6 Şubat 2023 sabahına dünya Kahramanmaraş merkezli 10 ilde yaşanan 13 milyon insanı etkileyen 7.7 şiddetinde bir depremle uyandı.
M.ERTUĞRUL İNCEKUL
6 Şubat 2023 sabahına dünya Kahramanmaraş merkezli 10 ilde yaşanan 13 milyon insanı etkileyen 7.7 şiddetinde bir depremle uyandı. Aynı şekilde komşumuz Suriye’de de büyük bir felaket yaşandı. Belki de Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketlerinden birisi olarak tarihe geçecektir. On binlerle ifade edilen kayıplar söz konusu. Göçük altında, karda, kışta kurtarılmayı bekleyen binlerce insan var.
Böyle bir depremi en güçlü ülkeler bile kolay kolay atlatamazlar bunu baştan kabul etmek gerekir. Ama depremden bugüne geçen sürede gördük ki, bürokrasi felakete adapte olamadı. Yurtdışından gelen yardım ekipleri bile bekletiliyor ve bölgeye ulaşımda ciddi engellerle karşılaşıyorlar. Devlet ise particilik yapıyor, askeri, sivil toplumu oraya sevk etmek yerine, bürokratik engeller çıkarıyor…
Marmara depreminde olduğu gibi insanların sokaklarda yatma durumu da yok çünkü kış şartları çok çetin. Yani tam bir enkaz. Sosyal medya “gelin yardım edin” çığlıkları ile dolu. Herkes adeta seferber oldu ve kendi imkanları ile yakınlarına ve tanıdıklarına nasıl ulaşabileceğinin hesabını yapıyor, adeta ölüm kalım mücadelesi veriliyor.
TSK ve Diyanet Türkiye’nin en büyük ve en çok personeli olan iki dev kurumu, neden hızlıca ve tamamı devreye sokulmadı? Camiilerde sâla okumak yeterli mi? Marmara depreminde sabaha kadar camiilerin açık bırakılması tavsiye edilmişti, çünkü insanların dua ve sığınma ihtiyacı olur.
İşini yapan muhabir neden gözalltına alınıyor? Sosyal medyaya kısıtlama getirmek çözüm mü? Böylesi zor bir zamanda Haluk Levent’in Twitter hesabı ve ahbap ekibi kaç bin canın kurtulmasına vesile olmadı mı? İnsanları ölüme terkeden bir anlayış olabilir mi?
1999’dan beri toplanan deprem vergileri nereye harcandı? Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi Fizik Bölümünden Prof. Dr. Ali İhsan Göker : “Deprem veya binalar öldürmez, Allah öldürür. O da eceli geleni. Depremde ölenler aynı anda Mars'ta bile olsalar yine öleceklerdi.” Bu açıklamaların ne dinde, ne insanlıkta yeri olabilir mi?
Japonya gibi ülkelerde 7.4 şiddetinde depremde 3 veya 4 kişi ölürken, “deprem öldürmez, bina öldürür" sözü meşhur hale gelmişken, bizim yerle bir olan binalarımız, çöken müteahhitliğin, siyaseti ranta çevirenlerin, vatandaşının acısını paylaşma yerine, tehdit eden zihniyetin ve enkaza dönüşen devletin neticesi değil midir? Çöken yollar, havalimanları ve bölgeye ulaşım sağlanamamasının sorumlusu kimlerdir? İhmaller zinciri uzayıp gidiyor ve devlet bu zor gününde, tüm birimleri ile vatandaşının yanında olamıyor. Tek adam rejimi mutluluk getirmiyor. Cumhuriyetin 100. yılı kutlu olsun!
Yurtdışında depremzedeler için yardımlar toplanıyor ama kendi vatandaşını “terörist" ilan eden rejim yüzünden insani yardımı bile kendi insanımıza ulaştırmaya engeller var. Göçük altında kalanlara cadı avı yapıp, bu şartlar altında bile tutuklamalar yapılabiliyor...
Bir kez daha gördük ki, toplumsal kutuplaşma, ötekileştirme, nefret dilini kullananlar olmasa, toplumsal yardımlaşma ve sivil insiyatif ile millet el ele verince büyük işlere imza atabiliyor, zor işlerin üstesinden gelebiliyor. Şu anda bölgeye mümkün olduğunca işini yapacak uzmanların ve yetkililerin gelmesi isteniyor. Aylar sonra bile enkaz altından çıkarılacak insanlar olacaktır ama bugünlerde zaman çok kıymetli, hava ve su erişimi varsa insanlar kurtarılabilirler. 1995’te Güney Kore’deki bir depremde, bir depremzede 10 gün sonra enkaz altından çıkartılmıştı. Benzeri manzaralar Marmara depreminde de yaşanmıştı.
Dua ve temennimiz Türkiye ve Suriye’de tüm depremzedelere, göçük altında yardım bekleyenlere acilen ulaşılmasıdır.