Bu ellerin dilleri, halleri ve kuşları farklı

Seneler önce Amerika’ya gelip yerleşmiş bir güzel insanımızla iki buçuk sene önce tanışmıştık. Şöyle demişti: “Ben buraya geldiğim zaman bana her şey yabancı geldi. Bu ellerin, dilleri, halleri gibi kuşları bile bir başka…"

SAFVET SENİH - SAMANYOLUHABER.COM

Seneler önce Amerika’ya gelip yerleşmiş bir güzel insanımızla iki buçuk sene önce tanışmıştık. Şöyle demişti: “Ben buraya geldiğim zaman bana her şey yabancı geldi. Bu ellerin, dilleri,  halleri gibi kuşları bile bir başka… Ülkemizde başka bir yere bir şehre gitsem, gördüğüm şeyler, yazılar, levhalar, konuşmalar, hatta kuşlar bile bana tanıdık, bana dost gelirdi, hiçbir şey bana yabancı değildi!..  Ama burası bana  çok değişik geldi. ‘Ben buraya neden geldim ki?’ dedim ve geri dönmeyi düşündüm. Sonra bir de dikkatli bakınca, Çinlileri, Hindlileri ve Korelileri fark ettim. Onlar, bizden önce bu yeni kıtaya, bu fırsatlar ülkesine gelmişler, yerleşmişler ve iş-güç sahibi olmuşlar. Hayatın her ünitesinede varlar. Buraların maddî-mânevî bütün nimetlerinden ve konumlarından istifade ediyorlar. Ben tekrar niyetimi tashih ederek, buralarda kalmaya niyet ettim.” 
Unutmayalım, “Gelecek, melezlerin olacak!..” diye vecize gibi güzel bir tesbit de var…
* * * 
Prof. Dr. Mahmud Sadri diyor ki: “İslamiyetin ruhunu, her seferinde bir ruh kurtarmak suretiyle kurtarabiliriz. Yani toptan değil ve siyasetle değil; Allah için teker teker.” İğneyle kuyu kazar gibi… Böyle bir kuyunun suyu serin ve tatlı olur…
* * *
Bir zamanlar, postacılar, mektupları erken yetiştirsinler ve çok hızlı koşsunlar diye,  onların diz kapaklarını çıkarmışlar… Çıkarılınca, iki-üç kat hızlanmışlar, ama iki sene sonra ölmüşler…
* * *
Üstün zekalıları seçiyorlarmış. Beş yaşında bir çocuk gelmiş. Ona “On dan sonra geriye doğru say”  demişler. Çocuk “Sayamam” deyince, hemen, üstün zekalı değil, diye üstünü çizmişler. Küçük çocuk, o soruyu sorana “Sen de sayamazsın. Haydi diyelim 10-9-8… 0 dediniz. Peki sıfırdan sonra da sayılar var… Sonsuza kadar gidiyor. Haydi say bakalım!” diyor. Adamlar şaşırıp kalıyorlar. Anlıyorlar ki, üstü çizilecek sıradan birisi değil…
* * *
Belirsizlik, en büyük verimsizliktir ve işleri akamete uğratır. Hedefi belli olmayan bir yelkenli gemiye, rüzgar yardımcı olmaz. Belirlilik en büyük verimliliktir. Bilhassa savaş zamanlarında, komutanın, kararsızlık yaşaması, zikzak çizmesi ve gelgitler içinde bocalaması çok tehlikelidir. Hatta yanlış bile olsa kesin ve kararlı bir tutum sergilemesi belirsizlikten daha iyidir…  Kararsızlık zararlı ve tehlikelidir.
* * *
Kanadalı bir profesör İslâmiyet aleyhinde bir konuşma yapmış. Sonra da bu tür konuşmalarını sistemli hale getirmek için bir araştırmaya girişmiş. Fakat Kur’an’daki TEBBET  Suresine takılıp kalmış. Çünkü Kur’an, bu surede Ebu Leheb’in kâfir  kalarak, Cehenneme gideceğini söylüyor. Bunu duyan Ebu Leheb daha on sene kadar yaşadığı halde, Kur’an’ı yalanlamak için yalancılıktan olsun Müslümanlara gidip de “İşte ben Müslüman oldum. Öyleyse nasıl Cehenneme giderim diyebileceği halde, Müslümanları ve Müslümanlığı zor duruma sokma imkanı da varken, böyle bir şey yapamadı ve kâfir olarak gitti. Onun için Tebbet Suresi, dolayısıyla Kur’an Muhammed’in, yani bir insanın sözü olamaz. O, Allah’tan gelmiştir.” diyerek, Müslüman olmuştur bu Kanadalı bilim adamı… 
* * *
“Kelime” yaralama mânasına yani tesir eden şey demektir. Cenab-ı Hakkın isimlerini zikir olarak çeken birisine “Bu kelimeleri tekrarlamaktan ne anlıyorsun?” diyerek, boş ve mânasız  iş yapıyorsun diye konuşup alay edince o da, cevap olarak, “Eşek Herif!” demiş. Bu sefer o kişi kızıp “Nasıl dersin diyerek bağırmış. Hatta kavga etmeye kalkışmış. Bu sefer o zikir çeken mümin gülerek “Görüyor musun bir ‘eşek’ kelimesi seni ne hale getirdi. Demek kelimelerin tesiri var. Bizim Allah’ın isimlerini tekrarlayıp Ona teveccüh etmemiz  hiç boş bir şey, mânasız bir iş olabilir mi?” demiş.
* * *
“Ellerimizi acıtan dikenler, bir gün avucumuza gülleri doldurur.”
Hapiste işkence gören bir mağdur, gördüğü zulümlerden dolayı sabrı tükenince, o işkence mengenesinde Peygamber Efendimiz (S.A.S.) temessül edip, “İstersen yerlerimizi değiştirelim… Sen nasıl bir yerde olduğunu bilmiyorsun?” diyerek dışarı çıkarmış. Bir bakmış elleri kelepçeli insanlar var. Kendilerine iyice yaklaştıklarında, iyice dikkat etmiş; onlar kendisine işkence yapanlar  ve  hukuk dışına çıkan savcılar, hâkimler!..”

01 Mayıs 2019 12:12
DİĞER HABERLER