Aslında bunları yazmayacaktım ama kendimi mecbur hissettim.
Geçen hafta Antalya’daydım. Gidiş nedenimiz Dizayn Grubu’nun iddialı bir sloganıydı: “Bir domates tohumundan bin 600 kg domates ürettik.” Bu tür iddialı sloganlara alışkınım. İçimden, “acaba hangi sıradan olayı bu kadar şişirip büyük bir reklam bombası olarak sunacaklar” diye geçirmedim desem yalan olur. Yani ben Antalya’nın Kumluca ilçesine sadece bir reklam başarısı görmeye gideceğimi düşündüm.
Ancak İbrahim Bey bizi bu düşüncemizden dolayı utandırırken, elde ettikleri başarıyla gururlandırdı. Nasıl mı? Tanıtımla ilgili basın toplantısı Finike’nin en güzel oteli Presa Di Finica’da yapıldı. Dizayn Grubun Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Mirmahmutoğulları büyük bir heyecanla sağlanan başarıyı anlattı.
Biz basın mensupları ise İbrahim Bey’in o büyük heyecanına rağmen domatesleri görmek istiyorduk. Organizasyon ekibi de olayı fark edince toplantı daha fazla uzatılmadan Kumluca’daki seraya geçtik. İşte orda ki manzara sözün bittiği andı. Kumluca’ya daha önceden gittiğim için biliyorum, girdiğimiz sera olabildiğince sıradandı. Yani teknoloji harikası falan değil. Kumlucalı bir çiftçiden kiralanmış. Ancak ortada muhteşem bir başarı vardı. Biz biraz abartılı bir domates fidesi beklerken adeta bir ağaçla karşılaştık. Yani resmen domates ağacı.
Peki, iyi güzelde ne işe yarayacak bu yeni buluş? Hormon kullanmadan, tohumun genetiği ile oynamadan, ihtiyacı olanları vererek elde edilen domatesler, aslında tarımda bir devrim anlamına geliyor. Yani, hormondan ve genetikle oynamadan medet ummaya gerek kalmayacak. Suda topraksız olarak üretilen domatesler, diğer üretim yöntemlerden daha çevre dostu, daha verimli ve suya daha az ihtiyaç hissediyor. Bugün dönümden 80 ton ürün alınabiliniyor. Ve bir yıl boyunca ürün toplanabiliyor. Lezzeti ise tarifsiz. Ben hayatımda o kadar çok domatesi yediğimi hiç hatırlamıyorum.
Sadece bu mu? Önümüzdeki yıllarda İsrail tohumuna olan ihtiyaç hayal edilmeyecek derecede azalacak. Üstelik bu yöntemle Türkiye’nin her yerinde günlük hasat edilen domatesler nakliye masrafı olmadan tüketiciye ulaşabilecek. İş sadece domatesle kalmıyor. Aynı yöntem biber, marul, patlıcan hatta muzda bile uygulanabilecek. Tarımda bir devrim sayılacak yöntem, dünyadaki kıtlık korkusunu da bitirecek. Gıda maddelerinin fiyatının kuraklık yüzünden uçtuğu düşünülürse bu yöntemin önemi daha iyi anlaşılacak. Çünkü, genç Türk bilim adamlarının bu büyük buluşu kutupta da çölde de uygulanabilecek.
Peki, bu devasa buluşla ilgili haberler, fiyatı biraz arttı diye günlerce manşetlere taşınan pirinç kadar kendine gazete ve televizyonlarda yer bulabildi mi? Kesinlikle hayır. İyide bilim adamları gazetelerde televizyonlarda bas bas bağırıp herkesi kıtlık konusunda uyarmıyorlar mıydı? Vahşi sulamadan kurtulmak için tarımda damıtmayla sulama sistemine geçilmesi istenmiyor muydu? Sadece bizim değil bütün dünyanın kıtlıkla ilgili korkusunu bitirecek bu kadar büyük bir buluş neden yeteri kadar ilgi bulmadı? Sebebi basit. Bu büyük buluşa imza atanlar Japon, Fransız, Alman ya da İngiliz değil.
Acı bir durum daha var. Türkiye adına uluslar arası müsabakalarda sportif her başarı gösterenler, Cumhurbaşkanı, Başbakan, Meclis Başkanı’ndan daha terleri kurumadan tebrik mesajları alıyorlar. Peki, aynı tebrik bu genç bilim adamlarından neden esirgendi? Hadi onlar görmedi, haberdar olmadı, etraflarındaki onca bürokrat ve danışmanlar da mı görmedi?
Asıl ilginç olan ne biliyor musunuz? Dizayn Grup, temel işlevi itibariyle boru üretimi yapan bir şirket. “Beyin Göçüne Karşı Beyin Gücü” projesini 4 yıldır sürdüren Grup, genç bilim adamlarının ilginç fikirlerine bütçesinin yüzde 4’ü kadar kaynak ayırıyor. AR-GE’ye Türkiye’nin ayırdığı kaynak bütçenin yüzde biri bile değil. Avrupa Birliği ise yaklaşık yüzde 2’lik pay ayırıyor. Yani, tarımda devrim yapacak buluş dünya ölçeklerine göre son derece mütevazi bir şirketin bütçesinin çok önemli bir bölümünü ayrılması sayesinde hayata geçti.
Bu projeyi yakından takip edin. Genç bilim adamlarımızın fırsat verildiğinde neler yapabileceğini daha iyi göreceksiniz.