Şakran Cezaevi Yönetimi, Ceylan Bozkurt ve Didar Boza'nın tahliye taleplerini reddettiği tebligatlarda, her iki mahkumun cezaevinde kaldıkları süre boyunca arama ve sayımlarda personelin çalışmalarını kolaylaştırmaya yönelik "ekstra bir gayret göstermediklerini, serzenişte bulunduklarını, infaz süresince tutum ve davranışlarında herhangi bir değişim olmadığını, pişmanlık, itiraf vb. davranış ve eylem göstermediklerini" öne sürüyor.
Bozkurt’a verilen tebligatta, tek tip kıyafet uygulamasına ve Afrin operasyonu’na karşı çıkan eylemlere katıldığı, Abdullah Öcalan’a uygulanan tecrite karşı birçok kez açlık grevine girdiği bilgisine de yer verildi ve bu gerekçeler tahliye talebinin reddedilmesinin nedenleri arasında gösterildi.
BBC Türkçe'ye konuşan Bozkurt ve Boza'nın avukatı Veli Oğurlu'nun verdiği bilgiye göre, Gözlem ve İdare Kurulu raporunda, Bozkurt’un 2019 tarihinde Abdullah Öcalan’a bir mektup gönderdiğinin tespit edildiği kaydediliyor. Ayrıca bir başka cezaevine nakli sırasında üst aramasına direnmesi de "örgütsel haberleşmeden kaçınmadığının delili" olarak değerlendirilmiş.
Hem Bozkurt hem de Boza için Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulu kararına yapılan itiraz, İzmir Karşıyaka İnfaz Hakimliği ve Karşıyaka 1'inci Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddedildi.
"Her altı ayda bir olumsuz rapor verip böylece tüm cezayı yatarak infaz ettirmek istiyorlar galiba" diyen avukat Oğurlu, müvekkillerinin durumunu Anayasa Mahkemesi’ne taşıdıklarını söyledi.
Konuyla ilgili görüşmek istediğimiz Şakran Cezaevi Yönetimi, taleplerimizi yanıtsız bıraktı.
'En az 50 hükümlü mağdur'
Elazığ ve Düzce Kapalı Cezaevi'nde tutuklu iki müvekkilinin de iyi halli olmadıkları gerekçesiyle Ocak ayındaki tahliye taleplerinin reddedildiğini belirten bir diğer avukat ise Sinan Can.
O da iki müvekkilinin altı aylık deneme sürecine alındığını söyledi ve yapılan itirazların reddedilmesi üzerine konuyu Anayasa Mahkemesi'ne taşıdı.
Sinan Can, Türkiye’nin birçok cezaevinde örgütlü suçlardan hüküm giyen ve koşullu salıverilme ile tahliye bekleyen çok sayıda siyasi tutuklunun Aralık ayının son günü çıkarılan yönetmeliğin mağduru olduklarını söyledi.
Can, "Şu an Türkiye'nin farklı cezaevlerinde bizim bildiğimiz 50'yi aşan sayıda mahkum, tahliye olmayı beklerken iyi halli olmadıkları öne sürüldüğü için altı aylık deneme sürecine alınmışlar. Baroların bu konuda derli toplu bir çalışması yok ama bu sayı her gün giderek artıyor" dedi.
Yeni uygulamanın yasal dayanağı ne?
Bu uygulamanın yasal dayanağı 15 Nisan 2020 tarihinli İnfaz Paketi’ndeki 5275 sayılı "Ceza ve güvenlik tedbirlerinin infazı hakkındaki kanun"un, 89 ve 107 maddelerinde yapılan “Hükümlülerin değerlendirilmesi ve iyi hâlin belirlenmesi’’ maddesindeki değişiklik.
Yasa değişikliğinden 8 ay sonra, Adalet Bakanlığı, 29 Aralık’ta yeni bir yönetmelik yayınlayarak, tahliyeler konusundaki başvuruları değerlendiren Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları'nın yorum alanını genişletti, bileşimini değiştirdi.
Yasadaki değişiklik, 10 yıl ve daha fazla hapis cezasına mahkûm olanlar ile "terör suçları, örgüt kurmak, yönetmek veya örgüte üye olmak suçları", örgüt faaliyeti kapsamında işlenen suçlar, kasten öldürme suçları, cinsel dokunulmazlığa karşı işlenen suçlar ve uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti suçlarından mahkûm olanların infaz düzenlemelerini kapsıyor.
Buna göre karar tarihi ile işlem tarihi arasında iyi hâli ortadan kaldıran herhangi bir disiplin eyleminin gerçekleşmesi durumunda, İdare ve Gözlem Kurulu derhal toplanarak hükümlü hakkındaki iyi hâl kararını kaldırıp, disiplin soruşturmasının neticelenmesini, şayet bir disiplin cezası verilmiş ise infazının yapılmasını ve mevzuatta belirtilen kaldırılma sürelerinin geçmesini bekleyebiliyor. Kurul, bu sürecin sonunda hükümlü hakkında yeniden değerlendirme yapabiliyor.
Kurulların yapısı nasıl değişti?
Daha önce cezaevi idaresi, psikologlar ve kurum çalışanları tarafından oluşturulan İdare ve Gözlem Kurulu, hükümlüler hakkında yapılan başvuruları değerlendirerek, onları açık ceza infaz kurumuna gönderme, cezanın kalan kısmının denetimli serbestlik tedbirleriyle infazı ya da koşullu salıverilme kararlarını alıyordu.
Yapılan değişiklikle İdare ve Gözlem Kurulu'na Cumhuriyet Başsavcısı veya onun belirleyeceği bir Cumhuriyet savcısı başkanlık etmeye başladı.
Yani şartlı tahliyeye başvuran hükümlünün ‘iyi hali’ konusunda kararı artık Cumhuriyet Savcılarının başkanlık ettiği kurullar veriyor.
Ayrıca, İdare ve Gözlem Kurulu'na Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı il veya ilçe müdürlükleri tarafından belirlenen birer uzman kişi de dahil edildi.
'Cezaevi Kurulları mahkeme gibi oldu'
Avukat Sinan Can, yasa değişikliğinden önce, örgütlü suçlarda dörtte üçlük infaz oranın uygulandığını hatırlatarak yeni değişiklikle iyi hal kurullarına bu konuda eskisinden çok daha geniş bir takdir yetkisi tanındığına dikkat çekiyor.
“Daha önce kişi, infaz oranlarını doldurmuş, disiplin cezaları infaz edilip kaldırılmışsa iyi halli değerlendiriliyordu. Bu yönetmelik ile kurula o kadar geniş bir takdir yetkisi verilmiş ki mahkeme kararı olmaksızın, idare ve gözlem kurulu birinci karar merci haline getirilmiş adeta. Kurul, kişiyi değerlendirip hem iyi halli olmadığına hem de bu nedene koşullu salıverilmeye uygun olmadığına karar veriyor. Yeni yönetmelikle infaz kanunun birçok hükmünü uygulanamaz hale getiriyor. İdare ve Gözlem Kurullarının mahkeme gibi hareket etmesine olanak sağlıyor.”
Bu uygulamaların çok sıkıntılı olduğunu söyleyen Can, temel hak ve özgürlüklerin kanunla düzenlendiğini, yönetmeliğin, kanunun uygulama alanını ortadan kaldıramayacağını ve daraltmayacağını hatırlattı.
Avukat Veli Oğurlu ise Türk Ceza Kanunu'nda (TCK) suçun işlendiği zaman uygulanan kanun ile sonraki kanun birbirinin aleyhine hükümler içeriyorsa, failin lehine olan kanunun uygulanması ilkesinin altını çizdi.
HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun, Diyarbakır D Tipi Cezaevinde tutuklu bulunan Sadık Özbay ve İbrahim Bulut adlı hükümlülerin yeni düzenlemeyle tahliyelerinin engellendiğini söyleyerek Adalet Bakanlığı'na soru önergesi verdi.
Remziye Tosun, Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları'nın 1 Ocak’tan itibaren, infazı ertelenen, koşullu salıverilmesi gereken kaç hükümlü hakkında ‘iyi halli’ olmadıkları dolayısıyla tahliye edilmemeleri yönünde karar verdiğinin açıklanmasını istedi.
Tosunla beraber, Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ve HDP İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay da yeni yönetmelikten mağdur mahkumların durumunu meclisin gündemine getirdiler. Her üç vekilin önergeleri de halen yanıtlanmış değil.
CHP ve AKP ne diyor?
TBMM Adalet Komisyonu üyesi ve CHP İstanbul Milletvekili Zeynel Emre, yasa çıktığında hem usul hem de esas yönünde yaptıkları itirazı, Anayasa Mahkemesi’ne götürdüklerini söyledi. Mahkemenin usul yönünden yapılan itirazı reddettiğini, esasa ilişkin kararı ise daha açıklamadığını söyleyen Emre şunları söyledi:
"Yasa çıkarken birkaç açıdan itiraz ettik, temel olarak yargının bağımsızlığı ve tarafsız olma sorunu var ve bu giderilmeden cezaevindeki yetkisi arttırılan kurulların mahzurlu olduğunu dile getirdik.”
Emre, bu kurulların nasıl oluştuğu ve tahliye edilemeyenlerle ilgili objektif bir bakış açısıyla karar verilip verilmediği ile ilgili kafalarda soru işareti oluştuğunu söyleyerek “Siyasi saiklerle ve ideolojik yaklaşımlarla hukuka aykırı şekilde kararlar verileceği yönünde endişemiz var’’ dedi.
AKP milletvekili Yılmaz Tunç: Hak arama yolu kapalı değil
Yasa değişikliği döneminde TBMM Adalet Komisyonu Başkanı olan AKP Bartın Milletvekili Yılmaz Tunç ise cezaevi idarelerinin mahkeme gibi hareket ettiği iddialarına karşı çıktı ve komisyonun keyfi olarak karar verdiğini düşünen mahkumların, avukatları aracılığıyla İnfaz Hakimliği'ne itiraz edebileceklerini söyledi.
Yılmaz Tunç, “Yasal olarak bir itiraz hakları var ve İnfaz Hakimliği bu işleri denetleyebilir. Eğer haksız bir kararsa neticede bir hakim kararına bağlanabilir iş. Bunlar yargı sürecinde değerlendirilebilecek konular. Eğer yanlış bir kararsa bunun kararını verdiğinde bu karar denetlenebilir. Hak arama yolu kapalı değil, yönetmelik kanun gibi değil şu anki mevcudu kapsar” dedi.
Tunç, bu uygulamanın mağduriyetlere yol açtığı şeklindeki açıklamalara da itiraz etti:
"Mağduriyete bakarsanız nedense hep suçlular mağdur. Onların öldürdükleri, yaktıkları kişiler ise mağdur değil! Eğer insan hakları diyorsak, korumamız gereken yaşam hakkı ve yaşam hakkını kim ihlal ediyor? Teröristler."