Bu sendroma yakalanan ülkelerin özellikleri nelerdir?

Bu sendroma yakalanan ülkelerin özellikleri nelerdir?
Samanyoluhaber.com yazarı Vedat Bilgiç geçtiğimiz hafta Arnavutluk'ta yaşanan olayı Tiran Sendromu olarak tanımladı ve gerekçelerini sıraladı.

İşte Vedat Bilgiç'in yazısı:

Bazı şehirler ilişkili oldukları bazı durumlarla anılırlar. Örneğin 1973’de İsveç'in başkenti Stokholm'de yaşanan bir olayı Psikiyatr Nils Bejerot Stokholm Sendromu olarak adlandırmıştır. Banka soyguncusu tarafından bir hafta rehin tutulan bir kadın, soyguncuya duygusal olarak bağlanır, soyguncuyu savunan bir tutum sergiler ve nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan suçlunun hapisten çıkmasını bekler. Stockholm Sendromunun kabul görmesi ve literatüre girmesinin nedeni birçok rehine olayında tekrar tekrar yaşanmış olmasıdır.

Stokholm Sendromu bireyler arasındaki ilişkileri tanımlayan bir fenomendir. Eğer ulusların ilişkilerini inceleyen bir uzman olsaydım geçen hafta Arnavutluk’un başkenti Tiran’da Türkiye ve Arnavutluk arasında yaşanan ilişki biçimini bu şehrin isminden mülhem Tiran Sendromu olarak tanımlardım. 

Dış politika açısından dikkat çekici yeni bir diplomatik sendromla karşı karşıya olabilir miyiz? Peki, bu ülkeler arası ilişkisel bir fenomen olan Tiran sendromunun özellikleri nelerdir? Gözlemlerimi paylaşıyorum:

1- Tiran Sendromudan muzdarip bir ülke birinci olarak kendinde olduğundan fazla güç vehmeder. Süper güçlerin gözünün içine bakarken, tüm dost ülkelerin akıl hocası, babası, abisi gibi bir rolü kendi kendine üstlenir.Balkanlar gibi yakın coğrafyasındaki ülkelere sanki eyaletiymiş gibi davranırken, Afrika’daki uzak ülkelere ise sömürgesiymiş gibi davranır. Bu rolün tarihsel romantizmle ilgisi olsa da reel politik açısından bir karşılığı yoktur. Bulunduğu bölgede kendinden habersiz yaprak kımıldamadığını iddia ettiği halde bölgenin en itibarsız ve etkisiz politikasını güder. 

2- Kendi mahallesinde baba rolüne bürünen böyle bir politik akıl, taşeronu olmayı kabul ettiği süper güçler karşısında ise uslu bir çocuk edasına bürünerek verilecek her role hazır olduğunu ispat etmeye çalışır. Öte yandan ülkesindeki muhalif grupları adeta mızmızlanan bir çocuk gibi tekrar tekrar şikâyet eder.

3- Üçüncü olarak; ilişki içinde olduğu ülkelere kendi iç politikasındaki muhaliflerini bitirmesi için işbirliği teklif eder. Ülkesindeki sivil inisiyatifi ezmek için başka bir ülkenin devlet mekanizmasını da harekete geçirmeye çalışır. Hukukun işlediği demokratik ülkelere böyle bir teklifin o ülkeye saygısızlık olduğunu hesaba katmaz.

4- Dördüncü olarak;iş birliği kurmak için manevi değerleri maddi pazarlığın unsuru haline getirmeye çalışır. Örneğin daha önceden tamamen kültürel işbirliğinin sonucunda hediye olarak yapımı finanse edilmiş bir kutsal yapıyı bile pazarlık konusu haline getirir. Oysa hediyelerin ya da camilerin parasal karşılığı yoktur, bir pazarlığın konusu olamazlar. Onlar maddi değerleriyle orantısız manevi bir alış verişin zarfı veya sembolüdürler. İşte Tiran Sendromunda böyle bir alışveriş amacı vardır. 

5- Tiran Sendromuna kapılmış politik akıl zanneder ki kendi ülkesindeki muhalif bir topluluğa terörist damgasını vurursa bütün dünya onları terörist kabul edecek. Açık bir yalanı kendine inandırmış, gerçeklerden kopmuş böyle bir aklın çaresizliğini cümle âlem gördüğü için itibarı sıfırlanır.

Buna bir sendrom dememin nedeni sürekli tekrarlamasıdır. Afrika ülkelerine gidilip ‘Türk okullarını kapatın’ dendi.Karşılığında herhalde bir teklif getirilmiştir. Böyle girişimler en ücra Afrika ülkelerinde bile ayıplandı. Böyle bir dış politika tutumu defalarca tekrarlandı. Orta Asya ülkelerine defalarca bu tekliflerle gidildi çoğunlukla ters tepti.Balkanlarda daha önce Romanya’da yaşanan diplomatik fiyasko taze iken, şimdide Arnavutluk başkenti Tiran’da yaşananlar artık psikososyal bir sendromla karşı karşıya olduğumuzun tam olarak kanıtı.

18 Mayıs 2015 14:57
DİĞER HABERLER