tr 724 yazarı Veysel Ayhan Hizmet Hareketi ile ilgili yazılan meşhur "Çatı iddianamesi"ni inceledi. İşte Erdoğan’ın yıllar önce siparişini verdiği şimdilerde Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen davadaki absürtlükler...
"Çatı"sı olmayan iddianame
Ayhan'ın "ÇATI İDDİANAME VE BİR SAVCININ HEZEYANLARI (1)" başlıklı yazısı şöyle:
Meşhur adı ile Çatı iddianamesi. Erdoğan’ın yıllar önce siparişini verdiği bir iddianame. Şimdilerde Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor.
Meşhur adı ile Çatı iddianamesi. Erdoğan’ın yıllar önce siparişini verdiği bir iddianame. Şimdilerde Ankara 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülüyor. 1688 sayfalık iddianameyi yazan Cumhuriyet Savcısı Serdar Coşkun. Yazmaya başladığı tarihlerde Erdoğan tüm cemaati terör örgütü üyesi olmakla itham etmediği için o da işe nisbeten makul ölçülerde başlamış. İddianameye kibar başlamış.
Mesela ilk sayfalarda: “Fetullah Gülen Cemaati” diyor. Ve hakkında iddianame yazıp suçladıklarının cemaat olmadığını açıkça beyan etmiş.
“bu cemaatin içine sızdığı ileri sürülen bir suç veya terör örgütlenmesi”
Yani bu ifadeyle cemaate bir suçlama yapmadığını itiraf etmiş. Hatırlarsanız Hüseyin Gülerce ilk savrulduğu zamanlar toplu infaz yapmayıp benzer ifadeler kullanmıştı. Savcı aslında itham ettiği kesimi iyi tanıyor. Çünkü vaktiyle sevgili oğlu Fürkan’ı hizmetin okuluna indirim yaptırarak kaydettirmiş. (Bu bilgi internetten. Sayın savcı yalanlarsa bir sonraki yazıda yer veririm.) O sebeple okulda gördüğü idarecilerin, öğretmenlerin terörist olmadığını yakinen biliyor. Belki de o nedenle iddianameye insaflı başlamış. Ama Erdoğan’ın peşine takılınca sonraki sayfalarda kendini tüm cemaate “soykırım”ı yapmaktan alamamış. Yani karşımızda yekpare bir iddianame yok. Farklı tarihlerde farklı psikolojik bakış açılarıyla yazılmış yamalı metinler var.
DESTEK VERMEK SUÇ DEĞİLDİR
Savcı bunu ilk sayfalarda çok açık ifade etmiş:
“… evinde kalan, yurtlarında barınan veya okul yada dershanelerinde öğrenim gören gençler, dershane, özel okul ve yurtlarda faaliyet yürüten öğretmenler ve yöneticiler, aynı şekilde örgütün emrinde faaliyet yürüten dernek, vakıf, banka veya ticari şirket çalışanları, bu örgütün elindeki işyerlerinde ücretli çalışan emeği ile geçinen kimseler, açıkça bir suça karışmadıkları sürece sırf bu irtibatları ceza sorumluluğu doğurmadığından özellikle soruşturma dışında tutulmuştur.”
Yukarıdaki metne bakınca Çatı iddianame’de Cemaat’in hemen hemen hepsini ifade eden kesimlere bir suçlama yok. Savcı bunları yazmış ama şu an yukarıdaki paragrafta ifade edilen 40 bin insan hukuki hiç bir karşılığı olmayan suçlamalarla hapishanelerde esir tutuluyor.
Savcı devam ediyor:
“Cemaatin inançlı, temiz, bütün işlerini Allah rızası için yapan samimi mensupları kasten bir suça karışmadıkları sürece ceza hukuku alanının dışındadır. Sırf bu harekete mensup olmak cezalandırma için yeterli değildir. Bu harekete destek vermek veya sempati beslemek ya da şirket, okul veya dershanede çalışmak, buralarda bir süre ikamet etmek ceza sorumluluğu doğuran, suç teşkil eden davranış değildir.”
Demek ki neymiş savcı Serdar Coşkun’un ifadesiyle 40 bin insan suçsuzmuş.
VE SAVCI DAĞILIYOR…
Savcı makul ölçülerde başlıyor ama peşine takıldıkları “zivana”dan çıkınca yapacak şeyi kalmamış. İddianame yamalı demiştik. Okuyan herkes fark edecektir ki savcı ne kadar cemaat aleyhinde kitap varsa toplamış. Ve içlerinden kopy-paste ile iddianamesine eklemiş. O nedenle de metinlerin farklı kısımları farklı üslupla, farklı öfke ve farklı ithamlarla yazılmış. Savcı 7. Sayfada alıntıladığı kitapların isimlerini de vermiş. 10’dan fazla kitaptan faydalanmış. Hemen hepsini hizmet hareketine düşmanlıkları bilinen isimler yazmış. Hani savcılar iddianamelerinde sanıklar hakkında menfi görüşlerin yanında müspet görüş ve delillere de yer verirler denir ya öyle bir şey olmamış. Savcı kim cemaate küfrediyorsa, kim cemaate iftira ediyorsa araştırmadan alıntılamış. Onun başka ne dediğini umursamamış. O kadar ki alıntıladığı isimlerden Nedim Şener “Hayırsever Terörist Yasin El Kadı”kitabında neler diyor neler! Yani Şener’in cemaat hakkında yazdığı iddianamenin mislini Erdoğan’lar için de yazması gerekir.
SAÇMALIKLAR SERİSİ
Savcı alıntıladığı kitaplar ne diyorsa doğru kabul etmiş. Tanımlardan söz edelim:
“Kainat İmamı”: Bu sözü milyonlarca cemaat mensubundan teki bile kullanmaz. Hiçbir Hizmet yayınında yer almaz. Kim uydurduysa uydurmuş savcı da almış.
“Kutsal Hoca Payı”: Bir başka uydurma laf. Bu da Havuz medyasının bir başka iftirası. Böyle bir pay var da niye Fethullah Gülen’in bundan haberi yok? Niye kardeşleri bundan istifade etmemiş? Peki bu paralar ne oluyormuş? Cevabı şu:
“Fetullah Gülen’in ve imamların şahsi servetine dönüşmektedir”
Savcı, Gülen’in nerede nasıl bir şahsi serveti varmış keşke belgesini gösterseydi! Veya hangi imamın hangi bankada veya hangi ayakkabı kutusunda para istiflediğini delillendirebilseydi! Ama tüm iddialar gibi bu da uydurma!
“Tart”: Savcı ne okuduysa inanmış. Tanımı şu: “verilen görevi yapmamak suretiyle diğer şekillerde ikaza rağmen bunda devam eden ve örgüte tekrar kazandırılması mümkün olmayacağı anlaşılan ve hain ilan edilen kişinin örgütten kovulmasıdır. Bu kişilere zecr tokadı vurulur, üzeri çizilenlerden olur, hayatının kalanı zehredilir.” İnsan bir kere saçmalıklara kendini kaptırmayagörsün ardı arkası kesilmiyor.
Birader kim tart edilmiş, kim zecr tokat (Bu da ayrı bir icat) yemiş? Bir kaç örnek ver bari?
“Sadakat Testi”: Böyle bir test varmış ama ne hikmetse kimsenin haberi yok! Tanımı şu: “kişiye örgütün verdiği narkozun dozunun ölçülmesidir. Narkozun tesirindeki örgüt üyesinin davaya adanmışlığı sınanmaktadır. Sadakat testini geçemeyenler ise örgüt eğitimine devam ettirilmekte” Peki bu test nasıl yapılır? Kime yapılmış? Ne yapılırsa geçilir? Narkoz dediği ne? Testi kim geçmiş? Kim ne yapmış da takılmış? Hiçbir bilgi yok. Dünya hukuk tarihinde gerçeklikten bu kadar kopuk bir iddianame yoktur sanırım. Savcı ne bulduysa inanmış iddianameye eklemiş.
“Kafalama”: Komikliler bitmiyor. Bu tanım da iddianameden. Savcı nereden uydurmuş bilmiyoruz. Anlamı suymuş: “Örgütle organik bağı olmayan bir kişinin, şirin gözükerek kendine bağlaması, sempatizan hale getirmesi veya himmet vermeye razı hale getirilmesidir.”
Savcı böyle argo tuhaf kelimeleri hizmet literatürü diye yazacağına mesala Maklube yazsa, içindekileri sıralasa, tarifini Oktay Usta’dan alıp iddianameye koysaydı daha mantıklı olurdu!
“Fetih, Fethetme, Fetih Okutma”: Hizmet literatüründe böyle bir tanımlama yok. Savcı muhtemelen Kur’an’da Fetih suresi diye bir sure olduğunu bilmiyor. Şöyle açıklamış: “Fetih okutma ise kamu idarelerine giriş için yapılan sınavlardan önce soruların elde edilerek öğrenci veya gençlere önce yemin ettirip daha sonra cevaplarıyla birlikte çözdürülerek sınavı kazanmasını sağlamaktır.” Birileri soru çaldıysa bul, yakala. Tutan yok. Bunun Fetih okumayla ne alakası var? (Savcı keşke bunu oğlu Fürkan’a sorsaydı veya indirim yapsınlar diye araya koyduğu isimlere danışsaydı!) Hizmet hareketinin okul ve dershanlerinde yüz binlerce öğrenci geceli gündüzlü ders çalışır, ter döker. Ders çalışma kampları yapar. Ve sınav öncesi dua niyetiyle hemen hemen tüm öğrenciler Fetih suresi okumaya teşvik edilir. Dua niyetiyle okunan Fetih suresiyle soru çalmayı ilişkilendirmenin mantığı ne? Sorular hazır geliyorsa niçin çalışırlar ki? Fetih başka nerede okunur ben diyeyim:
Memleketin başına bir bela ve musibet gelmesin diye bazen 19 defa Fetih suresi okunur. Mesela Erdoğan yıllar önce “Beni kızdırmasınlar 1 savcı 3 polisle onları terör örgütü ilan ederim” dediği sözün siparişi olarak Serdar Coşkun isimli savcı iftira ve yalanlarla böyle bir iddianame yazdıysa Hizmet hareketi mensupları Fetih süresi okurlar ve okumalılar. Ki Allah bu musibeti defetsin.
(Devamı var)
Veysel Ayhan tr 724