CHP'li Öztürk Yılmaz: IŞİD'le hiçbir ülke yeterince mücadele etmiyor

Musul eski Türkiye Başkonsolosu Öztürk Yılmaz, IŞİD'in küresel bir tehdit olduğunu ve hiçbir ülkenin bu örgütle yeterince mücadele etmediğini söyledi. Yılmaz, "IŞİD konusunda hiçbir ülke yeterince mücadele etmiyor. Rusya dâhil. Bu konu küresel bir konu. Türkiye'de anlaşılandan daha derin bir konu. Bu açıdan ele alıp bütün ülkelerin daha fazlasını yapması gerektiğini düşünmek ve ona göre hareket etmek gerektiğini söylemek isterim." diye konuştu.

IŞİD'in elinde 101 gün rehine olarak tutulan ve esaretin ardından CHP'den Ardahan Milletvekili seçilen Öztürk Yılmaz, Aksiyon dergisine önemli açıklamalarda bulundu.
Eski Başkonsolos Öztürk Yılmaz, Aksiyon'dan Nursel Dilek'e verdiği röportajı şöyle:

"Musul kentindeki başkonsolosluğumuz 11 Haziran 2014'te IŞİD militanları tarafından basılarak Başkonsolos Öztürk Yılmaz ve görevli 48 kişi bilinmeyen yerlerde örgüt elinde 101 gün rehine olarak tutuldu. Yürütülen temaslar sonucu teröristler Yılmaz ve beraberindeki Türk görevlileri serbest bıraktı. Yılmaz, dönüşünden kısa süre sonra Tacikistan'a büyükelçi olarak atandı. Seçimlerden önce istifa edip CHP'den Ardahan milletvekili seçildi. IŞİD'in devlet olmak istediğine, nihai hedefinin ise halifeliği ilan etmek olduğuna dikkat çeken Yılmaz, Müslüman ülkelerdeki toplumları radikalleşmeye götürecek yollar kapatılırsa IŞİD sorununun çözülebileceği görüşünde. İşte Yılmaz'ın IŞİD, Rusya krizi ve siyasetle ilgili sorulara cevabı.

-Dünyanın en kanlı örgütlerinden IŞİD'in elinde 101 gün rehin tutuldunuz. Dünya, nasıl bir örgütle karşı karşıya?
IŞİD selefî, tekfirî radikal bir grup. IŞİD'in kendi açısından dinî ve ideolojik bir motivasyonu var. Diğer terör örgütlerinden farklı olarak toprak ele geçirip oraları kontrol etmek istiyor. Cihatçı gruplar denince sadece IŞİD olarak bakmamak lazım olaya. Bunların adları farklı; ama kafa yapıları aynı. Taliban'ın Afganistan'da yaptığı ile El Şebab'ın Somali ya da Boko Haram'ın Nijerya'da yaptığı arasında çok bir fark yok. Bunlar coğrafya olarak isimleri farklı olsa da yöntem ve ideoloji olarak tamamen aynı örgütler. IŞİD, El Kaide'den kopma bir örgüt, onun daha radikal bir ucunu temsil ediyor. Farkı şu: Bölgeleri kontrol etmek istiyorlar, yani devlet gibi olmak istiyorlar. Amaçları halifeliği ilan etmek. Bağdat'ın kuzeyinden tutun, Türkiye sınırına kadar bütün toprak parçası, şehirler, kaynaklar her şey bunların elinde. Bir alanı elde ettiklerinde o alanın bütün kaynaklarını kullanıyorlar. Her şey ellerine geçiyor. Önce yağmalıyorlar, sonra kendi kurdukları bir sisteme göre bazı kaynakları kendi elemanlarına bahşediyorlar. Tapuda bir kaydınız varsa onların eline geçiyor. Bankadaki paranız, kapıdaki arabanız, eviniz… Böylece müthiş bir kaynağa sahip oluyorlar. Nihai hedefleri küresel halifeliği ilan etmek ve nitekim bazı bölgelerde esasen ilan etmiş durumdalar.

-Nerelerde hâkimiyet kuruyorlar?
Bugün Libya'da sahile 80 millik bölgeyi bunlar, Mali'de belli bir bölgeyi ise bunlara yakın örgütler kontrol ediyor. Nijerya'da, Somali'de benzer şekilde faaliyet gösteriyorlar. Yemen'in bir bölümü bunların eline geçiyor. Sonuçta birinci öncelikleri dünyanın belli yerlerinde boş, zayıf buldukları, devletin çöktüğü, devlet idaresinin olmadığı yerlerde alan elde etmek. İkinci aşamada her yerde bir halifelik ilan etmek. Sonrasında da bunu tek bir halifelik merkezine bağlamak. Dünyadaki bütün Müslümanların halifesi gibi kendilerine rol çizmek. Ama bunu en acımasız bir biçimde yapıyorlar. Dolayısıyla, bu grupların esas aldığı yöntem yayılmış coğrafyadaki toprakları kontrol etmek. Sıkıştıkları bir bölgeden çekiliyorlar; ama daha sonra başka bir bölgeye yerleşiyorlar. Mesela bugün Libya'daki sahil hattına konuşlanıyorlar. Savaşçı kadrolarının bir bölümü oraya gidiyor. Yarın Suriye'den kaçtıkları zaman başka bir alana yerleşirler. Bu nedenle, IŞİD küresel bir tehdit. Yani Rakka'yı, Musul'u ele geçirelim, IŞİD bitsin, anlayışıyla bunun üstesinden gelmek mümkün değil.

-Mümkün olan ne? Nasıl bitirilebilir IŞİD?
Müslüman ülkelerdeki toplumları radikalleşmeye götürecek o yolu kapamalı. Bunun da en güzel yolu seküler sistem, yani seküler eğitim. Seküler bir toplum yapısında bu tür bir fanatiklik olmaz. Ama görünen o ki Müslüman ülkelerin olduğu coğrafyada radikalizm maalesef yaygınlaşmakta. Toplumların bütün hayat hakkı ellerinden alınıyor ve tekfirî ideoloji din diye dayatılıyor. Dolayısıyla bu tehdit küresel bir tehdit. Müslüman coğrafyasında bunu yaparken Paris'teki gibi korku salarak Batı'nın da kimyasını bozmaya çalışıyorlar. Şanzelize'de özgürce kahvesini yudumlayan insana diyor ki 'Ben her yerde varım!'

-Dünya küresel bir tehdit olarak görüyor mu IŞİD'i?
Şu anda IŞİD'e karşı bir uyanış var. İngiltere, Almanya, Fransa çeşitli önlemler alıyor. Dolayısıyla bunu küresel manada bir tehdit olarak görme ve küresel bir cevap verme eğilimi güçleniyor. Bizim de bu mücadeleye etkin bir şekilde katılmamız gerekiyor. Çünkü Müslüman olarak onlardan önce ayağa kalkmamız ve bu çarpık zihniyete karşı etkin mücadele etmemiz lazım.

-Suruç ve Ankara'daki patlama, örgütün eylem biçimi açısından benzerlik gösteriyordu. Saldırıların kaynağının IŞİD olduğunu düşünüyor musunuz?
Ankara'daki saldırının büyüklüğü ile Paris'tekinin büyüklüğü benzeşiyor. Korku yaratmak, maksimum insana zarar vermek ve ses getirmek... Bu IŞİD'in daha önceki eylemlerine benziyor; ama bunu IŞİD mi yaptı bilemiyorum.

-MİT TIR'ları aylardır tartışılıyor. Ortaya çıkan görüntüler ve belgeler var. Genel kanaatiniz nedir? Bayır-Bucak Türkmenlerine yardım mı götürülüyordu?
Spekülasyonlara şöyledir-değildir deme durumum yok. Çünkü bu konu çeşitli kesimlerce tartışılıyor.

-Bölgedeki yerel gruplarla ticari ilişkilerden bahsediliyor. Bu Suriye politikasını nasıl etkiler?
Şu anda Suriye paramparça. Suriye'de kimin kiminle, ne tür bir kirli ilişkisi olduğunu biz bilmiyoruz. 2011'deki Suriye'yle 2015'teki Suriye farklı. Böyle dağınık bir yapıda, savaşın olduğu bir yerde, insanların canlarının derdine düştüğü yerde her türlü kirli ilişkinin sürpriz olmaması gerekiyor. Buradan çıkış için tek şans diplomatik çözümdür.

-G-20 Zirvesi'nde Putin, IŞİD'e yardım eden ülkeler olduğunu söyledi. Uçak krizinin ardından Türkiye'nin ismini verdi. IŞİD petrolünü Türkiye'ye taşıyan tankerlere ait olduğunu öne sürdüğü uydu görüntülerinin videosunu da yayımladı.
Bulunduğum nokta, diplomasi ve devlet geleneğim itibarıyla cevap vereyim. Her şeyden önce bu konu uçak hadisesinden hemen önce dillendirildi. Uçak hadisesinden sonra da daha yüksek sesle konuşuldu. Ben IŞİD konusunu gündeme getirirken şunu söylemek istiyorum. IŞİD konusunda hiçbir ülke yeterince mücadele etmiyor. Rusya dâhil. Bu konu küresel bir konu. Türkiye'de anlaşılandan daha derin bir konu. Bu açıdan ele alıp bütün ülkelerin daha fazlasını yapması gerektiğini düşünmek ve ona göre hareket etmek gerektiğini söylemek isterim.

-Uçak krizinin ardından Türkmenlerin yaşadığı yerler daha fazla bombalandı. Türkiye, Türkmenleri nasıl koruyabilir?
Türkmenler şu anda Suriye'de, Irak'ta dağınık. Suriye'de şu anda Viyana mutabakatıyla başlayan geçiş süreci olacaksa, Türkiye'nin bunun bir sonraki aşamasını da düşünmesi gerekiyor. Onun için, Türkmenlerin radikal olmayan ne kadar kesimi varsa bunların öncelikle birleştirilmesi gerekiyor. Çünkü Türkmenler Suriye'de hem fikir olarak hem de coğrafi olarak dağınık. Birleştirdikten sonra da bunları masaya oturtmak gerekiyor. Suriye eğer federal bir sisteme geçecekse -ki öyle gözüküyor- bu defa Türkmenlerin statüsü sorgulanacak, Türkmenlerin eli zayıflayacak. O çalışmayı şimdiden yapmak gerekiyor.

-Rusya'yla kriz nasıl aşılır?
Bir kere soğukkanlı olmak, fevri davranmamak, acele etmemek ve doğrudan diyalog kanalını kullanmak gerekiyor. Tansiyon düşürülmeli. Akıllı ve uyanık olmalıyız. Ukrayna krizinde gördük. Batı, Ukrayna üzerinden Rusya'ya vurdu. Şimdi Türkiye üzerinden Rusya'ya vurma stratejisine biz düşmemeliyiz. Ulusal güvenliğimiz ve çıkarlarımız açısından dengeleri koruyarak hareket etmeliyiz. Bu krizden yararlanılarak Türkiye'ye yığınak yapılmasını da sorgulamamız gerekiyor. Kendi önceliklerimizi dikkate alarak bazı diplomatik kanalları kullanmak suretiyle bu krizin etkilerini ortadan kaldıracak bir siyaset uygulamalıyız. Karşı taraf son derece fevri adım atıyor, biz akıllı davranmalıyız. NATO'ya güvenerek Rusya ile ilişkileri germemeli, yarın gerilimin sonuçlarını üzerimize yıkıp gitmelerine müsaade etmemeliyiz.

-Geri kabul anlaşmasıyla mültecilerin geri dönüşü söz konusu. Mültecilerin radikalleşip IŞİD'e katılabileceği riskinden bahsediliyor? Katılıyor musunuz?
Devlet geri kabul ettiği mültecilerin sorunlarıyla ilgilenmek zorunda. Devlet tabii orada içlerinde radikal unsurlar varsa bir an önce onlarla ilgilenmeli. Geri gelen mültecilerle aynı kategoriye tabi tutmalı.

-Son olarak, Irak'la yaşadığımız Musul'a asker sevkiyatı krizinin perde arkasında ne var?
Bağdat yönetiminin tepkisi ve muhtemelen ABD'nin perde arkasından müdahalesi sonucu, gönderilen kuvvetimizin bir kısmının geri çekildiği duyuruldu. Tabii bu çekilmenin akabinde de IŞİD'in Başika kampına saldırdığını ve maalesef 4 askerimizin yaralandığını öğrendik. Bölge farklı aktörlerin mücadele alanına dönüşmüş durumda. Türkiye'nin baskılara maruz kalıp asker çekmesi ve akabinde yaşanan bu tahlisiz olay bize bir şey göstermiştir. O da dış politikada kendi menfaatlerimizi, gücümüzü ve dengeleri düşünmeden attığımız her adımın bizi sıkıntıya soktuğu ve yalnızlaştırdığıdır."

CİHAN
23 Aralık 2015 11:43
DİĞER HABERLER