"Bu ifadeyi kullanmak, nefreti yaymak ve savunmaktır"

"Ötekileştirilen, nefret objesi haline getirilen gruplar için her söylem, kendilerine büyük zarar vermesi muhtemel bir eylemin habercisidir. Bu nitelikteki bir söylem de ifade özgürlüğü olmayacaktır. "
Avukat Nurullah ALBAYRAK / genotr.com
‘FETÖ’ İFADESİNİ KULLANMAK; ŞİDDETE YÖNELİK NEFRETİ YAYMAK, TEŞVİK ETMEK VE SAVUNMAKTIR

‘Unutulmamalıdır ki Holokosttan Bosna’ya Ruanda’dan Myanmar’a insanlığa karşı en büyük suçların işlenmesinde, önce nefret söyleminin ayak sesleri duyulmuştur.’
“Nefret Söylemiyle Mücadele” temalı etkinlikte söylenen bu ifadedeki yanlış, bu sözü söyleyenin Hitler döneminden bu zamana kadar Avrupa’da görülen en büyük nefret söyleminin mimarı Cumhurbaşkanı Erdoğan olmasıdır. Ancak, kim tarafından söylenirse söylensin gerçek olan şey, nefret söylemi her zaman şiddetin öncüsü olmuştur.

Nefret söyleminin şiddet olaylarına etkisinin büyüklüğünü çok acı tecrübelerle gördük. İnsanları kinle doldurarak, nefreti haklı göstererek, ikna ederek, korkutarak yıkıcı bir soykırım gerçekleştirilebildiğini yaşayarak öğrendik. Soykırımların, kazara veya tesadüfen olmadığını, planlı bir süreç dâhilinde gerçekleştiğini ve nefret söyleminin de bu planın önemli bir parçasını oluşturduğunu üzülerek zihinlerimize kazıdık. Nazi Almanya’sında da Ruanda’da da soykırım, nefret söylemi aracılığıyla normalleştirildi ve milyonlarca insan öldürüldü.

Ruanda’da yaşanan soykırım öncesinde radyo yayınlarında Hutuları tahrik eden ve Tutsileri asağılayan “mezarların sadece yarısı dolu’, “ülke tüm Tutsilerden temizlenmelidir” “Tutsi çocuklar öldürülmelidir’, “hoşgörü göstermeyin ve işinizi yarım bırakmayın”, “Tutsiler sizin ölmenize izin vermeyeceğiz, sizi biz öldüreceğiz” gibi ifadelerin yer aldığı  şiddete teşvik eden nefret söylemi, soykırımın tetikleyicisi olmuştur. Medyada kullanılan dil ve yönetenlerin oluşturduğu söylem neticesinde, şeytanlaştırılan ve ötekileştirilen bir grup oluşturulmuş ve kullanılan nefret söylemi de öldürme eylemlerini motive eden en önemli etken olmuştur.

Sadece bir hafta içerisinde söylenen ’15 Temmuz içimde kaldı, bizim aile 50 kişiyi götürür’, “Karınızı, çocuklarınızı nasıl koruyacaksınız bizden?” ve “Zulalardan, listelerden, yaşanacaklarından haberiniz var mı” ifadeleri Ruanda’da söylenenlere ne kadar da benziyor değil mi?

Nefret söyleminin nelere yol açtığını çok iyi bilen Rakel Dink’in de ifade ettiği gibi, ‘Sözler kimisini tahrik eder, kimisini ayaklandırır kimisini öfkelendirir ve duyguları da hareket izler. Sonuç ölüm ve acıdır.’

İktidar mensubu ve destekçilerinin söylemleriyle ölüm ve acı istediklerini ve bunu teşvik ettiğini biliyoruz. Başka kimler şiddet yanlısı, kimler ölüm ve acı istiyor ve kimler soykırıma varan süreçte yangına odun taşıyor onu da nefret söylemine karşı olan tavırlar belirleyecek ve belirliyor.

Hepimizin iktidar sayesinde öğrendiği nefret söylemi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin 1997 yılında kabul ettiği bir ‘tavsiye kararı'nda şu şekilde tanımlamıştır; ‘Irkçı, nefret, yabancı düşmanlığı, antisemitizm veya hoşgörüsüzlük ifade eden saldırgan milliyetçilik de dahil olmak üzere, hoşgörüsüzlüğe dayalı diğer nefret biçimlerini yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren her türlü ifade biçimidir.’

Tanımda da ifade edildiği gibi nefret söylemini yayan kadar, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren ifadelerin de nefret söylemi olduğunda hiç şüphe yok.

Nefret söylemi, söylemi kullananların amacına göre bazı kategorilere ayrılmakta, bunlardan  en tehlikelisi ise bilinçli ve zarar verme kastıyla yapılan “kışkırtıcı ayrımcı şiddet” aşamasıdır. Bu aşamada nefret söylemi açıkça şiddet için kışkırtıcı bir ön araçtır. Bu kışkırtıcılığın sonucunda suç teşkil edecek bir eylemde bulunulması yakındır.

İktidar mensupları ve destekçilerinin uzun süredir kullandığı nefret söylemi açıkça şiddeti teşvik eden bu ilk aşamayı oluşturmaktadır. Bunların eğitilmesi, yaptıklarının yanlış olduğunun anlatılması teknik olarak mümkün değil.

İkinci aşama ise, “kışkırtıcı ayrımcı nefret” olup, bu aşamada bir nefret söylemi üretiminin  ötesinde ortak bir nefret üretme amacı vardır ki bu aşamadakilerin de bilinçli ve zarar vermeye meyilli olduğu söylenebilir.

Muhalefet partilerinin ve iktidara muhalif medyanın kullandığı nefret söylemi de tam olarak bu aşamayı oluşturmakta. Muhalifler tarafından kullanılan söylemle, iktidarın ürettiği nefret söylemine doğrudan ya da dolaylı destek verilmek suretiyle ortak bir nefret üretmeye çalışılmaktadır. Muhaliflerin tamamının açıkça şiddet kışkırtıcılığı yaptığı söylenmese dahi kullandıkları dil itibariyle şiddet kullanımına ortam oluşturma, imkan sağlama amacı taşıdıkları anlaşılmaktadır.

Üçüncü aşama ise,  “bilinçli ayrımcılık” aşaması olup, kullanılan  söylemin kasıtlı bir şekilde dile getirildiği fakat söyleyenin zarar verme amacı gütmediği bir aşamadır. Adı üstünde bilinçli olarak söylenmesine rağmen, zarar verme amacı taşımamaktadır. Bazı kişilerin ‘f...’ ifadesini bu şekliyle kullandığı söylenebilir. Bu söylemin yanlışlığı diğerlerinin aksine eğitimle, konunun izah edilmesiyle giderilebilmektedir. Bu kapsamda Kanada’da yaşayan genç bir çiftin kullandığı ‘f...’ ifadesi sonrasında, Sayın Mehmet Efe Çam tarafından twitter üzerinden yapılan açıklama, bu kapsamda ki insanlara nefret içerikli bu söylemin neden yanlış olduğu gayet güzel anlatılmış.

Ötekileştirilen, nefret objesi haline getirilen gruplar için her söylem, kendilerine büyük zarar vermesi muhtemel bir eylemin habercisidir. Bu nitelikteki bir söylem de ifade özgürlüğü olmayacaktır. AİHM tarafından verilen bir kararda, ‘söz konusu grubun bir bütün olarak son derece ağır bir terörizm eylemiyle ilişkilendirilmesinin başta hoşgörü, toplumsal barış ve ayrımcılıktan kaçınma gibi sözleşmenin beyan etmiş olup güvence altına aldığı değerlerle bağdaşamaz olduğuna’ denilerek, bir grubu bütün olarak son derece ağır bir terör eylemiyle ilişkilendirmenin nefret söylemi olduğu belirtilmiştir.

Sosyal Değişim Derneği tarafından yayımlanan Nefret Suçları ve Nefret Söylemi İzleme Rehberinde belirtildiği gibi nefret söylemi aslında içinde potansiyel şiddet barındırmaktadır ve işlevlerinden birisi de şiddetin altyapısını hazırlamasıdır. Cemaat mensupları için kullanılan ‘f...’ ifadesi de hiç süphesiz açık bir nefret söylemi olup, potansiyel olarak şiddeti barındırmakta, teşvik etmekte ve yaymaktadır.

İktidar ve destekçileri tarafından bilinçli olarak nefret söylemi kullanıldığı ve yaygınlaştırılmaya çalışıldığı için meydana gelecek şiddet eylemlerinde asıl sorumlu, muhalefet ve muhalif olduğunu söyleyen medya mensuplarının nefret söyleminin şiddete dönüşmesine ortam hazırlayan söz ve davranışları olacaktır. Çünkü, ortam hazırlanmasa, destek olunmasa iktidarın nefret söylemi tesirsiz kalacaktır.

Muhalefet partileri ve muhalif olduğu söylenen medya tarafından Cemaat mensuplarına yönelik yapılan tutuklama, gözaltı, ihraç, mallarına el koyma gibi açık hukuksuzluklara bir itirazda bulunulmamasına çoğu zaman desteklenmesine rağmen, başka muhaliflerin tutuklanması, gözaltına alınması, mallarına el konulması gibi hukuksuzluklara karşı itiraz edilmesi, açık bir şekilde cemaat mensuplarına karşı nefret söylemini yaygınlaştırma girişimidir.

Cemaat mensuplarının şiddete, haksızlığa, hukuksuzluğa maruz bırakıldığı eylemler, iktidar ve destekçilerinin sunduğu şekilde gündem ve haber konusu yapılarak, iktidar eliyle yapılan hukuksuzluklar meşrulaştırmaya çalışılmak suretiyle de nefret söyleminin şiddete dönüşmesine zemin hazırlanmaktadır.

Son günlerde yaşanan bir tartışmada, Cumhurbaşkanının talimatıyla başlayan Baro seçim sisteminin değiştirilmesi süreci, muhalefet ve muhalif olduğunu söyleyen kesimler tarafından ‘F... projesi’ şeklinde sunularak, cemaatle hiçbir ilgisi olmayan, cemaat mensuplarının büyük çoğunluğunun içeriğini dahi bilmediği bir konuda cemaat mensuplarının hedef haline getirilmesi de şiddetin teşviki ve savunulmasıdır.

Cemaate karşı yürütülen ve soykırıma varan hukuksuzlukların kaynağını oluşturan  nefret söyleminin  göstergesi olan ‘f...’ ifadesini kullanan, bu ifade üzerinden cemaat mensuplarının tamamını hedef haline getiren, iktidarın hukuksuzluklarını bu kavram üzerinden değerlendiren muhalefet partisi mensupları, muhalifler ve muhalif olduğunu söyleyen medya, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesinin tanımında belirttiği şekliye nefreti yayan, teşvik eden, savunan ya da haklı gösteren olarak, şiddetin destekçisi ilan edileceklerdir. Bizde şiddeti yayan, teşvik eden ve savunanların herkes tarafından bilinmesi için çalışacağız.
17 Mayıs 2020 14:44
DİĞER HABERLER