12 Eylül 1980 askeri darbesinden bu yana 1.352 kişinin zorla kaybedildiğine işaret eden Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu son yıllarda da tekrardan zorla kaybetme vak'alarının yaşandığını belirterek, Birleşmiş Milletler (BM) Uluslararası Sözleşmesi’nin imzalanması çağrısı yaptı.
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul Milletvekili ve Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanvekili Sezgin Tanrıkulu, 17-31 Mayıs Uluslararası Zorla Kaybedilenler Günü kapsamında rapor hazırladı.
Zorla kaybetme pratiğinin ağırlıklı olarak 12 Eylül darbesi ve onu takip eden 1990’lı yıllarda yaşandığı hatırlatılan raporda, “Türkiye’de insanların zorla kaybedilmesi olayları Cumhuriyet’in ilk yıllarına kadar uzansa da, bu suç 1984 yılında silahlı çatışmaların başlamasıyla birlikte yaygınlaştı.
‘Düşük yoğunluklu savaş’ dönemi olarak adlandırılan 1993-1996 yılları arasında ise zirveye ulaşmıştır. Uluslararası literatürde, ‘zorla kaybetme’ terimi kullanılsa da Türkiye’de daha çok ‘gözaltında kayıp’ olarak ifade edilmektedir. Birçok olayda kaybedilen kişinin gözaltında olduğu resmi olarak kabul edilmiştir. Ardından ya gözaltı reddedilmiş ya serbest bırakıldığı söylenmiş ya da kamu otoriteleri sessizliğe bürünmüştür” denildi.
Toplamda bin 352 kişinin zorla kaybedildiği kaydedilen raporda, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi’nin şu verilerine yer verildi:
“1980-1990 yılları arasında 33, 1991 yılında 17, 1992 yılında 27, 1993 yılında 108 (1993 yılında dönemin Başbakanı ve Genelkurmay Başkanı tarafından özel bir güvenlik stratejisi yürürlüğe konulmuştur), 1994 yılında 532, 1995 yılında 235, 1996 yılında 166, 1997 yılında 87, 1998 yılında 53, 1999 yılında 52, 2000 ve sonrası 28, tarih belirlenemeyen 14 kişi zorla kaybettirildi.”
İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine de yer verilen raporda, 2019 yılında 7 zorla kaçırma olayının yaşandığı ifade edildi.
Raporda, “Kaçırılanlardan 5’i ‘Birleşmiş Milletler Zorla veya İrade Dışı Kaybetmeler Çalışma Grubu’na başvurulduktan sonra sağ olarak bulunmuş, diğer kişinin ise akıbeti bilinmemektedir. Bulunan kişilerin işkenceye maruz kaldıkları anlaşılmıştır” diye belirtildi.
Raporda, İHD verilerine göre, 1990’lardan bugüne gözaltına alındıktan sonra kaybolan insan sayısının bin 388 olduğu, 253 toplu mezar bulunduğu, bu mezarlarda 4 binden fazla kişinin gömülü olduğu kaydedildi.
Raporda, 2020 yılı içerisinde de kaybedilme pratiği yaşandığı belirtildi. 22 yaşındaki üniversite öğrencisi Gülistan Doku’nun 5 Ocak’ta Dersim’de, Hürmüz Diril ve eşi Şimoni Diril’in 11 Ocak’ta Şırnak’ın Beytüşşebap ilçesine bağlı Kovankaya köyünde, Mehmet Bal’ın ise 24 Ocak’ta İstanbul’da kaybedildiği ifade edildi.
Şimoni Diril’in cesedinin 70 gün sonra köye iki kilometre uzaklıktaki bir nehir yatağında çocukları tarafından bulunduğu ve eşi Hürmüz Diril’den herhangi bir haber alınamadığı hatırlatıldı.
Raporda, Hafıza Merkezi’nin 2017 çalışmaları sonucunda 344 kişinin dosyalarına ulaşıldığı, bunlardan 218 kişinin kaybedilmesine ilişkin soruşturmaların sürüncemede bırakıldığı (yüzde 63), 24 soruşturmanın zamanaşımı gerekçesiyle sonlandırıldığı (yüzde 7), 18 soruşturmada kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği (yüzde 5), 84 kişinin zorla kaybedilmesi nedeniyle dava açıldığına (yüzde 24) yer verildi.
Raporun sonuç kısmında ise şunlar belirtildi:
* Her şeyden önce zorla kaybettirilenlerin akıbetleri ortaya çıkarılmalı ve zorla kaybedilenlerin bulunması, faili meçhul cinayetler sonucu katledilenlerin faillerinin ortaya çıkarılması için devletin tüm arşivlerini açması gerekmektedir.
* Kayıpların akıbetlerinin ortaya çıkarılmasıyla ilgili yapılan mezar açma işlemlerinin ilgili uluslararası standartlar gözetilerek yapılması, mezarların iş makineleri ile özensiz bir biçimde açılarak kayıplara ait buluntuların tahrip edilmesinin/kaybolmasının önüne geçilmesi gerekmektedir.
* Hükümeti, “BM Kişilerin Gözaltında Kayıptan Korunmaları ile İlgili Uluslararası Sözleşme”yi imzalamaya ve sözleşme gereklerini yerine getirmeye davet ediyoruz.
* Yargı mensuplarını, sistematik cezasızlık politikasından vazgeçmeye ve uluslararası belgelere göre insanlık suçu olan tüm kayıp vakaları konusunda etkin bir yargılama yürütmeye, uluslararası sözleşmeler uyarınca bu suçlar için zamanaşımı hükümlerini dikkate almamaya çağırıyoruz.
* Bu topraklarda bir daha benzer acıların yaşanmaması, hakikatlerin ortaya çıkarılması ve toplumsal barışın tesisi için “Geçmişle Yüzleşme ve Hakikatleri Araştırma Komisyonu” kurulmasını talep ediyoruz.