"Cumhurbaşkanı Erdoğan bir kez daha ‘sözde aydınlar, sözde akademisyenler, sözde sivil toplum kuruluşları, sözde medya’ diyerek öngördüğü Türkiye tasavvuruna muhalefet eden tüm kesimleri hedef gösterdi."
(...)
AKP tek başına iktidar olursa, neler yapacağını ‘en üst düzeyde’ deklare etmiş bulunuyor. Muhalefet partileri ‘yok’ sayılacak; ‘iç ve dış mihrakların oyuncağı’ denecek, ‘terörün uzantısı’ denecek; demokrasinin ancak muhalefetin varlığıyla anlamlı bir yönetim şekli olduğu gerçeği çamurla sıvanacak. Saray’ın dümen suyuna girmekten imtina ettikleri için, zaten alarm zilleri çalan ekonominin nasıl etkileneceği umursanmaksızın bazı sermaye grupları batırılacak. Israrla batmayanlara, el konacak. Muhalif medya ‘paralel, terörizm, casusluk’ türü bugünden kamuoyunu alıştırmaya çalıştıkları iddialarla susturulacak. Yazarları hapsedilecek. Her nasılsa hâlâ işlerinden edilemeyen akademisyenlerin üniversitelerden atılması sağlanacak. Her biri yasal yükümlülüklerini yerine getirmiş olarak faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, mesela ‘Sağlam İrade’ konulu kampanyalara katılmayı reddedip ‘bağımsız’ ve ‘sivil’ kalmakta ısrar etmeyi sürdürürlerse, kapatılacak. Parlamento, ‘Reis’in ‘başkan’ olma isteğini kitabına uydurursa ne âlâ, yoksa fiili başkanlık rejimine geçilecek.
Evet; 1 Kasım’da oylayacağımız budur işte. Türkiye’nin, Saray’ın dilediği gibi yöneteceği bir ‘çiftlik’ haline getirilmesine illa da onay vermemiz isteniyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan seçenekleri önümüze çok net bir şekilde koyduğu için belki de ona teşekkür etmemiz gerek.