Yeniçağ gazetesi yazarı Ahmet Takan'a gelen mektup Güneydoğuda yaşanan durumun vehametini gözler önüne serdi.
Bir Emniyet müdürünün Ahmet Takan'a yazdığı mektup Güneydoğu'da oynanan oyunları, devlet mekanizmasının ve emniyet teşkilatının ne hale geldiğini gözler önüne serdi. İsmi gizli tutulan Emniyet Müdürü, hükümetin çözüm sürecinde her şeyin yolunda gittiği izlenimi verdiğini ancak durumun hiçte öyle olmadığını söyledi. İşte o mektubun tamamı:
“Sayın Ahmet Takan,
Sizlere bu satırlarımı, Emniyet Teşkilatı üst düzey yönetici personeli olarak siyasi eğilimlerimi işimle karıştırmamam gerektiğinin farkındalığı içinde, ama diğer yandan aile büyüklerimin tamamının milliyetçi olmasıyla tanınan ve övünen bir ailenin üyesi olarak, içine düştüğüm zor durumdan kurtulmak umuduyla yazıyorum.
Emniyet Teşkilatına girdikten sonra, yüzlerce meslektaşımın bulaştıkları yüz kızartıcı suçlar, işkence suçları veya mafya ilişkilerinden dolayı harcandığını görmüş bir polis şefi olarak, benzer bir hukuksuzluğa bulaşarak ileride yargılanmamak ve telafi edemeyeceğim haksızlıklara uğramamak için, bunları sizlerle paylaşmak ve bizi savunmanızı istemek zorundayım.
25 Aralık günü, Emniyet Amiri, 4. ve 3. Sınıf Emniyet Müdürü olmak üzere toplam 54 emniyet personeli, Emniyet Genel Müdürlüğü binasının Y Blok Toplantı Salonuna davet edildik. Toplantıya Genel Müdürümüz Celalettin Lekesiz, başta Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü olmak üzere diğer Gn. Md. Yrd’ları, Terörle Mücadele, İstihbarat, Özel Harekât, Personel, Kaçakçılık, Güvenlik, İkmal Bakım, İdari Mali İşler Daire Başkanları katıldı.
Toplantının ilk 2 oturumu Genel Müdürlük binasında, 3. oturumu ise İstihbarat Daire Başkanlığında yapıldı. Başlangıçta amacını tam kavrayamadığımız toplantı ilerledikçe katılımcılar olarak hepimiz şoke olduk. İlk oturumda, Genel Müdürümüz Lekesiz ve Genel Müdür Yardımcısı Zeki Çatalkaya ile Personel, Terörle Mücadele, İstihbarat Daire Başkanları konuştular.
İlk oturumda, özetle,
” Çözüm sürecinin yanlış anlaşıldığı ve Devlet otoritesinin zaafa uğratıldığı, bu zafiyeti ortadan kaldırmak üzere -toplantıya çağırılan- vatanseverlerin seçildiği, bizim fedakârlığımızla Güneydoğudaki başıbozukluğun giderileceği, seçim sürecinin istenen şekilde atlatılacağı ve seçimde işbirliği içinde çalışılacağımız (ne demekse!?), Genel Müdür Yardımcısı Zeki Çatalkaya ile Terörle Mücadele, İstihbarat, Özel Harekât, Personel, Kaçakçılık, Güvenlik, İkmal Bakım, İdari Mali İşler Daire Başkanlarının bazı şark illerini gezerek zaaf olan 54 kritik noktayı tespit ettikleri ve bizleri buralara gönderecekleri vatanın kurtarılmasının bizim elimizde olduğu” anlatıldı, bolca gaz verildi.
Yapılan konuşmaların çarpıklığını fark edince, not almaya başladım ve benim gibi katılanlardan birçoğu da not alıyordu, hatta cep telefonuyla ses kaydı yapanlar dahi vardı. Zaten katılımcı 54 personel ve orada bulunan görevliler de bu konuşmaların tanığıdır, inkâr edilmesi asla olası değildir.
Toplantıda yöneticilerin endişesi yüzlerinden okunuyordu ve niçin böyle sıra dışı bir görevlendirme yapıldığını açıklamaktan kaçınıyorlardı. Hepsinin ’çok büyük bir krizle karşı karşıya olduğumuz gerçeğini’ açıkça söylemeye korktuğu anlaşılıyordu. Her biri yuvarlak ifadelerle kendi sırasını geçiştirip topu diğerine atmaya çalışıyordu. Genel Müdürün konuşmasında bu görevlendirmenin bir - iki yıl sürebileceği ifade edilince katılımcılarda duygusal patlama oldu. Homurdanmaların da artmasıyla birlikte oturuma ara verildi.
İlk oturumdan sonra doğal olarak katılımcılar soru sormak ve tepkilerini göstermek için yöneticileri ayaküstü yakaladılar. Katılımcılar, kendilerine yapılanın bir cezalandırma olduğunu, burada bulunan herkesin şark görevini (kimilerinin birden fazla) yerine getirdiklerini, Güneydoğu’daki sorunların ve krizin neden tam anlamıyla açıklanmadığını sorguladılar ve itirazlarını seslendirdiler.
Yapılan itirazların etkisiyle olacak ki, 2. oturumda, Personel Daire Başkanı Eyüp Kınacı, bizlerin neye göre seçildiğimizin sorgulanmaması gerektiğini ve bu tasarrufun tartışmasız şekilde idarenin hakkı olduğunu söyledi. Bazı meslektaşlarımızın istifa edeceklerini ve ailelerinin perişan olacağını söylemeleri üzerine tansiyon yükseldi. Kimileri şark görevi yaptıkları halde aileleri tekrar parçalanacağı için, kendilerini tutamayıp Genel Müdür Yardımcıları ve Başkanların yüzüne “Siz de çoluk çocuğunuzdan bulun” diyecekleri kadar ortam gerildi.
"BİZİ Mİ KANDIRIYORSUNUZ?"
Listeden bazılarımızın önceden haberi olacak ki, Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü’nün yanında Personel Daire Başkanı “Liyakate göre seçildiniz” deyince, Ordu ilinden gelen bir müdür arkadaşımız, “O halde listeden çıkarılanlar liyakatsiz demektir. Bolu Terör Müdürü listeden çıkarılacak kadar liyakatsizse, hala bu şubede göreve nasıl devam ediyor? Bizi mi kandırıyorsunuz?” diye sesini yükseltti. Birkaç kişi “Koruma Dairesi’nden Ahmet Canver de listeden ismini sildirmiş” diye konuştu. Tezgahın tam ortasında sahipsiz bir halde dikildiğimi iliklerime kadar hissettim. Genel Müdür Yardımcısı Mustafa Gülcü hiç tepki vermedi, akşam ayrılırken öğrendik ki meğer listeleri ayarlayan kendisiymiş. Bir yandan personele her türlü konuda yardım edileceği söylenirken, diğer yandan üstü kapalı tehdit dili kullanıldı.
MANTIK VE HUKUKLA İZAHI OLMAYAN VAATLER
Son cümleler, her ne pahasına olursa olsun olayların önlenmesi için gerekirse şiddet artırılarak (birebir kullanılan ifade “Geri durmayın! Kırın! Geçirin!” ) otoritenin sağlanacağı şeklinde oldu.
Oturum biterken Genel Müdürün, “sorunlarla ilgili bizzat kendisinin aranabileceğini” söylemesi alaycı gülüşmelere sebep oldu. Çünkü o salonda bulunan herkes, hukuksuzluğa alet olarak zora düşene hiç kimsenin sahip çıkmayacağını bilecek yaşta ve mesleki tecrübesindeydi. Personel Daire Başkanı Kınacı oturum sonrası çevresini saranlara, gerekirse gönderilecek personele çift terfi verileceği, örtülü ödenekten ekstra maaş ödeneceği, 24 maaş taltifinin sürekli verileceği ve geçmiş disiplin suçlarının bir şekilde temizleneceği gibi, mantıkla ve hukukla izahı olmayan türlü vaatlerde bulundu.
3. oturum için İstihbarat Dairesi’ne gidildi. Orada da İstihbarat Daire Başkan Yardımcısı ve bir Şube Müdürü tarafından PKK konusunda brifing aldık. Brifinginde sabahtan beri yaşanan sancıların asıl nedeni anlaşıldı, brifingin içeriği katılımcılarda tam anlamıyla ruhsal çöküntü oluşturdu......gibi yüzlerce madde (burada emniyet müdürü İçişleri Bakanlığın raporundan maddeler sıralıyor -aht-) , kusuruma bakmayın, UTANMADAN, ARLANMADAN, YÜZLER KIZARMADAN saatlerce anlatıldı.
İşin özeti şuydu:
ÇÖZÜM SÜRECİ ÇAKILMIŞTI! ŞİMDİYE KADAR “ÇÖZÜM SÜRECİ” İŞE YARIYORMUŞ GİBİ YAPARAK OY TOPLAYAN AKP, ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMDE MİLLİYETÇİ OYLARLA DURUMU KURTARMAK İÇİN KAN DÖKMEYE KARAR VERMİŞTİ! KURBAN DA BİZDİK!
Toplantıya katılanlar, birbirinin işiteceği şekilde sürekli aynı tepkileri verdiler:
“Madem bölge bu hale geldi, şimdiye kadar neredeydiniz? Hani çözüm süreci iyi gidiyordu? Gelinen noktada devletin kazanımı nerede? Şimdiye kadar barış getiriyoruz diye oy topladınız, bundan sonra da kan dökerek mi oy toplayacaksınız? Hamasetle oy toplamak için çoluk çocuk sahibi olan bizleri mi kurban seçtiniz? Önce hukuksuz kullanılıp sonra da yargılanacak günah keçisi olarak mı seçildik? Bizi üç kuruş para ve haksız rütbe vaat ederek mi kullanacaksınız? Bizleri mitinglerde topladığınız serseri kalabalıklar gibi güdebileceğinizi mi, dolmuşa bindirip ölüme/katliama göndereceğinizi mi düşünüyorsunuz?”
Toplantıdan sonra kapanış yemeği yendi, ama buna yemek denirse... Arkadaşlarımızın neredeyse tamamı önlerine konan yiyeceklerin hiçbirisine ilişmediler. Meslek hayatımda bulunduğum ortamdan bu kadar tiksindiğim bir günü daha hatırlamıyorum. Yemeğe gelindiğinde katılımcılar artık konuşmayı ve tepki vermeyi bırakmıştı, herkes suskundu. Sanıyorum herkes benim gibi istifa etme hesapları yapıyordu. Zaten katılımcılar arasında gün boyu, yeni düzene ayak uydurmayan ve şartları tutan herkesin emekliye sevk edileceği, kanunun Meclis’te alt komisyondan geçtiği konuşulup durdu.
Bu konuya tereddüt etmeden bir an önce müdahale etmezseniz mağdur olacağız ve bizim için çok geç olacak.