Cem Uzan da araziye uydu ve kayboldu!

Uluslararası Tahkim’de 4 milyar dolarlık Novahute ve Eurocement davalarını kaybeden, 10.1 milyar dolarlık Libananco davasının sonucunu bekleyen Cem Uzan’ın, Ürdün’e kaçtığı söylentisi çıktı dün birdenbire. Kontör kaçakcılığından 3.5 yıla mahkum edilen Uzan, tatil için gittiği Antalya’dan bi tekneyle Meis Adası’na geçmiş, oradan da ver elini Ürdün! Bu arada avukatı Şaylan Çığın, “Uzan’ın nerede olduğu yolunda bi açıklama yapamam! Kendisinden ‘açıklama yap’ talimatı gelmeden de konuşmam...” demekte. Cem Uzan, kaçmıştır ya da kaçmamıştır bilemem. Zaten babasıyla kardeşinin uzun süredir Ürdün’de yaşadığı söyleniyor. Dahası ailece Ürdün pasaportları varmış! Ancak bu ülkenin son 20 yılında, Cem Uzan’ın çok ilginç işler yaptığı da gerçektir. Yo yo ben Kepez’den Çukurova’dan söz etmiyorum. Telsim yönetimi TMSF’ye geçtikten sonra, doğruysa eğer, üç ayrı kuruluş aracılığıyla 13 milyon TL’nin üzerinde bir parayı şirket hesaplarından kaçırdığı söylentilerinden de söz etmiyorum. Benim söz ettiğim şeyler başka... Örneğin, Galatasaray Spor Kulübü’nü 2002 yılında bir ele geçirme operasyonu vardı ki, eğer başarılı olsaydı, Galatasaray AŞ, şimdi TMSF’deydi ya da birilerine satılmıştı. Şimdilerde Bakırköy Belediye Başkanı olan Ateş Ünal Erzen, GS Başkanlığına aday olmuştu, yanında çalıştığı Uzan’ın isteğiyle. Erzen seçilir seçilmez, Cem Uzan, Galatasaray’a 100 milyon dolar verecek, yepyeni gıcır gıcır stad yapılacak, dünyanın en ünlü futbolcuları Galatasaray forması giyecekti. Biz, başta Mehmet Cansun, bir avuç arkadaş, bu, Galatasaray’ı Uzanspor’a dönüştürme girişimine karşı çıktık. Yalın ayak başı kabak, yani meteliksiz bir biçimde seçime girdik ve Uzan İmparatorluğu’nu yendik. Hala gözümün önündedir, Galatasaray Lisesi girişinde koltuğa kurulup, oy atmaya gelenlere nasıl baktığı. Buna raconda benim adayıma oy atmazsan un ufak ederim bakışı, denirmiş. Cem Uzan’ın, STAR televizyonuna iş yapanlara para ödememek gibi bir garip alışkanlığı da vardı. Rahmetli Aydoğan Ergezer’den daha kimlere kadar yıllarca mahkemelerde sürünerek, Uzan’a göre, neredeyse garson bahşişi sayılacak tazminatlarını almak için ter dökmüştü. Ama en ilginç öykülerinden biri televizyon çalışanlarını, maşalarından biri aracılığıyla, bir hafta tatile yollamasıydı. Tatile gidenler, Leyla Tekül, Güler Kazmacı ve daha onlarca kişi, üç gün sonra da izinsiz iş yerini terk etmekten, tazminatsız mazminatsız kapının önüne konmuştu. Halbuki Uzan’ın yöneticisi, televizyonun en yetkilisi, “televizyonunun başarısı nedeniyle çalışanlara Cem Bey’in bir hafta izin verdiğini” söylemişti. Ama kimse yazılı olarak istememişti bunu. Sözüne güvenmiş ve kapının önüne konmuştu onca insan. Ee boşuna dememişler etme bulma dünyası diye. EKİM BARIŞ AYI Türkiyenin dış politika gündemi Ekim ayı boyunca hayli yoğun. Dışişleri Bakanı Ahmet Davudoğlu, İstanbul’da Sırbistan ve Bosna-Hersek Dışişleri Bakanlarını bir araya getirecek. Bu bile başlı başına çok önemli bir girişim. Daha şunun şurasında on beş yıl önce Sırplar, Bosnalı avına çıkardı her gün. Hemen ardından, İsviçre’de, Ermenistan’la ilişkilerin normalleşmesini öngören protokoller imzalanacak. Bunu, diyelim, beş altı yıl önce biri öngörüp de söyleseydi, deli diye tımarhaneye atarlardı. Ama bu, yiğitin yoğurt yiğişi meselesi . Bu iş de bitti mi, Davutoğlu Halep’in yolunu tutacak ve vize muafiyet anlaşmasını imzalayacak. Sonrada Suriye’ki Bakanlarla kol kola, Antep’e geçecek. Ahmet Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik adlı kitabını zamanında okuduysanız, bu gelişmelerin hiç biri sizi şaşırtmamıştır. “Ortadoğu bizim bölgemiz. Her gelişmede yönlendirici çaba oluruz. Ortadoğu’da herkesin kaderi bizi ilgilendirir.” Kötülerin sığınacağı yer Siyasette kötülerin sığınacağı yer hep var mıdır, sorusuna TBMM eski Başkanı, Demokratik Parti eski Genel Başkanı Ferruh Bozbeyli, şöyle bir örnekle yanıt vermiş. “Memduh Erdemir, Millet Partisi’nden Kırşehir mebusuydu. Kürsüye çıktı bir gün: “Adalet Partililer siz gaflet içindesiniz. Kızılay’da yan yana yürüyen iki kişi, Süleyman Demirel’in hırsızlığıyla karısının yolsuzluğundan söz ediyor, dedi. Bu adamı Adalet Partililer, kürsüde dövdü! Aradan iki yıl geçti. Gazeteler, “ Memduh Erdemir Adalet Partisi’ne girecek” diye yazmaya başladı. Ben de Süleyman Bey’e, ‘aslı var mı bunun?” diye sordum. “Niye heyecanlandın?” dedi bana. “İyi de; adam bana değil size saldırdı!” dedim. “Bunun üzerine Süleyman Bey şöyle dedi: Adamın marifeti saldırmak. Karşımızda durursa bize saldırıyor. Yanımıza alırsak Halk Partisi’ne saldırtırız. Şimdi, nedir bu? Kurnazlık mı sizce? Siyaset mi yoksa? Akıllı bir iş mi? İyi bir şey olmadığı kesin de, gerisi karışık. İşte dün dündür, bugün de bugün lafı buraya tam oturuyor. Yanlışlıklar sığınacak bir yer buldukça; ister siyasette ister ticarette, bitmiyor, tükenmiyor. Yanlışlıklar, kötülükler, sığınacak liman bulabildikleri sürece cirit atmayı sürdürüyor. (Yalnız Demokrat-Ferruh Bozbeyli’ye teşekkürler) Ermenistan maçı Bursa’da mı oynanacak? İsmail Küçükkaya, maçın Bursa’dan alınması gerektiğini yazmış. Benden önce davranmış. Yerden göğe kadar haklı. Diyarbakırspor maçında yapılan iğrenç tezahurat hala kulaklarımızda yankılanırken, Ermenistan’la yapılacak bu milli maçın aynı seyirciye, bir ödül gibi sunulması, doğru mu sizce? Aslında olayı salt Bursa’ya da indirgememek gerek. Başka stadlarda da Diyarbakırspor’a yönelik, buram buram ırkçılık kokan naralar uçuşuyor havalarda. Ancak, bunun son örneği Bursa olduğu için, devletin, ırkçılığa, etnik ayrımcılığa yönelik girişimlere dur diyeceğini göstermesi adına, maç başka bir stada alınmalı!
02 Ekim 2009 08:32
DİĞER HABERLER