''Yatırımcıların akıl hocaları Fitch ve Moody’s son beyanları ile Türkiye ekonomisine şu teşhisi koydu: “Hastamız tipik bir borç felcine maruz kalmış. Ayağa kalkma ihtimali bazı tedavilerle mümkün gibi görünse de yakınları olarak en kötüsüne hazırlıklı olun.''
Semih Ardıç / Tr724
Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü Başkanı Prof. Refet Gürkaynak, “Bireylerin borçları da olağanüstü düzeyde arttı. Üstelik bundan önceki krizlerde insanlar komşularına borçluydu, bugünse bankalara borçlu. Bir kriz olursa bu bizim daha önce hiç yaşamadığımız bir kriz olacak.” ikazında bulundu.
Merkez Bankası (TCMB) verileri kamu, özel sektör ve fertlerin borç batağı içinde yüzdüğünü gösteriyor.
VATANDAŞ BANKALARA 535 MİLYAR TL BORÇLU
1 Haziran 2018 tarihi itibarıyla vatandaşın 398 milyar TL’si bankalara, 15 milyar TL’si katılım bankalarına olmak üzere toplam 413 milyar TL kredi borcu var.
122 milyar TL kredi kartı borcu ilave edildiğinde vatandaşın bankalara olan kredi borcu 535 milyar TL’ye çıkıyor.
Aynı tarih itibarıyla şirketlerin 361 milyar TL’si bankalara, 11 milyar TL’si katılım bankalarına olmak üzere toplam 372 milyar TL ticari kredi borcu var.
2001’DE ŞİRKETLERİN VE VATANDAŞIN BORCU: 47,7 MİLYAR TL
Şirketlerle vatandaşın bankalara borcunun yekûnu 907 milyar TL’yi buluyor. Bahse konu borç bankalardan kullanılan kredilerden teşekkül ediyor.
Buna yurt dışından alınan döviz borçları dahil değil. 2001 krizinde vatandaşın 6,5 milyar TL, şirketlerin 41,2 milyar TL borcu vardı.
Hal-i hazırda 2001 krizine kıyasla 19 kat daha borçluyuz. Sadece bankalara olan borçlardaki artış bile Türkiye’nin nasıl bir borç krizi ile karşı karşıya olduğunu gösteriyor.
Özel sektör ve kamunun 456 milyar doları bulan dış borçları da var ki böyle bir krizin tarihte eşi benzeri yok. Dolar ve faiz artışı bu borçların altından kalkılmasını neredeyse imkânsız hale getiriyor.
DEVLET BU SEFER GELİR KALEMLERİNDEN MAHRUM
Giderek derinleşen borç krizini farklı kılan hususlardan biri de kamu maliyesinin kırılganlığıdır.
2001 krizinde devletin gelir kalemleri daha fazlaydı. Bu sefer devletin elinde TÜPRAŞ, Petkim, şeker fabrikaları, Türk Telekom, havalimanları ve gübre fabrikaları gibi gelir getirici teşebbüsler yok.
Hepsi özelleştirildi ve o gelirler ekseriyeti itibarıyla artık şahısların elinde. 85 milyar dolar (382 milyar TL) özelleştirme geliri de bu arada harcanmış oldu.
2001 krizinde kamu mallarına zam yaparak maliye için gelir artırıcı bir imkân vardı, artık böyle bir ihtimal yok denecek kadar az.
HAZİNE’YE ORTAK OLAN İŞADAMLARI
Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) kendisine yakın işadamlarını ihya düzenine çevirdiği Yap-İşlet-Devret (YİD) modelinin Hazine’ye getirdiği ilave yükler de cabası.
Hazine’ye ortak oldu bazı işadamları. Devlet onların da ödemelerini yapıyor.
Dolayısıyla kamu maliyesi iki taraftan darbe yiyor. Geçilmeyen köprünün, kullanılmayan havalimanının parasını Hazine tıkır tıkır ödüyor.
Sadece geçen sene İzmit Körfezi üzerinde inşa edilen Osmangazi Köprüsü için 1,4 milyar TL Hazine tarafından ödendi. İstanbul’da Yavuz Sultan Selim Köprüsü ve Avrasya Tüneli’nde işletmeci firmaların açığı yine Hazine’den kapatıldı.
YİD’in Hazine’yi nasıl talan ettiği birkaç sene sonra daha berrak hale gelecek.
YA YÜKSEK FAİZLİ BORÇ YA DA VERGİ ZAMMI!
Hazine’nin nakit açığı, şirketlerin ve vatandaşların borçları derken krizden çıkış için geriye ne kalıyor?
Ya yüksek faizle borçlanılacak ya da vergiler artırılacak. İki ucu keskin bıçak.
Mevcut şartlarda Türkiye’de bankalar için deniz tükendi. Dışarıdan da borç almak kolay değil.
Hem dünyada para muslukları kısılıyor hem de Türkiye’nin bankaları ve büyük holdingleri döviz borçları sebebiyle müşahede odasına alınıyor.
Moody’s 17 Türk bankasının notlarını ‘çöp’ seviyesine indirdi. Koç ve Anadolu holdingin de aralarında bulunduğu 11 büyük şirketin notu her an indirilebilir. Gerekçe yüksek döviz borcu ve artan finansman ihtiyacı.
Fitch de her an yeni bir liste açıklayabilir. 25 Türk bankası Fitch’te yoğun bakımda.
TEŞHİS: HASTA TİPİK BİR BORÇ FELCİNE MARUZ KALDI
Yatırımcıların akıl hocaları Fitch ve Moody’s son beyanları ile Türkiye ekonomisine şu teşhisi koydu:
“Hastamız tipik bir borç felcine maruz kalmış.
Ayağa kalkma ihtimali bazı tedavilerle mümkün gibi görünse de yakınları olarak en kötüsüne hazırlıklı olun.
Bir müddet cihaza bağlı tepkilerini not edeceğiz.
Kısa sürede iyileşme ihtimali zayıf vakalardan biri ile karşı karşıya olduğumuzun farkındayız.
Toparlanma emaresi olmazsa bizim de imkânlarımız mahdut.
‘Son günlerini sevdikleri ile beraber geçirmesi için eve götürün ve hep moral vermeye gayret edin’ de diyebiliriz.
Her an her şeye hazır olun.”
2001 VE 2008’DE ŞARTLAR TÜRKİYE’NİN LEHİNEYDİ
2001 krizinde ve 2009’da dünyada şartlar Türkiye’nin lehineydi.
ABD ve Avrupa merkez bankaları başta olmak üzere önde gelen ekonomiler durgunluğu aşmak için piyasayı paraya boğmuştu.
O ucuz ve bol dövizler Türkiye’nin gökte ararken yerde bulduğu hazine misali kurtarıcı bir misyon eda etti.
Mamafih bugün Türkiye hem borçlu hem de dünyada paranın maliyeti artıyor. Sırtında yükün artması yetmezmiş gibi Türkiye bir de yokuş tırmanmak mecburiyetinde.
2008 KRİZİNDE BANKALAR NAKİT ZENGİNİYDİ
2001 krizinden sonraki en büyük şok dalgası 2008 senesinde kayıtlara geçmişti.
Kamu maliyesi, Hazine ve bankalarımız ABD’de 2008’de patlak veren mortgage krizinde sapasağlamdı. Kamunun borcunun millî gelire oranı yüzde 30’a kadar gerilemişti.
O günden bugüne rakamlar riski artıracak mahiyette tahakkuk etti.
Kamunun borcu 2008’de 73 milyar dolar, özel sektörün borcu 188 milyar dolar idi. 31 Mart 2018 itibarıyla kamunun borcu 262 milyar dolar, özel sektörün borcu ise 316 milyar dolar.
Devletin de şirketlerin de döviz borcu 10 sene evvelkine kıyasla iki kattan fazla artmış.
10 sene evvel dolar 1,25 TL, euro 1,93 TL idi. Bugün dolar 4,50 TL, euro 5,30 TL. Borç arttığı gibi kur da yükseldi. Dolar yüzde 260, euro yüzde 175 artmış.
Borcumuz tutar olarak aynı kalsaydı bile bu kur artışı yüzünden TL karşılığı ikiye katlanacaktı. Hem borç tutarı arttı hem de kur katlandı.
Türkiye bu veçheden de farklı bir krizle karşı karşıya.
İKTİDARIN AYMAZLIĞI DA TARİHTE BİR İLK
Özel sektörün borcu içinde bankaların payı 180 milyar dolar. Kalan 156 milyar dolar şirketlere ait gibi görünse de o borçların tamamı dönüp dolaşıp bankaların kapısına çıkıyor.
Profesör Gürkaynak’ın dikkat çektiği gibi bu kriz çok farklı. Zira bu sefer devlet borçlu, şirketler borçlu, bankalar borçlu, ‘vatandaş’ dediğimiz hane halkı borçlu.
Üstelik 2001 krizinde eşe, dosta ve akrabaya olan borçluyduk, şimdi bankalara borçluyuz. Arkadaş hatırı ile borç tehir edilebiliyordu, fakat banka kredi ödemesi iki ay aksadığında noter vasıtası ile ihtarnameyi gönderiverir.
TL EN FAZLA DEĞER KAZANAN PARA OLMUŞ!
Bankalara borcun bu kadar yüksek olduğu, haddi zatında bankaların da dışarıya borçlandığı bir ekonomide Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, “Türk Lirası geçen hafta dolar karşısında en fazla değer kazanan para birimi oldu.” diyebildi.
Oysa TL’nin değer kazandığı haftada Merkez Bankası haftalık repo faizini yüzde 17,75’e çıkardı. 44 günde 3 kere faiz artırmak mecburiyetinde kaldı TCMB.
Arjantin, Venezuela ve İran’ı takiben en yüksek faizi ödeyen bir ekonomide kur ancak 4,60 TL’den 4,50 TL’ye düştü.
Bir ay evvel 4,05 TL olan kur “düştü” denilen haliyle bile 4,50 TL. Bir aylık net kur artışı yüzde 11. Böylesine vahim bir tablonun neyine seviniyorlar anlamak mümkün değil.
Şimşek gibi Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi ve Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci adeta aklımızla alay ediyor.
Esasında Türkiye’in istikbalinden 5-10 seneyi alıp telefeciye, faiz lobilerine rehin veren bir idarenin aymazlığıyla da ilk defa karşılaşıyoruz.
Bu yönüyle de bu kriz farklı..