Bu ekonomi, bu seçim yatırımlarını taşır mı?

Seçim öncesi dönemde tarihi zirveyi gören dolar/TL kuru, artan cari açık ve yükselen belirsizlik ortamı nedeniyle piyasalar dalgalı bir seyir izliyor. Ekonomistlere göre ise hükümetin ekonomi politikası yatırımcıya güven vermiyor.
Merkez Bankası verilerine göre 2017 yıl sonuna göre özel sektörün yurtdışından sağladığı uzun vadeli kredi borcu şubat ayında 6,8 milyar dolar artarak 228 milyar dolara, kısa vadeli kredi borcu (ticari krediler hariç) ise 1,4 milyar dolar artarak 19 milyar dolara yükseldi. Diğer taraftan Merkez Bankası beklenti anketine göre 2018 yılı cari açık beklentisi, bir önceki anket döneminde 48,2 milyar dolar iken Nisan ayında 50,8 milyar dolara yükseldi.

Sermaye kriz sinyalleri algılıyor

Eski Hazine Müsteşarı Mahfi Eğilmez, yüksek büyüme oranına karşın işsizlik ve enflasyonun düşmemesinin yanı sıra cari açığın yükselmeye devam ettiğini ve konut kredisi faizlerinin de düşmediğini vurguladı. Eğilmez’e göre ekonomi sıkıntılı bir geleceğe doğru ilerlerken Türkiye’nin risk pirimi artıyor.

Hükümet, seçime geçen yıl sağlanan yüzde 7,4’lük rekor bir büyüme oranıyla gidiyor. Ancak çift haneye yükselen enflasyon ve tarihi zirvelerinde olan dolar/TL kuru da ekonominin aşırı ısındığı yorumlarına neden oluyor. Geçen yıl enflasyon oranı yüzde 11,92 olarak gerçekleşirken, enflasyon mart ayında yüzde 10,24 seviyesindeydi. Merkez Bankası yıl sonu enflasyon tahminini 30 Nisan'da açıkladığı Enflasyon Raporu'nda yüzde 8,4'e yükseltti.

Ancak ekonomi yönetimi, kamu harcamalarında bir miktar artış olduğunu kabul etmekle beraber, bütçe açığı ve kamu borcunda AB’nin Maastricht Kriterleri'nin çok gerisinde olduklarını belirterek yatırımcı güvensizliğine anlam veremediklerini söylüyor.

Ekonomi seçim öncesi büyüyor

Geçmiş yıllardaki büyüme verilerine bakıldığında ekonomi genel trend olarak seçimler öncesi 2 yıllık dönemde büyürken seçimlerden sonra küçülme gösterdiği görülüyor.

2002, 2007, 2011, 2015 ve 2017 seçimleri ve öncesindeki iki yıllık dönemlere bakıldığında büyüme ile seçimler arasında doğrusal bir ilişki olduğu görülüyor.

Bilkent Üniversitesi İktisat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Erinç Yeldan, "yakın tarihin (1993, 2000, 2006) saman alevi gibi hızlı büyüme konjonktürlerinin bir sonraki yıl krize sürüklendiği deneyimlerle bilindiğini” belirterek "Yerel ve uluslararası sermaye bu deneyimleri yakından bildiği için Türkiye ekonomisinin makroekonomik göstergelerinde çok ciddi kriz ve dengesizlik sinyalleri algılıyor. Merkez Bankası (MB) başta olmak üzere tüm kurum ve yürütücüler olumsuz algıyı kırmak için bir an önce çok ciddi reform ve istikrar programını uygulamaya zorunludur” değerlendirmesini yaptı.

Düşük faiz baskısı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yüksek büyümenin sürdürülebilmesi için faizlerin düşük tutulmasını istiyor. Bu nedenle Merkez Bankası uzun süredir faizleri düşürmesi yönünde baskısı altında bulunuyor.

MB, bankaları fonladığı geç likidite penceresi borç verme faiz oranını geçen hafta 75 baz puan artırarak yüzde 13.5'e yükseltti. Ancak bu artışın dolar/TL kurundaki yükselişi frenlemeye yetmeyeceği yorumları yapıldı.

MB’nin üç ayrı faizle kafa karıştırdığını belirten ekonomi yazarı, gazeteci Meliha Okur, bankaları fonlamada MB'nin ne gecelik ne de haftalık faizi baz aldığını hatırlatarak "Bankalar geç likidite penceresi üzerinden fonlanıyor ve her gün 2 puanlık nefes öpücüğü veriliyor. Seçim meydanlarında ise faiz lobisi diye bankacılık sistemine yükleniliyor” dedi.

Hükümetin, serbest piyasa düzeni içinde ithal ikameci politikalarla kafa karıştıran bir model yürüttüğünü söyleyen Okur, “Hem serbest piyasacı hem de yerli ve millici. Bu bir açmazdır. Sermaye her zaman ürkektir, risk istemez, risk görüyor ve ona göre pozisyon alıyor” değerlendirmesini yaptı.

Göstergeler ne anlatıyor?

Türkiye'nin kamu dengesine ait göstergeleri son 3 yıldır bozulma eğiliminde ise de Maastricht Kriterleri olarak da adlandırılan ekonomik göstergelerde, üst sınırların altında seyrediyor. Üst sınırı yüzde 3 olan toplam kamu kesimi borçlanmasının milli gelir'e oranı geçen yıl yüzde 2,4 oldu.

Ancak Prof. Yeldan, Türkiye’yi Avrupalı ülkelerle karşılaştırmanın tehlikelerine dikkat çekiyor. Yeldan, ‘Türkiye gibi finansal derinliği olmayan bir ülkeyi, finansal varlıkların milli gelire oranı yüzde 200’e ulaşmış ülkelerin kıstaslarıyla değerlendirmenin çok vahim sonuçlara yol açabileceğini’ vurguladı. Yeldan, "ulusal tasarrufların yatırım harcamalarını karşılamaya yetmediği için sıcak para ile finanse edilmesinin, yerel ve uluslararası yatırımcı için risk algısı ve enflasyonist beklentilere neden olduğunu" söyledi.

Yetkililer ise bu yıl kamu harcamalarında bir miktar artış olduğunu ancak bunun doğrudan seçim kaynaklı olmadığını söylüyor.

Seçim yatırımları

Hükümet geçen yılın üçüncü çeyreğinden itibaren "seçim yatırımı" olarak da nitelendirilebilecek bir dizi harcama kararı aldı. Kamuda yaklaşık sayıları bir milyonu bulması beklenen taşeron işçi kadroya alındı. Kredi Garanti Fonu (KGF) eliyle bankacılık sistemine kaynak aktarılarak zor durumdaki şirketlerin kredilerinin geri dönüşü sağlandı. Bu uygulamanın süresi yeniden uzatılırken, işletmelere 130 milyar TL’lik yatırım teşvikleri verildi. Katma Değer Vergisi oranlarında indirime gidildi. KOBİ’lere 10 milyar TL’lik istihdam teşviği verildi. Yıl başında, asgari ücrete yüzde 14 zam yapıldı.

En son Başbakan Binali Yıldırım emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramları öncesinde bin TL ikramiye verileceğini açıkladı. Yıldırım’ın pazartesi günkü Bakanlar Kurulu toplantısından sonra yaptığı açıklamada devletin vergi ve prim alacaklarının yeniden yapılandırılacağını söyledi.

DW Türkçe / Aslı Işık
01 Mayıs 2018 19:05
DİĞER HABERLER