78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can ise gözaltıdan tutukluluk sürecine kadar olayı “İnsan karşıtı sosyal bir yalıtım politikası izleniyor.” diye özetledi.
Akademisyen, gazeteci, insan hakları savunucusu ve tahliye olan 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, Silivri Cezaevin’de yaşanan hak ihlalleriyle ilgili Taksim Hill Otel’de basın toplantısı düzendi.
“Silivri Cezaevi tanıklığı ve siyasi tutsaklara özgürlük” pankartının açıldığı toplantıya, İHD Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin, TİHV Genel Başkanı Prof. Dk. Şebnem Korur Fincancı, akademisyen Ümit Biçer, gazeteci Nuray Mert, Prof. Gençay Gürsoy, gazeteci-yazar Nadire Mater, gazeteci Murat Çelikkan, Barış Vakfı üyesi Hakan Tahmaz, 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can, aktivist Nimet Tanrıkulu ve çok sayıda kişi katıldı.
“DAR, SICAK BİR ALANDA 4 KİŞİ 14 GÜN BOYUNCA TUTULDUK”
Toplantıda ilk olarak söz alan 78’liler Girişimi Sözcüsü Celalettin Can oldu. Silivri Cezaevi’nde kaldığı altı ay içinde yaşadığı hak ihlallerine değinen Can, gece yarısı evine yapılan baskında gözaltına alındığını, teknik araçlarının tümüne el konulduğunu belirtti.
Gözaltı sürecinde dar, sıkıştırılmış, bunaltıcı bir sıcaklığın hakim olduğu bir alanda tutulduklarını ve 4 kişi ile birlikte bu alanda 14 gün boyunca kaldığını belirten Can, bu süre zarfında ilaçlarının kendisine verilemediğini, psikolojik baskıya maruz kaldığını ifade etti.
“POLİSTEN ÖNCE İSTİHBARAT ELEMANLARI SORGULADI”
Can şunları dile getirdi: “Bazen IŞİD’li katilleri yanıma verdiler. Bugüne kadar kamuoyuna paylaşmadığım durumlar yaşadım. Emniyet sorgusundan önce iki istihbarat elemanının sorgulamaya kalkması ve ifadeleri ilginçti.
Yoğun halk toplantıları, halkla kurulan ilişki biçimi, diyaloglar karşıma getirildi. ‘Konuşabilirim ne var bunda. Siyaset yapıyorum.
Şiddet, öfke gibi konuşmalar mı yaptım? Barış süreçlerini konuşuyorum’ dediğim de cevap olarak ‘Şiddet övgüsü ve unsuru yok, ancak sadece şiddet beka sorunu yaratmaz’. Kısacası kendilerince üstü kapalı olarak, bana, terbiye edilmiş bir dil öneriliyordu. Hemen bırakılabilirsin ile devam eden bir dizi konuşmalar yaptılar.”
“POLİSLER KARAR ARASINDA HAKİMİN ODASINA GİTTİ”
Emniyet sorgusunu ise tam bir komedi olduğunu söyleyen Can, telefon konuşmalarından oluşturulan metnin kendisine okunmadan sorular yöneltildiğini vurgulayarak, kendisine yöneltilen bütün suçlamaların telefon dinlemelerine dayandığını belirtti.
Can, “Savcılık ifadesinden sonra 4’üncü Sulh Ceza Hâkimliği de ayrıca tam bir komediydi. Davayı izlemek isteyen Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri salondan çıkarıldı. Bizi sorgulayan Milliyetçi Hareket Partisi (MHP), hatta MHP’den de öte polisler salonu işgal ettiler.
Her arada, hatta karar arasında bile hâkimin arkasından birlikte odasına geçtiler. İfademi okutmadılar. İmzalatmadılar. Bu halde 20 Şubat’ta tutuklama kararı verildi. İlk gecemizi Metris Cezaevi’nde geçirdik. Sabaha kadar bekletildik. Onur kırıcı bir aramaya yöneldiler. Tepki gösterince apar topar Silivri 5’nolu Cezaevine götürüldüm.” diye konuştu.
“GİZLİ YÖNETMELİK KAPSAMINDA BEDENSEL İŞKENCE YAPMA YETKİLERİ VAR”
Can, Silivri Cezaevi’nde yaşadıklarını şöyle aktardı: “Silivri’de tutuklu olan kişilerin birbirlerinden ayrılması mutlak bir kural. Psikolojik ve fiziksel tecrit başından itibaren mutlak bir kural. Kişilerin birbirleriyle konuşması, işaretleşmesi, not alış verişi yapmaması yasak. Kurallar ihlal edildiğinde bedensel müdahaleye hatta işkenceye başvuruyorlar.
Bu tekil bir keyfiyet değil ‘gizli’ bir yönetmelik çerçevesinde bedensel işkence yapma yetkileri var. İnsan karşıtı sosyal bir yalıtım politikası izleniyor. Siyasi tutsaklar arasında olması gereken bütün sosyal iletişim ve ilişki yasak . Dayanışma ve paylaşma yasak. Silivri Ceza İnfaz kurumunda olanlar bunlar.”
850 BİN KİŞİYİ HAPSE ATMA PLANLARI MI VAR?
İddianamelerin geç hazırlandığını,makul süre de yargılamanın başlatılması durumunun ihlal edildiğini söyleyen Can, cezaevlerinde adalet boşluğunun olduğunu, “Ciddi bir özgürlük talebi var. Ancak hükümet bu özgürlük talebine karşı duyarsız. MHP ise Alaaddin Çakıcı hâkimliği yapıyor.” diyerek, 170 cezaevinin tamamlanmak üzere olduğunu söyledi.
Can, “Her bir cezaevinin kapasitesi 5 bin kişilik. Buna göre 850 bin kişinin hapiste olabileceği bir Türkiye mi tasarlanıyor?” diye sordu.
“BİAT ETMEYEREK MÜCADELEMİZE DEVAM EDİYORUZ”
Can’ın ardından söz alan İHD Eş Genel Başkanı avukat Eren Keskin, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun ‘Biat et, rahat et’ sözlerine atıfta bulundu.
Keskin şöyle devam etti: “Biz biat etmiyoruz rahat da etmiyoruz. İnsanın kendi içinde yaşadığı bir konfor biat etmemek. Bugün Vedat Aydın’ın katledilişinin yıl dönümü. Belki de biz şanslıyız, hala biat etmeyerek mücadelemize devam ediyoruz ama içimizde katledilen ve hala failler ortaya çıkarılmamış arkadaşımız var. Aslında bu mücadele de bizi kararlı kılan da onlara olan borcumuzu hissetmemiz.”
“TÜRKİYE SİLİVRİ’DEN YÖNETİLİRSE GERÇEKTEN DEMOKRATİK OLUR”
Keskin, “Celalettin cezaevlerinin durumunu çok güzel özetledi. Onu cezaevine ziyarete gittiğim zaman şunu düşündüm; Türkiye Silivri’den yönetilse gerçekten çok demokratik bir yer olurdu. Çünkü bütün entelektüeller orada. Barış isteyen düşünen herkes cezaevinde.
Celalettin barış süreci adı verilen süreçte devlet tarafından akil insan olarak kabul edilmişti. Devlet onun demokratik ve objektif olacağını düşündü. Bugün ne değişti? Celalettin aynı Celalettin. Biz devletin belirli ittifaklarına yapısal değişikliklerine göre kendimizi ayarlayamayız.” diye konuştu.
“OHAL HERŞEYİN BAHANESİ OLDU”
Cezaevlerinde yaşananlar 90’lı yılların cazeevi koşullarıyla aynı olduğunu aktaran Keskin, “OHAL sürecinde, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni askıya aldığını Avrupa Konseyine bildirdi.
Bunun ardından her şeyin bahanesi OHAL oldu. Çok fazla hasta mahpus var. Özellikle Kürdistan cezaevinde uygulanan kamera sistemi var. Kadın mahpuslar bundan çok şikayetçiler. Çünkü tüm özel yaşam alanlarında kamera kontrolü var.
Banyoya tuvalete giderken tacize uğradıklarını hissediyorlar. Hasta mahpuslar ‘hastaneye götürülmem mi daha iyi götürülmemem mi daha iyi diye’ düşünüyor. Götürülürken ayrı bir işkenceye maruz kalıyor.
Kadın mahpuslar tacize maruz kalıyor muhalifler olarak hepimizin ‘homofobiyi’ ‘trandfobiyi’ aşamadığını düşünüyorum. Nuriye ve Semih’in ölüm orucuna gösterilen ilgi ve tepki Buse’nin ölüm orucuna da gösterilmeli. 31 gündür ölüm orucunda. Buse yapayalnız ve çok zor durumda. Bir kez daha itaat etmiyoruz diyerek bitirmek istiyorum.” değerlendirmesinden bulundu.