Bodrum Gölköy'de kaldığımız otelin küçük bir marinası var. Diğer büyük marinalara kıyasla az sayıda tekne buraya bağlanıyor.
Su, elektrik alıyor tekne sahipleri...
Kafeden, restorandan yararlanıyor.
Haziran ayında da buraya geldiğimizde, lacivert bir motoryat bağlıydı marinanın uç kısmında. Hani kocaman bir 'ütü'ye benzeyenlerden...
Otelde bulduğum "tekne, yelken ve deniz kültürü dergisi"
Naviga'daki ilanlara baktım.
Böyle bir teknenin "ikinci eli" 400 bin euro'dan başlıyor. Yani bugünkü kurla bir milyon lira!
Geçen geldiğimizde sözünü ettiğim motoryat, marinadan ayrılmamıştı. Baktım bu kez de öylece durmakta.
Bir kadın iniyor, bir oğlan biniyor.
Motoryatın görevlisi botla teknenin gövdesini temizliyor. Yani insanlar hareketli...
Teknenin görebildiğim tek hareketi ise pervanelerin değil, dalgaların etkisiyle oluşuyor: Eğer çevreden büyücek bir yat filan geçerse, sağa sola sertçe hareketler yapıyor. Ama bir dakika sonra yine sakinleşiyor.
Arkadaşlara, "Bu tekne hiç açılmaz mı" diye sordum. Hep marinadaymış. Yaz boyu orada öyle bağlı dururmuş.
Düşünebiliyor musunuz? "En az" bir milyon lira vererek bir tekne alıyorsunuz...
Ama hiç olmazsa çevredeki o güzelim koylara gitmek için dahi kullanmıyorsunuz.
Yani aslında en az bir milyon liraya, "gün boyu sallanan" iki küçük oda ve minik bir balkon satın alıyorsunuz.
Tabii iş o kadarla da kalmıyor: Bunun kaptanı, bakıcısı var... Marinaya ödenen ücret var. Vergisi, sigortası var. Varoğlu var!
Bir başka arkadaş, "Aslında bu teknelerin çoğu böyledir" dedi. Sezon boyunca bir kere dahi denize açılmayanlar çoğunluktaymış. 7/24 orada yaşıyormuş sahipleri.
Bazı hayat tarzlarına aklım ermiyor.