Bilgisayarda değişim hızlı bir şekilde yaşanırken, sorgulanması gereken bir durumla karşı karşıyayız.
Türkiye'nin bilgisayarla tanışması 1960 yılında Karayolları Genel Müdürlüğü'ne bir bilgisayar alınmasıyla başlıyor. O günden bugüne önce masa üstüne, sonra da cebe sığacak kadar küçülen bilgisayarın, zaman içerisinde ebadı kadar içeriği de değişti. Bu hızlı değişim, bilgisayarın içinde de dışında da cereyan etti. Bilgisayardaki değişimi görebilmek için son 5 yıla bakmak yeterli oluyor.
Bilgisayarın dışındaki donanımlara baktığımızda, 2006 yılında yaygın olarak tüplü (CRT) ekran kullanılıyordu. LCD'nin ilk numuneleri satışa sunulmuş olmasına rağmen bugünkü gibi ucuz değildi. 17" civarında bir LCD ekran 500 dolara alınabiliyordu. Birçok marka pazara LCD ekran sunarken, tüplü ekranların ömrünü tamamladığı ve masaüstünde çok yer kapladığı için yakın zamanda üretimden de kalkacağı söyleniyordu. Günümüzde tüplü ekran artık yok. Hızlı bir LCD dönüşümü yaşadık ve şimdilerde Full LCD ekranlar kullanıyoruz. TV'lerde kullanılmaya başlayan LED ekranların, LCD'nin tahtına göz dikme zamanı da yakın. Çünkü LED'ler daha az enerji tüketiyor.
Multimedya tuşlar eklenen klavyelerin kablosuzu da piyasaya sürüldü. Fareler de kablo ve topundan kurtuldu. Artık optik mouse'lar var. Böylece topun bulunduğu hazneye biriken kirleri temizlemekten kurtulduk.
Disket sürücüler, önce yerini CD'ye bıraktı, ardından DVD'leri gördük. Şimdilerde ise Blue Ray'ler konuşuluyor. Bulue Ray ucuzlarsa, DVD'nin de pabucu dama atılır. USB 2.0'ın yerini ise USB 3.0 almaya başladı. Yaklaşık 5 yıl kadar önce, tercih edilen hard disklerin kapasitesi 120 GB civarıydı. Terabayttan söz eden yoktu ve herkese yetiyordu. Çünkü dijital fotoğraf makinesi ve kamera yaygın değildi, cep telefonlarının çektiği fotoğraflar da yer kaplamıyordu. Şimdi ise terabaytlardan söz ediyoruz. Hatta sarsıntılardan etkilenmeyen SSD hard disklerin fiyatının düşmesini bekliyoruz. Eskinin 250 GB HD fiyatına bugün 1 TB HD alabiliyoruz. Bilgisayarın can damarlarından işlemciye (CPU) baktığımızda, Intel'in Pentium 4'ü ve AMD'nin Athlon XP'leri vardı. Bunlar o günkü teknolojilerin en iyileriydi. Oyun oynayan ve grafik, animasyon çalışanların ilk baktığı özelliklerden ekran kartlarında da 256 MB yeterli geliyordu. Şimdi ise gigabaytları konuşuyoruz. Çünkü içerik kalitesi yükseldi. Düşük megabaytlarda performans almak artık mümkün değil. Geçici hafıza RAM'lere baktığımızda 256 MB'lik DDR'ler kullanırken bugün PC'lerde DDR3'leri görüyoruz ve 4 GB, 8 GB olanları tercih ediyoruz.
Bilgisayarda değişim hızlı bir şekilde yaşanırken, sorgulanması gereken bir durumla karşı karşıyayız. Cevap bekleyen soru da az değil: Bu kadar yüksek teknolojiye ihtiyacımız var mı? Sonuçta sabahtan akşama kadar bilgisayarda yaptığımız nedir? 5 yıl önceki bilgisayarlar bugün işimizi görmez mi? Tüketim çılgınlığının rüzgarına mı kapıldık, yoksa zamanın şartları son teknolojiyi kullanmamızı zorunlu mu kılıyor? Aslında kullandığımız bilgisayarları değişime zorlamayı bir bakıma başta işletim sistemi olmak üzere teknoloji geliştiricileri yapıyor. O günlerde Microsoft XP kullanırken bugün Windows7 kullanıyoruz. Yeni bir işletim sistemi çıktığında, âdeta kendi standardını da belirliyor. Çalışabileceği RAM, CPU, ekran kartı gibi donanımlar önceden açıklanıyor. Teknoloji geliştiricileri ürünlerini yeni işletim sistemine göre hazırlıyor. Açıkçası teknolojinin bu kadar hızlı olmasını biz kullanıcılar talep etmiyoruz, oluşturdukları rüzgâra kapılıp gidiyoruz.
Mehmet Sakin - Aksiyon