Okur yazar olmak, bu ülkenin en yüksek rütbesini takmak ya da en yüksek mülki amiri olmak insanı cehaletten kurtarmıyor.
İnsan bi şeyi bilmeyebilir. Okumamıştır, araştırmamıştır. Ama bilmediğini bilmemek ve de sonra kalkıp o kunuda ahkam gezmek tam cahillere özgü bir davranış.
Efendim, eğer doğruysa, Aktüel dergisinin haberinde, Orgeneral Çetin Doğan’ın 2003’te birinci ordu komutanıyken, AK Parti’yi Nazi partisine benzeten binlerce faks çektiği yazılı.
Şimdi, Çetin Paşa, ne Weimar Cumhuriyeti’ni biliyor, ne nazilerin iktidara gelişiyle ilgili bi fikri var.
Nazi’ler öncesi Weimar Cumhuriyet’i döneminde Almanya son derece zengin, refah içinde, enflasyonu düşük, işsizi az bir ülkeydi.
Hatta, Paris’den daha fazla lokantası, eğlence yeri, tiyatrosu vardı. Işıl ışıl, pırıl pırıl bir kentti Berlin örneğin.
Ne zamana kadar? ABD’de borsa çökünceye kadar. Bundan sonra Komünist Partisi’yle Nazi Partisi arasında bir iktidar savaşımı başladı. Sokak çatışmaları, yaralamalar, genel
kargaşa... Tıpkı 12 Eylül öncesi gibi. Nazi’ler hiç bir zaman tek başlarına iktidar olacak oyu almadı. Muhafazakarlarla koalisyon kurdu. Hitler Başbakan, daha sonra Ankara’ya büyükelçi olarak gönderilen Von Papen’de Başbakan Yardımcılığına atandı. Von Papen, savaş sonrası Nurnberg’de yargılandı ve beraat etti!
Nazi’lerin, iktidar ortağı olduktan sonra yaptıkları ilk iş parlementoyu kundaklamak oldu; bunu da bir delinin yaptığını söyleyip adamı ipe çektiler.
Cumhurbaşkanı Mareşal Van Hindenburg öldükten sonra yapılan seçimlerde Hitler, Cumhurbaşkan’ı seçildi, parlementoyu kapattı, sonra da Başkomutan oldu, bütün orduya “Führer’e Bağlılık” yemini ettirdi, kendi de Führer yani, Milli Şef olarak ortaya çıktı!
Bu tabii özetin özeti.
Şimdi, aradaki benzerlikler nedir? Elinizi vicdanınıza koyup söyleyin!
Ha, daha önce bu ülkede kendini Milli Şef ilan eden olmuş muydu? Valla onun da yanıtı lütfen sizden gelsin Paşam!
SORU VE CEVAPLARIYLA DEMOKRATİK AÇILIM SÜRECİ
Böyle bir klitapçık hazırlatmış Tayyip Bey ve AK Parti örgütüne dağıtılmış.
Tamamı 30 soru ve yanıttan oluşuyor.
Bunlardan ilginç birkaç örnek alalım:
SORU: Suç işlemeyen örgüt üyeleri dağdan inice güvencede olacak mı?
Bu insanların eli silahlı birer terörist olarak dağda olmaları mı iyi, silahı bırakıp ailelerinin yanlarına dönmeleri mi?
YANIT: Silah bırakan örgüt üyelerine iş, para ve konut verilecek mi?
Hayır. Hükümet hiçbir terör örgütü üyesine maddi çıkar karşılığında silah bırakma önerisinde bulunmamıştır; bulunmayacaktır da!
SORU: Dağdan inenler suç işlerse ne olacak?
YANIT: Dağdan inmek kimseye dokunulmazlık kazandırmaz. Silahları bırakıp, işlerine güçlerine döndükleri zaman suça bulaşırlarsa, herhangi bir vatandaş gibi yasal takibata uğrarlar.
SORU: Açılım sonunda referandum olacak mı?
YANIT: Hayır. Çünkü temel hak ve özgürlükler referandum konusu olamaz!
SORU: Evlatlarımızı boşuna mı şehit verdik?
YANIT: Bugünkü birlik ve beraberliğimizi şehitlerimizle gazilerimize borçluyuz. Eğer bu ülkede, terör örgütünün bütün çabalarına rağmen, Türk-Kürt çatışması olmamışsa, bu konuda şehitlerimize ve gazilerimize çok şey borçluyuz.
Şehitlerimizin ruhu, ülkede daha fazla şehit verilmesiyle, daha fazla ölüm yaşanmasıyla değil, tam tersine ölümlerin ve gözyaşının durmasıyla şad olacaktır.
Küstah Ayalon’un sülalesini Nazi’lerden Türkler kurtardı
Büyükelçi Oğuz Çelikol’u ‘alçak’ koltuğa oturtup fotoğraflar çektiren, faşist Libermann’ın yardımcısı Daniel Ayalon var ya? O kadarla da kalmayıp hiç utanmadan, geçmişini hatırlamadan, televizyonlarda bu ülkeye ve bu millete dil uzatan o adamın ailesini, Nazi’lerin elinden Girit’te, Türk diplomatlar çekip almış ve Rodos’a oradan’da İstanbul’a getirmiş!
Gerek Almanya gerekse de Nazi’ler konusunda araştırmalar yapan, Sayın Talip Doğan Karlıbel şöyle diyor:
“Ayalon’un babaannesi, bir Rum Yahudisiydi, dede tarafıysa Rus Yahudisi. Aile, 1943’de Rodos’a kaçıyor, Girit Nazi’lerce işgal edilince. Kim kaçırıyor bunları? Türk diplomatlar!
Rodos’dan da gene aynı Türkler, aileyi İs
tanbul’a kaçırıyor. Sonra, 1948’de, aile İsrail’e göç ediyor. “Almanya’da, Ludwigsburg’ta, NS Belge Merkezi var. Kaçan Yahudilerin listesi de bu belgeler arasında. Açık açık yazıyor: Babannesinin adı Hanna Ayalon. Teyzesiyle diğer akrabalarının da adları yazılı tek tek.
“Bunları kurtarmakla kalmıyor Türk diplomatlar, 42 Yahudi’yi daha Nazi gizli polisi GESTAPO’nun elinden alıyor. Bunu yapanların başında dönemin Rodos Konsolosu Selahattin Ülküner var! İş bu kadarla da bitmiyor. Girit’ten 250-300 Yahudi daha, Türk gemilerine bindirilip İstanbul’a taşınıyor. Kimi
de oradan İzmir’e gidiyor.
“İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde de Kıbrıs’a göç ediyorlar.”
Ayalon’un babaannesi 1974’de Kıbrıs’da vefat etmiş. Daniel Ayalon, cenazeyi götürmek için Kıbrıs’a geliyor. Ancak Kıbrıs çıkartması dönemi, ortalık karmakarışık. Bu nedenle cenazenin götürülmesi biraz zaman alıyor. Türk düşmanlığı da buradan geliyormuş Ayalon efendinin!!
Adamın neredeyse yedi sülalesini, biz kurtarmışız, gaz odalarında can vermekten; adam yıllar sonra kalkıyor Türkiye’ye çamur atıyor’
Ey Türkiye’ye çamur atan Libermann ve yardakçısı faşistler: İngiltere ve ABD, 1939-1945 yılları arasında, ülkelerine 78 bin Yahudiyi kabul etmiş. Bugün dil uzatmaya kalkıştığınız Türkiye ise, tam 275 bin Yahudi’yi buyur edip ağırlamış o yıllar arasında!
Bunların hepsi, Tel Aviv’de, soykırımdan kaçıp kurtulanların listelerinde yazılı. Zahmet edip bunları oku, ondan sonra da gel, efendi gibi özür dile!