tarihi saat 23.50 civarında, twitter hesabından şu tweeti paylaştı: “HSYK bu gece acil toplanmalı, fetöcüleri serbest bırakan savcı ve hâkimleri hemen ihraç etmeli. Bu isimler sonra da fetöden tutuklanmalı.”.
Aynı gece, Adalet Bakanlığı Müsteşarı ve HSYK 1. Dairesi üyesi Kenan İpek, @kenanipek53 isimli twitter hesabından şu açıklamayı yaptı: “FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne karşı TÜRK YARGISININ ve HSYK’nın yürüttüğü mücadele ilk günkü AZİM ve KARARLILIKLA sürdürülecektir.” (1/04/2017, 00:17). HSYK 1. Dairesinin, hâkim ve savcıların atamalarının yapıldığı daire olduğunu belirtelim.
Tüm bu açıklamalardan sonra, akşam saatlerinde, tahliye edilen 21 gazeteciden 13’ü yeni suçlamalara dayalı olarak, 31 Mart 2017 tarihi gece saatlerinde yeniden gözaltına alındı. Bu gazetecilere atfedilen suçlamalar anayasal düzeni değiştirmeye ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini ortadan kaldırmaya teşebbüs etme suçlarıdır.[1] Bu gazeteciler hakkında verilen 7 günlük gözaltı süresi dolunca gözaltı süresi 7 gün daha uzatıldı. Diğer 8 gazetecinin tahliye kararına ise savcılık hemen itiraz etmiş ve itiraz konusundaki karar verilinceye kadar, 8 gazeteci serbest bırakılmadan tutulmuşlardı. Böylece 21 gazeteci hakkında verilen tahliye kararı uygulanmadan tüm gazeteciler tekrar nezarethane veya cezaevine konuldu.
Bu tahliye olayından sonra, İstanbul 25. Ağır Ceza Mahkemesinin başkanı İbrahim Lorasdağı ve üyeler Barış Cömert ve Necla Yeşilyurt Gülbicim, sadece 31 Mart 2017 tarihli tahliye kararı nedeniyle, 3 Nisan 2017 tarihinde haklarında soruşturma başlatılarak açığa alındılar. 8 sanığın tahliyesi yönünde görüş bildiren duruşma savcısı da aynı gün açığa alınarak diğer yargı mensuplarına net bir mesaj verilmiş oldu.
HSYK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, hakimlerin açığa alma kararının gerekçesini 7 Nisan 2017 tarihinde şu şekilde açıklamıştı: “Delillerin henüz toplanmamış olması ve dosyanın tekemmül etmemiş olması, verilen tahliye kararının makul, mantıklı ve geçerli nedenlere dayanmadığı, tutarsız ve hukukilikten uzak olduğu … ölçülülük ilkesi gözetilmeden verilen tahliye kararının toplumda infial uyandırdığı ve kamuoyu vicdanını yaraladığı” gerekçesiyle HSYK dört yargı mensubunu görevden uzaklaştırmıştır (www.hukukihaber.net, 07 Nisan 2017). Böylece yargısal bir karar, idari bir organ olan HSYK tarafından hukuken denetlenmiş, yargısal karar veren hâkimler açığa alınmış ve yargı bağımsızlığı bitirilmişti.
Ne yazık ki bugün tepkilerini ortaya koyanlar, HSYK’nın bu açıklamasına karşı herhangi bir tepki göstermemişlerdi. Bugün yaşanan hukuksuzluklarda ve keyfiliklerde bu açıklamaya karşı gerekli tepkinin gösterilmemesinin hatta o gün bu açıklamaya dayalı uygulamanın desteklenmesinin katkısı çok büyük.
Ayrıca bir mahkemenin verdiği herhangi bir kararın “toplumsal infiale yol açtığı ve kamuoyu vicdanını yaraladığı” gerekçe gösterilerek, o mahkemenin üyeleri açığa alınıyorsa, bu durum mahkemelerin hukuka göre değil algıya göre ve iktidarın keyfine göre hareket ettiğini göstermek için yeterli.
İstanbul 25. Ağır ceza mahkemesinin başkan ve üyelerinin sadece 21 gazetecinin tahliyesine dair verdikleri karar nedeniyle açığa alınıp haklarında disiplin soruşturması başlatılması üzerine, İnsan Hakları Hukuku uzmanı Prof. Dr. Yaman Akdeniz 3 Nisan 2017 tarihinde Twitter hesabından şu mesajı paylaşarak, “Türkiye’de artık herhangi bir gazetecinin veya herhangi birisinin FETÖ davalarında adil yargılanması mümkün değil.” (@cyberrights, 3/04/2017, 20.19). demiştir. Bu tespit bile Türkiye’de adil bir yargılama yapılmadığını göstermektedir.
Bu karar sonrasında, tahliye kararı akabinde yeniden tutuklama uygulanması neredeyse yaygın bir uygulama haline geldi. Diğer bazı örneklerde şunlar;
Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesi, 17 Mart 2017 tarihinde tutuklu yargılanan 20 polisin, 30 Mart 2017 tarihinde ise 8 tutuklu sanığın tahliyesine karar verdi. Bu tahliye kararlarından hemen sonra, 5 Nisan 2017 tarihinde 2. Ağır ceza mahkemesi Başkanı Yücel Dağdelen, HSYK tarafından Manisa iline düz hâkim olarak, üye hâkim Saim Karakaya ise Siirt iline sürüldü. Aynı mahkemenin diğer iki üyesi Ayşegül Yıldız Kaya ile Ali Emre Sula ise 6 Nisan 2017 tarihinde, Antalya Adliyesinde başka mahkemelerde görevlendirildi. Yargı bağımsızlığı HSYK eliyle bitirilmiş oldu. Verilen tahliye kararlarına savcılık itiraz etmiş ve başkanlığını İbrahim Altınkaynak’ın yaptığı 3. Ağır ceza mahkemesi 20 sanık hakkında yeniden tutuklama kararı verdi. Tekrar tutuklama kararı veren heyetin başkanı İbrahim Kaynak, HSYK tarafından 8 Nisan 2017 tarihinde yeni kurulan terör ve siyasi suçları yargılamakla görevli Antalya 10. Ağır Ceza Mahkemesi başkanlığına atandı.
18 Mart 2017 tarihli duruşmada Malatya Ağır Ceza Mahkemesi Albay Avni Angun’ün tahliyesine ve Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile bazı üst düzey generallerin dinlenmesine karar verdi. Bu karardan hemen sonra HSYK bu Ağır ceza mahkemesinin başkanı Vedat Koç’u bu mahkeme üyeliğinden alarak yerine başka bir başkan atadı. Yeni başkanın başkanlığında toplanan 3 üyeli mahkeme Albay Avni Angun’ün yeniden tutuklanmasına karar verdı. Tahliye kararından sonra duruşma savcısı da değiştirildi.
Ankara 14. Ağır Ceza Mahkemesi 2 Mayıs 2017 tarihinde gazeteci Ayşenur Parıldak’ın tahliyesine karar verdi. Bu karar da iktidarın sözcüsü gibi hareket eden gazeteciler tarafından eleştirildi. Sosyal medyada başlatılan hukuk dışı çağrı üzerine Ayşegül Parıldak fiilen serbest bırakılmadan bekletildi ve 8 saat sonra, nedeni bilinmeyen bir şekilde, aynı mahkeme tarafından yeniden tutuklandı. Bu olaydan 6 gün sonra, 8 Mayıs 2017 tarihinde, mahkeme başkanı İsmail Ademoğlu, bu mahkemenin başkanlığından alınmış ve başka bir mahkeme üyeliğine atanmıştı.
Anlatmaya çalıştığımız tüm bu hukuk dışı ve keyfi uygulamaya bugün itiraz eden kesimlerin o gün bir itirazı olmadığı için AKP iktidarı keyfi uygulamayı yasal dayanağa bağlamak için gerekli adımı da attı.
20/11/2017 tarihli ve 696 sayılı KHK’nin 93. maddesiyle Ceza Muhakemesi Kanununun 104/2. Maddesinde yer alan fıkrada yer alan “Ret kararına” ibaresi çıkartılarak “Bu kararlara” s¸eklinde degˆis¸tirildi, daha sonra bu hu¨ku¨m 1/2/2018 tarihli ve 7079 sayılı Kanunun 88 inci maddesiyle aynen kabul edilerek kanunlas¸tırıldı.
AKP iktidarı, iktidarda kalmak için yargıyı tam anlamıyla siyasallaştırdı ve kendisine bağladı. Hiç kimse yargının bağımsız ve tarafsız olduğunu söylememeli. Ayrıca, yargının yaptığı hukuksuzlukların önceki dönemle karşılaştırılması suretiyle meşruiyet kazandırılmamalı. Yargı tarafından verilen her kararın arkasında AKP iktidarının onayı ve talimatı olduğu gerçeği görülmelidir. Yargı eliyle yapılan hukuksuzluklarla mücadele edilecekse bu gerçeğin kabul edilmesi ve bu doğrultuda mücadele yapılması gerekir.
[1] Sekiz aydır tutuklu bulunan 13 gazetecinin cezaevinde atılı suçları işlemelerinin imkansız olduğu dikkate alındığında, işlendiği iddia olunan bir suç isnadı vardıysa, işlem yapmak için sekiz ay hiçbir işlem yapmayıp, tahliye edildikleri günün neden beklendiği izaha muhtaçtır. Ceza kanunları soruşturma organlarının elinde bir silah gibi kullanılamaz. Ceza kanunları silah olarak kullanılırsa, bu durum açık bir keyfilik olur. Keyfilik, hukuk devleti ilkesinin tam zıttı bir anlama sahiptir ve devleti yönetenlerin kanunlara göre değil de keyiflerine göre hareket ettiğini gösterir.