Bir sabah uyanıyorsun, kendini “değerleriyle” var ettiğin gazete satılmış.
Hasan Cemal, “Bende burukluk yarattı” diyor.
Ruşen Çakır “bodoslama” giriyor ve lafını koyuyor: “Bizim satışımız Wall Street’e benzemiyor. Bizimki Güneydoğu’da içinde köylülerle birlikte satılan köylere benziyor...”
Sanem Altan mutlu...
Karacan’ın yayıncılığı bilmesi, Demirören’in de güçlü bir şirket olması, Altan ailesinin “son numarasını” sevindirmiş; “İyi haber bu...” diyor.
Peki, Mehveş Evin ne diyor?
Bu hanımefendi, Türkan Saylan bağlamında yazdığı bir yazıda, Saylan ve Ergenekon ilişkilerini kurcalayan bazı yazarlara “Hiçbiriniz onun tırnağı dahi edemezsiniz” şeklinde ince ayar vermiş; aralarında bu satırların yazarının da bulunduğu bazı meslektaşlarını durduk yerde “burukluğa” sevk etmişti.
İki gün önce, patronu olacak Demirören’de de ufak bir burukluk yarattı.
Ne mi yaptı?
Şöyle bir yazı yazdı: “İstiklal’in başında devasa bir alışveriş merkezi açıldı. Renovasyon adı altında yeniden inşa edilen Demirören AVM’si, hormonlanmış bir kabak görünümünde. İsteyen kelebek de diyebilir... Bireysel tepkimi koyar, Demirören AVM’sinden iğne bile almam. Bakarsınız Beyoğlu’na sahip çıkan başkaları da vardır...”
Bazı arkadaşların işi gerçekten çok zor...
Ergenekon’a sahip çık.
Beyoğlu’na sahip çık.
İstiklal Caddesi’ne sahip çık.
Ülke estetiğine sahip çık.
İyi de, nereye kadar?
Mehveş Evin’i “ince ayar” seçeneğiyle karşı karşıya bırakan yazımda, onun zannettiği ve ileri sürdüğü gibi, Saylan’ı Ergenekon’dan içeri tıktırmaya can atmıyordum... Saylan’ın, Ergenekon soruşturması bağlamında gündeme gelen bazı “temaslarını” ve “özgürlüklere bakışını” anlamaya ve anlatmaya çalışıyordum.
Kaldı ki, ortada anlamayı zorlaştıracak bir durum da yoktu.
Hiçbirimizin tırnağı dahi edemeyeceği Saylan’ın bakışı belliydi, yararlı hizmetlerinden biri olan “burs uygulamasından” başörtülü kızlarımızı yararlandırmıyordu, hatta onlara bakışı zaman zaman düşmancaydı.
Bunu bugün de rahatlıkla yazabilirim.
Peki Mehveş Evin, Demirören AVM’sini bugün de “hormonlanmış kabağa” benzetebilir mi?
Emin değilim...
Milliyet ve Vatan gazetelerinin satılması, en çok, satış hakkındaki fikrini merak ettiğimiz Zafer Mutlu’yu etkileyecek.
Etkileyecek mi?
Bundan da emin değilim.
Mesleğe bakışını, “Ne gazeteciliği kardeşim! Biz burada dükkân açtık, para kazanıyoruz” cümlesiyle özetleyen Zafer Mutlu, “şişman” ama “şanslı” bir meslek büyüğümüzdür...
Dinç Bilgin’i içeri tıktıran “Etibank davası” ona hiç değmedi.
Ertuğrul Özkök’e dünyanın küfrünü işittiren “Andıç vakası” onu hiç sarsmadı.
Medyadaki daralma, onun “zararına” çıkan gazetesini hiç etkilemedi.
Bilgin’in gazeteleri, televizyonu, parası ve itibarı gitti.
Zafer Mutlu gazete, para ve itibar sahibi oldu.
Ertuğrul Özkök koltuğundan, mesleki itibarından ve şanından oldu.
Zafer Mutlu şanına şan kattı.
Medyadaki daralma birçok basın patronunu meslek dışına itti.
Zafer Mutlu dört gazetenin birden “görünmez patronu” oldu.
Peki, bu nasıl oldu?
Bunun nasıl olduğunu anlamak isteyenler, CHP’nin milletvekili aday listesine, özellikle listedeki bir isme baksınlar...
Ben bu kadar söylüyorum.