Kılıçdaroğlu, Cambridge Analytica göndermesiyle İletişim Başkanlığı'nı seçim manipülasyonuyla suçladı. Uzmanlara göre, kurumun sadece muhalefeti hedef alan faaliyetleri bu ithamın doğru olduğunu düşündürüyor.
Millet İttifakı'nın Cumhurbaşkanı adayı ve CHP Genel Başkanı
Kemal Kılıçdaroğlu, seçimlere sayılı günler kala Twitter hesabından bir paylaşımda bulunarak Londra merkezli veri analizi şirketi Cambridge Analytica'nın seçmen davranışlarına müdahalesini hatırlattı.
Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve ekibine seslendiği paylaşımda "Cambridge Analytica'cılık oynamak kapasitenizi aşar" ifadesini kullandı.
"Ben son uyarımı yapayım" diyen Kılıçdaroğlu, Altun ile İletişim Başkanlığı'nda yönetici olan bazı diğer isimlerin dark web olarak bilinen takibi güç sanal ağlar içinde "anlaşma" yapmaya çalıştığını iddia etti.
Peki Kılıçdaroğlu'nun bu çıkışı ne anlama geliyor?
Cambridge Analytica skandalı nedir?
Cambridge Analytica skandalı 2018 yılında, 50 milyon Facebook kullanıcısına ait verilerin usulsüz kullanıldığının ifşa olması ile patlak verdi.
İngiliz gazetesi The Observer tarafından ortaya çıkarılan skandal sonrası kullanıcı verileri usulsüz şekilde elde edildiği belirlenen kişi sayısı 90 milyona yaklaştı.
İş dünyası ve siyasi partilere veri analizi sunan şirketin usulsüz kullandığı kişisel bilgilerle seçmen davranışlarını etkilediği düşünülüyor. Şirketin usulsüz olarak müdahale ettiği seçimler arasında Donald Trump'ın ABD Başkanı olarak sandıktan çıktığı seçim, İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden ayrılması (Brexit) süreci gösterildi.
DW Türkçe'ye konuşan Alternatif Bilişim Derneği Başkanı Avukat Faruk Çayır, şirketle ilgili şu an yargılama sürecinin devam ettiğini belirterek soruşturmada yer alan iddialara göre Cambridge Analytica'nın 2016'da Facebook verilerini kullanarak ABD'de seçmenleri Trump'a oy vermek için yönlendirdiğini, yönlendirme için dezenformasyon da içeren videolar, fotoğraflar kullanıldığını ifade ediyor.
Cambridge Analytica, Donald Trump'ın ABD Başkanı seçildiği 2016 seçimlerindeki Rusya müdahalesine dair Amerika Birleşik Devletleri'ndeki soruşturmanın parçası.
Facebook'un kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Mark Zuckerberg, kullanıcı bilgilerinin izinsiz paylaşılmasıyla ilgili süreç içinde ABD Kongresi'nde ifade verdi ve özür diledi.
DW Türkçe'ye konuşan siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Erdoğan da Cambridge Analytica skandalının Facebook'un o dönemki uygulamalarından kaynaklanan bir zaaf olduğuna işaret ediyor.
Facebook uygulamasıyla inanılmaz sayıda bilginin çekilebildiğini vurgulayan Erdoğan, bu bilgilerle kişiye özel videolar üretildiğini belirtiyor.
Erdoğan, farklı siyasi değerlere sahip insanların aynı videolara farklı tepkiler verdiğini belirterek, "Sizi harekete geçirecek reklamları gösteriyorlar. Buradaki klasik örnek şu; siz bir muhafazakâr Amerikalıysanız size LGBTİ hakları ilgili bir reklam gösteriyor ve siz de birden sinirleniyorsunuz ve oy vermeye gidiyorsunuz. Gösterdikleri videolarla bu şekilde duyguları manipüle ettikleri iddia ediliyor" diyor.
Peki Türkiye'de bu mümkün mü?
Emre Erdoğan, sosyal medya üzerinden yapılan bu tür manipülasyon operasyonlarına Cambridge Analytica denmeye başlandığını, bunun bir tür metafora dönüştüğünü söylüyor. Dolayısıyla Kılıçdaroğlu'nun yaptığı çıkışla sosyal medya üzerinden yapılan manipülasyonları işaret ettiğini düşünen Erdoğan, "Manipülasyon mutlaka yapılıyor, onu biliyoruz" ifadelerini kullanıyor.
Türkiye'de olası seçim manipülasyonuna ilişkin olarak muhalefetin hedefinde İletişim Başkanlığı var.
Avukat Faruk Çayır, "Kılıçdaroğlu'nun dile getirdiği husus İletişim Dairesi Başkanlığı'nın birtakım verileri kullanarak kararsız seçmenleri ya da Millet İttifakı'na oy verecek seçmenleri etkileyerek bir yönlendirme yaptığı yönünde" diyor ve ekliyor: "Bu yönlendirmeleri de gizli olarak arka planda başka şirketlerle anlaşarak ve başka şirketlerin bu verileri kullanıp doğru bilgiler içermeyen, yalan haber niteliğindeki dezenformasyon içerikli bilgilerle seçmenleri Cumhur İttifakı'na yönlendirmeye yönelik işlemler ya da eylemler yaptığı yönünde bir husustan bahsediyor."
Çayır, Alternatif Bilişim Derneği olarak son bir yıldır seçim sürecinde bunların olabileceğini gözlemlediklerini belirleterek Ebabil Harekâtı isimli Telegram kanalı ve Twitter hesabına dikkat çekiyor. Muhalefetin konuyla ilgili soru önergelerine rağmen İletişim Başkanlığı'nın bu konuda hiçbir adım atmadığını ve söz konusu hesabı kapatmadığını söylüyor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın özel bir şirket ya da bir kampanya yürütücüsü olmadığını vurgulayan Çayır'a göre İletişim Başkanlığı bir devlet kurumu olarak TRT'de olması gerektiği gibi tarafsız olmalı. Ancak Çayır, İletişim Başkanlığı'nın kurulduğu günden bu yana tamamen iktidar yanlısı ve muhalefeti kötüleyen bir yapı görünümü sergilediği görüşünde.
Fahrettin Altun'un yanıtı ikna edici mi?
Kılıçdaroğlu'na yanıt veren İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise suçlamaları yalanladı. Altun, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın "Demokrasinin en büyük düşmanı dezenformasyonla mücadeleyi kurumsal önceliklerinden" biri haline getirdiğini iddia ederek "Biz, milletimizin emrindeyiz. Milletin iradesi bizim için kutsaldır. Liderimiz, Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a güveniyoruz. Türkiye Yüzyılı ideali için çalışıyoruz" ifadelerini kullandı.
Faruk Çayır'a göre Kılıçdaroğlu'na cevaben Fahrettin Altun tarafından yapılan bu açıklama da sorunlu.
Faruk Çayır, "Biz bu devletin çıkarlarını gözetir, parti çıkarını gözetmeyiz gibi bir şey ile başlayıp sonra tartışmasız bir şekilde AK Parti, Recep Tayyip Erdoğan'a ve onun politikalarına yönelik bir yönlendirme içeren bir açıklama yapıyor" diyor.
Kurumun kendini açık olarak seçimin bir tarafı ve bir parçası haline getirdiğine işaret eden Çayır, sorunun da zaten buradan kaynaklandığını vurguluyor.
İletişim Başkanlığı'nın düzenli olarak dezenformasyon bülteni yayınladığını ancak bu bültende iktidarla ilgili haberlere ilişkin bir tane bilgi olmadığını dile getiren Çayır, "Yayınladığı bültenlerin tamamına baktığınızda muhalefetin Meclis kürsüsünde dillendirdiği, hatta soru önergesi olarak verdiği konulara dahi dezenformasyon diyor. Yani hani bu işi çığırından çıkaran, kendisine yönelik ithamların da bir yandan doğru olduğunu düşünmemize sebebiyet veren de bizatihi kurumun kendisi, bizatihi Fahrettin Altun. Çünkü yapmış olduğu açıklamalar, göstermiş olduğu eylemler bizi buna yönlendiriyor" ifadelerini kullanıyor.
Şubat ayı harcamaları geçen yıla göre yüzde 274 artan Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı'nın bu harcamaları hangi alanlara yaptığı da tartışma konusu.
İletişim Başkanlığı'nın şeffaf olamadığını, kurumdan şimdiye dek talep ettikleri bilgilere ulaşamadıklarını ifade eden Faruk Çayır, "Seçim sonrasında iktidar değişikliği olursa İletişim Başkanlığı'nda ne döndüğünü daha rahat anlayabiliriz" diyor.
Sosyal medyada seçim kampanyası yasal mı?
Prof. Dr. Emre Erdoğan, "Siyasi partilerin orada kampanya yapmalarında bir sorun yok. Bu hayatın gerçeği. Sorun üçüncü tarafların orada kampanya yapmaları" diyor.
Avustralyalı Topham Guerin adlı dijital ajansın da Yeni Zelanda, Avustralya ve İngiltere seçimlerinde sosyal medyada mimleri göstererek çok aktif kampanyalar yürüttüğüne dikkat çeken Emre Erdoğan, bu şirketin 2023'ün en hızlı büyüyen dijital ajansı olarak görüldüğünü ve çok başarılı bulunduğunu söylüyor.
İnsanlara farklı mimler göstererek onların duygularının manipüle edebildiğini dile getiren Erdoğan, "Mimlerin insanların duygularına hitap ettiği konusunda çok ciddi çalışmalar var. Dolayısıyla bu bizim pek duymadığımız bir haber olarak İngiltere'de gündemde kaldı. Kanada seçimlerinde de aktif oldukları ben duymuştum. Yani Anglosakson dünyada bayağı profesyonel ve etkili olarak kullanıyorlar bu mim meselesini" diye ekliyor.
Türkiye'de ise üçüncü taraf kampanyaların öne çıktığını ve bunun gri bir alan olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Bu üçüncü tarafların kim oldukları belli değil. Hiçbir yere kayıtlı değiller ve bir kampanya yürütüyorlar. Yanlış haber veriyorlar, dezenformasyon yapıyorlar, ajitasyon yapıyorlar, çarpıtma yapıyorlar. Bütün bunları yapıyorlar ve bunlar kontrol dışı. Sorun orada çıkıyor" diyor.
Türkiye'de seçimler öncesinde sosyal medyada bot hesapların etkisi arttığı uzun süredir tartışılıyor. Haberleri etkileşim alabilecek şekilde tasarlayan finansman kaynağı belirsiz haber ajanslarının sayısı da ciddi oranda arttı.
Türkiye'de siyasi kampanya finansmanının regüle edilmiş durumda olduğunu söyleyen Emre Erdoğan, siyasi partilerin gelirleri-giderlerinin belli olduğunu, hesap vermenin Cumhurbaşkanlığı kampanyalarında daha katı düzenlendiğini ifade ediyor.
Üçüncü tarafların kampanyalarının ise regüle edilmediğine dikkat çeken Erdoğan, mevcut kampanyaların resmi kanallar yerine daha çok bu kanal üzerinde yapıldığına işaret ediyor: "Şu anda siyasi içeriğin yüzde 10'unu siyasi partilerin kampanyaları oluşturuyor. Yüzde 90'ını da diğer içerik oluşturuyor ki orası tamamen regüle edilmeyen alan. Orada ne olduğunu bilmiyoruz. Dolayısıyla devlet kurumlarından bir tanesi kendi kaynaklarını bu işe ayırmak isterse yapabileceğiniz hiçbir şey yok, görmüyoruz çünkü" diyor ve ekliyor: "Bir devlet kurumu, sosyal medyada insanların haber yapması için para dağıtıyorsa bunu bilmemize imkân yok, onu görmeyiz. Meşru da değil aslında."
Manipülatif kampanyalar seçimleri etkiler mi?
Peki bu durum Türkiye'de seçimleri etkileyecek bir etkiye sahip mi?
Avukat Faruk Çayır, Türkiye'de sosyal medyanın bir bilgi edinme, bilgiye ve habere ulaşma kaynağı olarak görüldüğüne işaret ederek sosyal medyaya yapılacak en ufak müdahalenin seçimlerde ciddi anlamda oy değişikliğini de sebep olabileceği görüşünde: "İnsanlar artık bir haberi o haberin yayınlandığı gazetenin internet sitesine girip okumuyor. Sosyal medya sitelerinden ulaşıyorlar. Yapılan açıklamalara, verilen vaatlere göre hareket edecek binlerce insan var. Bunu da sosyal medyadan takip ediyorlar. Dolayısıyla sosyal medyaya seçimlerle ilgili yapılacak en ufak bir müdahale binlerce insanı etkileyebilir."
Sosyal medyadaki siyasi kampanyaların bilgilendirme-kanaat oluşturma ve eyleme geçirme şeklinde iki aşamasının olduğunu ifade eden Emre Erdoğan'a göre ise Türkiye'deki kampanyalarla ilgili asıl tehdit insanların kanaat değiştirmesi değil. Seçim günü ya da seçimden bir gün önce veya bir gün sonra yapılacak ajitasyonlar.
Erdoğan, "Sahte pusula bulundu diyecek, sahte mühürlü ya da şurada oylar çalındı diyecek. Seçim günü bu olacak. Seçim günü insanlar zaten gergin, öfkelenecekler. Yanlış haberlerden dolayı fevri reaksiyon verecekler. Sosyal medya bunu kızıştıracak. Çünkü seçim yasakları orada değil ve belki de çatışmaya gideceğiz. Bizim için en büyük tehdit o" diyor.
Türkiye'de insanların yalan haber konusunda zafiyet içinde olduğunu ve bu konu hiçbir tedbir olmadığını dile getiren Erdoğan, "Çünkü İletişim Başkanlığı taraf. İletişim Başkanlığı Türkiye'deki enformasyon ekosisteminin temizliğiyle uğraşan bir kurum olarak muhalefete karşı çalışıyor" ifadelerini kullanıyor.
Cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimleri 14 Mayıs'ta yapılacak. Ancak cumhurbaşkanı seçimlerinin ilk turunda yüzde 50+1'e ulaşılamazsa ikinci tur 28 Mayıs'ta gerçekleşecek.