Bu ülkeye yazık ettiniz!

Türkiye, belki tarihinin en acı günlerini yaşıyor. 10 ilimizde adeta yıkıma neden olan deprem sonrasında şimdiye kadar binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti, yüz bine yakın yaralımız var, şehirler yok oldu…
MURAT ÇETİN

Türkiye, belki tarihinin en acı günlerini yaşıyor. 10 ilimizde adeta yıkıma neden olan deprem sonrasında şimdiye kadar binlerce vatandaşımız hayatını kaybetti, yüz bine yakın yaralımız var, şehirler yok oldu… İnanın deprem gününden beri gözyaşımız dinmiyor. Evde oturamıyoruz, bölgeye gidemiyoruz… Elimizde Kur’an dilimizde dua ile Allah’a yalvarmaktan başka çaremiz yok. TV’lerde görüntüleri izlemek ise başka bir ağırlık. Yürek dayanmıyor, bakmadan da yapamıyorsunuz. Bazen saatlerce sonra bir kurtarma anına şahit olduğunuzda buruk bir tebessüm yayılıyor yüzünüze, o kadar! 

Şahsi planda büyük acılar yaşamış bir insanım. Zor günlerim oldu, zor günlerimiz oldu ailecek. Ama yaşadıklarımız bile bu acının yanında küçük kalıyor. Ateş öyle bir düştü ki ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz. Allah’ın takdiri diyorsunuz, kader diyorsunuz! Amenna! Allah’a, kadere inanan insanlarız ama sebepler dairesinde olaylara bakınca içinize bir öfke kaplıyor. Hesap sormak istiyorsunuz, içinim içinize sığmıyor. Kime ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz! 

Sorumluluk makamındakiler öyle yüzsüz ki, yüzlerine tükürseniz rahmet sanacaklar! Türkiye en son acı büyük depremi 1999 yılında yaşadı. Hem Gölcük hem de Düzce depremleri aslında bize çok şey öğretti. Bu millet o depremlerde seferber oldu, milyonlarca lira toplantı. Ama ne yaptık o deprem paralarını başka yerlere harcadık, deprem bilincini oluşturmak. Rant ekonomisi denen ejderha her şeyin yıkılmasına neden oldu. İnşaat şirketleri, müteahhitler yüzsüzlükte sınır tanımıyor. Hele bir de sırtını siyasi iktidara dayamışlarsa…

Ve sorumluluk makamındakiler! İçlerinde bir acı yok, bir üzüntü yok! Utanmasalar deprem nedeniyle Allah’a hakaretler yağdıracaklar. İnsanların yardıma ihtiyacı var, tebessüme ihtiyacı var, sıcak bir ele bir dokunuşa ihtiyacı var… Ama bunu yapması gerekenlerin yüzünden bin parça. Hani Necip Fazıl’ın ifadesi ile “Asık surat hükümet dedikleri baş!” Aynen öyle! Görmediniz mi AKP Genel Başkanı malum zat Erdoğan’ın suratını! Nasıl bir vicdana sahiptir ki insanları tehdit edebiliyor? Ama şaşırdık mı? Tabi ki hayır! O değil mi binlerce insanı yerinden yurdundan eden, o değil mi binlerce masumu zindanlara koyan, o değil mi milyonlarca insanı terörist ilan eden, o değil mi binlerce iş insanını malına mülküne çöken, o değil mi geleceğimizi çalan? Böyle bir insandan ne beklenir ki? 

Bir zalimin ancak bunları yapabilir, bir zalim ancak milleti afet karşı mücadele etmeye çalışırken tehditler savurabilir, bir zalim ancak  kendi ikbalini düşünerek olaylara bakar… Aynen bu yaşanılan deprem olayında olduğu gibi.  Fazla söze gerek yok. Şimdi bir alıntı yapmak istiyorum: “Tek adam rejimlerinde en önemli mesele tek adamın kişisel prestijidir! Her eylem kişisel prestije yapacağı etki üzerinden değerlendirilir. Realitelerle alakasını kuramadığınız eylemlerin arkasında işte bu prestij kaygısıyla alınan karar vardır. Çapı ne olursa olsun, bu tür bir afete müdahale ve vatandaşların güvenliğini sağlama devletin ve devleti yöneten siyasi iradenin sorumluluğudur. 

Devlet organının bir kolu olarak TSK, siyasi iradenin tahsis edeceği görevi yapmakla mesuldür. Bu tür doğal afetlere müdahale noktasında TSK, sahip olduğu imkan kabiliyetler ve insan gücü ile diğer kurumlarla kıyaslanmayacak boyutta kullanışlı bir kurumdur. Müdahale sadece enkaz altındakilerin kurtarılması ile sınırlı değildir. İaşe ve ibate, bölge güvenliği ve lojiktik destek gibi çok çeşitli ve hayati kullanım alanları mevcuttur. TSK bünyesinde doğal afetlere müdahale ile görevli, bu çerçevede teşkilatlanmış ve donatılmış birlikler mevcuttur. Bölgeye herkesten önce ulaşması gerekenler bu birlikler idi. Bu büyüklükte bir afette AFAD ya da Kızılay gibi kurumlar koordinasyonda yetersiz kalacağından, en başından ilgili kurumları aynı masa etrafında buluşturarak işe başlanabilir, bir kısım bölgesel sorumluluklar da TSK'ya devredilebilirdi. 

İktidar açılım süreci ile TSK'nın olaylara aktif müdahale iradesini törpülemiş olmanın ötesinde, 15 Temmuz süreci ile de komutanların düşünme kabiliyeti Hulusi Akar'a indirgenmiştir. Vatandaşını kurtarmak için inisiyatif alan komutan nesli tükenmiştir. 15 Temmuz ile sadece komutanların düşünme kabiliyeti ellerinden alınmamış, aynı zamanda askeri hastaneler gibi hem TSK için hem de bu tür afetlere müdahale için hayati olan askeri hastaneler TSK'dan koparılmıştır. Temizlendikçe güçleniyoruz yalanıyla halkı uyutan yöneticilerin aslında TSK'nın yetişmiş insan gücünü yok ettiği, bundan ötürü de harekat etkinliğinin yerlerde süründüğü bir dönemden geçmektedir TSK. 

Pek çok sistemi idame ettirebilecek yeterlilik ve tecrübede personel yoktur. Rejimin 15 Temmuz kumpası sadece TSK'nın halkın nazarındaki itibarını yıkmamış, TSK içerisindeki komuta zincirini de darmadağın etmiştir. Bütün bunlar yetmezmiş gibi, profesyonel askerleri geçiş süreci tamamlanmadan askerliğin kısaltılması gibi adımlar ile de, TSK'nın istikrarlı personel yönetim kabiliyeti ortadan kaldırılmıştır. Yıkılan binaların içerisinde kalan vatandaşların kurtarılması açısından komando birliklerinin bölgeye gönderilmesinin vasıfsız iş gücü sağlamadan öte bir kıymeti yoktur.

Sonuç olarak; Devlet imkanlarının süratle seferber edilmesi, kişisel prestij hesabıyla hareket eden Erdoğan tarafından geciktirilmiş, oluşan hasarın çaba ilk andan itibaren küçük gösterilmiştir. Devlet düzeyinde koordinasyon sorumluluğunu üzerinde alması gereken siyasi otoritenin olayları gizleme gayretinin olduğu yerde siyasetin emrine giren devlet kurumlarından inisiyatif alan çıkmamıştır. 

15 Temmuz'da başındaki komutanların siyasi iktidarla işbirliği içerisinde kurdukları tuzak ile kötürüm hale getirilen TSK, varoluş sebebi olan vatandaşını koruma görevine yönelik tek bir inisiyatif almamış, Erdoğan'dan gelecek işareti beklemiştir. Devletin bütün kurumlarına yayılan çürümenin etkisiyle, bu çapta bir afete etkin müdahale mümkün olmamakla birlikte, insanları kurtarma için harcanabilecek hayati saatler israf edilmiştir. 

Çürük binalarda hayatını kaybedenlerin vebali müteahhitler kadar yasal düzenlemelerden sorumlu iktidarın üzerine olduğu gibi, Erdoğan'ın siyasi kaygılarıyla kışlalarında bekletilen askeri birliklerin bölgeye sevk edilmediği zaman diliminde göçük altında ve soğuktan donarak hayatını kaybedenlerin mesuliyeti başta TSK'yı siyasetin oyuncağı haline getiren Hulusi Akar olmak üzere, TSK yönetimindedir. Ülkeye de, devlete de, insana da yazık ettiniz! “   

09 Şubat 2023 23:32
DİĞER HABERLER