Bu kez öğrenebilecek miyiz?

Savaşta değil, terörle mücadelede değil, anlamsız bir kazada, pisi pisine kaybettik 25 gencimizi. Yüreğimiz resimlerine bakmaya bile dayanamıyor. Siz bu olaya nasıl dayanıyorsunuz Sayın Genelkurmay Başkanımız? Biz onları size emanet ettik Sayın Özel... Beş günlük acemi askerlere gece karanlığında kamyon farının ışığında el bombası istif ettirin diye yollamadı anneleri çocuklarını size. O anneler ki, çocuğunun eline çatapat bile vermeden büyüttü. Meyvesini soyup eline verdi, kazara elini bıçakla kesmesin diye... Deniz kenarında oynarken belinden derin yerlere gitmesin diye gözünü bir dakika üstünden ayırmadan güneşin altında bekledi. Öyle büyüttü onları. Sınavlara hazırladı, üniversitelerde okuttu, mezuniyet töreninde sevincinden ağladı. Sonra onu size emanet etti. Siz ne yaptınız? Onları ayaklarının tozuyla cephaneliğe yolladınız. Bir aylık, bir haftalık askerlere, yataklarında olmaları gereken saatte, bütün bir günün yorgunluğunun üstüne el bombası sayımı yaptırdınız. Aceleniz neydi? Gün ışığını bekleyemediniz mi? Daha deneyimli eleman bulamadınız mı? Neden bu kadar çok kaza? Hayır... "Kazadır" denip geçiştirilecek bir şey değil bu. Neden orduda bu kadar çok kaza oluyor? Neden el bebek gül bebek büyüttüğümüz çocuklarımızın canlarını hiçe sayıyorsunuz? Ben söyleyeyim: Çünkü şimdiye kadar hesap vermek diye bir kaygınız olmadı. Bu halk hiçbir şey için sizden hesap soramadı. Hesap sorulamadıkça "kaza"larınız da, yalanlarınız da arttı. Doğruyu gizlemeye, gerçeği çarptırmaya yalan denir. Ama biz bu kelimeyi herkes için kullanamayız Türkiye'de. Bu ülkede "yalancı" demenin serbest olduğu kişi ve kurumlar vardır; yasak olduğu kişi ve kurumlar... TSK, hesap sormanın da, suçlama yapmanın da yasaklandığı kurumların başında geldi şimdiye kadar. Aktütün'de, bize yalan söylendi. Çukurca'daki mayın patlaması ile ilgili yalan söylendi. Eline pimi çekilmiş el bombası tutuşturulan askerler hakkında da yalan söylendi. Toprak altından çıkan LAV silahları konusunda, ıslak imza konusunda, Balyoz soruşturması konusunda da öyle... Şimdiye kadar ortaya çıkan bütün darbe planları, andıçlar, layikalar hakkında sayısız yalan dinledik. Ama yalan bile diyemedik. Uzağa gitmeye gerek yok; Uludere daha dün yaşandı. 35 insanın kendi ordusunun uçakları tarafından paramparça edildiği o olayla ilgili tek bir açıklama bile çok görüldü bu halka. 35 insanın hayatı kopkoyu bir sır perdesinin altına gömüldü. Şimdi, bu olayda nerede ne hata yapıldığını; hata yapanların, ihmali olanların, hatalı emir verenin ve uygulayanların isimlerini öğrenip öğrenemeyeceğimizi bilmiyoruz. Bu olayın da Uludere gibi esrarengiz bir sessizlik içinde boğulup boğulmayacağından emin değiliz. Yalan kapalı toplumda yuva yapar Her bir olayda yalanların hangi kademede, kimler tarafından üretildiğini ve hangi yollardan geçerek, kimler kandırılarak bizlere kadar geldiğini bilemeyiz elbette ama ortada bu kadar çok yalan olmasının nedenini biliyoruz. Yalan kapalı toplumlarda yuva yapar. Kapalı toplumların en kapalı, en karanlık noktalarını sever, oralarda ürer. Çünkü kapalı toplumlarda denetim yoktur, eleştiri yoktur, muhasebe yoktur. Hesap sorma ve hesap verme yoktur. Hatanın bedelini ödeme yoktur. Ve tabii ki, bu keyfilik ve denetimsizlik ortamının en dürüst insanları bile baştan çıkarmasında şaşılacak bir şey yoktur. Ama artık bu değişmek zorunda. Eğer TSK yönetimi bu berbat geleneği bir an önce ve gönüllü olarak değiştirmezse, değişim sancılı bir biçimde gerçekleşecek. Ve o zaman, şu anda zaten yaşanmakta olan güven erozyonunu tamir etmek çok daha güç olacak.
08 Eylül 2012 07:58
DİĞER HABERLER