Samanyoluhaber.com yazarlarından Kadir Gürcan köşe yazısında, yeni İmralı sürecini yazdı.
Bir telefon trafiğidir almış başını gidiyor. Bizi kimse aramadığı için biraz içerledik ama onu da sinemize çekelim! Türkiye'nin kronik problemi terörü durdurma girişimi ile alakalı görüşmelerde İmralı heyeti haricindeki herkes, özellikle hükümet kanadı, nedense net bir görüntü vermekten uzak duruyor. İşler tersine giderse “Olay Yeri İnceleme'ye TC. Kimlik Kartı bırakmayalım!” diye düşünüyor olabilirler. Keşke isimlerinin karıştığı netameli ve akçeli işler bu kadarla kalsaydı, heyhat!
Düne kadar terör örgütü lideri olarak isimlendiren şahıs, üçüncü görüşmeden sonra ilginç bir görüntü ile sürecin fotoğraf albümüne dahil oldu. Fotoğraf karesi, kavgalı olduğu hükümetle pazarlık şansı yakalayan illegal oluşumların tipik bir örneği. Şimdilik telefon ile idare edilen gelişmeler için kullanılacak yeni dil ve terminoloji zaman içinde gelişecek gibi görünüyor. Ne olduğu hususunda en küçük bir fikri olmayan havuz medyası “Ben teröristbaşı demeye devam edeceğim!” entel afillenmelere yatıyor. Bütün havaları kulaklarının hafif çekilmesine bakar. Bugün terörist olan, yarın freedom fighter, özgürlük savaşçısı oluverir, kafanızı yormayın.
Görüşme trafiğini belirleyen ekip gelişmelerden memnun. İmralı'nın “Silah bırakın!” çağrısı “Ateşkes!” ile karşılık buldu. Bunu “Silah bırakmıyoruz ama, şimdilik ateşkeste bir mahsur yok!” şeklinde anlamak manasız bir vehim ve pinpiriklik olmaz. Meşhur Godfather filminin unutulmaz cümlesi “Leave the gun take the cannoli!”, silahı bırak rulo tatlıyı al! esprisi devam eden süreçte tek taraflı olarak “Silahı bırakmayız ama, cannoli'ye de hayır demeyiz! Nasıl olsa kilo ve kollestrol problemimiz yok!” şekline dönüştü. Hükümetin isteksizliğine rağmen İmralı görüşme heyeti şimdiye kadarki kazanımdan memnun ve koltuk değneği muhalefet ile düğün yerinde halay çekmeye hazırlanıyorlar. Aman fazla yüklenmeyin, kalp pili'nin direncine pek güven olmaz. Neden mi? Hollywood'un efsane oyuncusu Gene Hackman'ın ani şekilde ölüvermesini on gün önce tükenen kalp pili verilerinden anlamaya çalışıyorlar!
Gelişmelerin tek taraflı ilerlemesi fark edilen ancak dillendirilemeyen tek anormallik değil. Hükümet kanadı herhangi bir olumsuzluğa karşı elini silahın kapzasında tuttuğunu ifade etmekten çekinmiyor. İmralı'dan yapılan çağrının sınır dışındaki unsurları kapsamadığı daha yeni vuzuha kavuştu. Hükümet sınır dışındaki yapılanmalar için bir başka sihirli el bulmak zorunda olduğunu yeni anladı. Savunma Bakanı “Süreci provake edenlerin burnundan getiririz!” derken gözlerinden ateş çıkıyor. Bahsettiğim tepkiler ateşkesin kabulünden hemen sonra paylaşılan şeyler.
Hükümet kanadındaki bir diger anormallik de, Türkiye'nin kronik probleminde önde görünmesi gereken İçişleri Bakanlığı'nın sessizliği ve gelişmelerde esas oğlan rolü oynayan muhalefetin sonuçtan ne beklediği gizemi. İktidarın iğreti esas oğlan ile Bakan arasındaki tercihte, kimi seçtiği belli oldu. Son zamanlarda illegal örgütlere karşı operasyonların yavaşlaması ya da tamamıyla durması bunun belirgin işaretlerinden. Esas oğlan ilk raundda istediğini aldı.
Görüşme trafiğini telefon ile idare eden hükümet ortağı için daha şimdiden Nobel adaylığı konuşulmaya başlandı. Her ne kadar milliyetçi-muhafazakar, Avrupa karşıtı, anti-emperyalist görüntü verilmeye özen gösterilse de, ithal ve prestijli bir ödülün işin rengini değiştirmesinden kimse rahatsız olmaz. Çok değil, daha birkaç ay önce anamuhalefetin liderini parti militanları ile tehdit eden milliyetçi-muhafazakar liderin bir anda barış güvercinine dönüşüp Dede Korkut Bilgeliğine bürünmesi ve tokalaştığı kesimi de özgürlük savaşçılarına(!) yükseltmesi Nobel ödülü heyetini ne kadar etkiler bilemiyoruz.
Pastadan büyük pay kapmayı kafaya koyan iktidar ve ortağı, aynı beklentinin terör örgütü lideri için de bir olasılık oluşturacağını ıskalamış durumda. Halbuki karşı tarafında, neredeyse çeyrek asır hapiste yatan lideri için benzer beklentilere girmesi gayet normal. Ayrıca, Nobel'e aday iki liderden hangisi daha çok Mandela'ya benziyor? Afrika'nın siyahi lideri de otuz yıl hapiste yatmıştı. Saray'a gelince onun bu konuda hiç şansı yok, bilesiniz.
Körün aradığı bir göz derken, şansa bakın ki, iktidarın kucağına iki Nobel düştü. Türkiye Yüzyılı'na(!) ancak bu kadar hızlı girilebilirdi. Milliyetçi-muhafazakar kesimin militanları ve İmralı'nın sözünü dinlediği iddia edilen silahlı kesim hayatlarını riske atma pahasına liderlerinin önüne cannoli servisinde oldukça cömertler. Bununla birlikte iki tarafın eli silahlı ve her an savaşmaya can atan militanlar hesabına düşen ve doyumluk olmasa da tadımlık bir şeyler olsa gerek! Bal tutan parmağını yalar!
Mevcut İçişleri Bakanı'nı günahları kadar sevmeyen ve her fırsatta eskisini yad eden Milliyetçi kanat ile İmralı'nın ateşkese razı ettiği (silah bırakmaya değil!) terörist kesimin ortak bir paydası var, ama ne?
Godfather filmine damga vuran “Leave the gun take the cannoli!” cümlesindeki İtalyan rulo tatlısı cannoli'nin, aileyi sembolize ettiği söyleniyor. Dağda terörist ya da şehirde maganda da olsa herkesin geçindirmek zorunda bir ailesi var değil mi? Boşuna “Yıkılası hanede evlad-u ıyal var!” dememişler! Yazıyı bitirmeden şeytanın gizlendiği detayı deşelim; bu paranın kaynağı nerede?