Çilekeş bir Anadolu Anası: Mükafat Gülen Hanımefendi

Samanyoluhaber.com yazarı Numan Yılmaz Yiğit , Önceki gün vefat eden Sıbgatullah Gülen’in eşi Mükafat Gülen'i yazdı
NUMAN YILMAZ YİĞİT 

Mükafat Gülen Hanımefendi ruhunun ufkuna yürüdü. ’’İnne lillah ve inne ileyhi raciun-Hepimiz Allah’dan geldik Allah’a döneceğiz.’’ Cenab-I Hakk merhumeye mağfiret etsin, çocuklarına, hayatta olan yakınlarına başta M. Fethullah Gülen Hocaefendiye sabırlar lutfetsin.

“Mükafat Gülen Hanımefendi kimdir?’’ diye soran olursa onu kısaca; “Erzurumda, yetiştirdiği hafızlarla tanınan meşhur Şerafettin hocanın kızı, Ramiz Hoca ve Refia Hocaanne hanesinin ilk gelini, Muhterem Fethullah Gülen Hocaefendinin kardeşi merhum Sıbğatullah Gülen’in eşidir.’’ denilebilir. 

Son dönemlerinde kalp rahatsızlığından dolayı anjiyo olan ve üç stent takılan Mükafat Gülen hanım en son kontrol için gittiği hastanede vefat etti. 1952’de dünyaya gelen merhume, 70 yaşına baliğ ömrünü 26 Temmuz 2022’de tamamlayarak arkasında bıraktığı gözüyaşlı mahzun ve mükedder gönüllerle ahiret yurduna göçtü.

Mükafat Gülen Hanım, ailenin (Ramiz hoca-Refia Hocaanne ailesinin) ilk gelini olması hasebiyle sülalede ayrı bir yeri vardı. Ailede hemen hemen herkese emeği geçmesi yönüyle de oldukça hatırı sayılır, sevilen biriydi. Bilhassa Refia Hocaanneye bakmış olması, onun için bir iftihar vesilesi idi. Mükafat hanım mütedeyyin bir ailenin dinine bağlı bir kızı idi. Çevresinde terbiyesi, ahlakı, misafirperverliği ve çok Kur’an okuması ile tanınırdı. Hayatının çile ve hasretlerle geçtiği söylense sezadır.

Merhume Mükafaat Hanımın, Sıbğatullah Gülen’le evliliğinden dokuz çocukları oldu. O bu çocukların hepsine pek çok sıkıntıya göğüs gerekek ‘’analık’’ yaptı. Eşi Sıbğatullah Beyin vefatından sonra, ailenin bütün yükü adeta onun omuzlarına bindi. Evlatlarından Seleme özürlü idi ve bakım-görüme ihtiyacı vardı ve hala da öyledir. Ailenin bütün fertleri, bilhassa baba merhum Sıbğatullah Gülen, Mükafat Hanımefendi ile birlikte, yaşı bir hayli ileri olmasına ragmen Seleme’ye gözleri gibi baktılar. Sıbğatullah abi vefat edince bu vazife de tamamen Mükafat Hanıma kalmıştı. O da bunu, hayatı boyunca severek yaptı.

Dünyaya getirdiği evlatlarının herbiri -tanıyan ve bilenlerce malumdur- birer fazilet ve ahlak abidesi insanlardır. Mükafat Hanım, bilhassa 15 Temmuz darbe fitnesinden sonra tam da yardıma ihtiyacı olduğu bir zaman da evlatlarının yaşadığı imtihanlardan dolayı oldukça sıkıntılı bir dönem yaşadı. Binbir hasret ve çile ile yetiştirip millete, hizmet yoluna koyduğu evlatlarının başına gelen olaylar, onlardan ayrılık, onda derin üzüntüler meydana getirdi.
 
Vefat ederken geride halen tutuklu iki oğul, bir damat bir de yarı tutuklu kızını bıraktı.. Diğer evlatları yurt dışına çıkmak zorunda kaldılar. Her birisinin yaşadığı sıkıntılar bağrında bir ana için sabredilmesi oldukça zor hikayeler barındırıyordu.

Hizmet insanının maruz kaldığı ne tür sıkıntılar varsa merhum Sıbğatullah-Mükafat Gülen ailesi de aynı sıkıntılara hatta bir aileye, bir kadına, bir anaya düşebllecek sıkıntı mikdarının ötesinde bir sıkıntıya maruz kaldılar fakat Mükafat Hanım bunlardan dolayı asla bir şikayette bulunmadı. Tevekkül ve teslimiyet içinde sabretti. Bilhassa 15 Temmuz ve sonrasında hastalıklı olduğu halde özürlü oğlu Seleme ile kalacak yer sıkıntısı yaşamıştı. Oğlu tutuklanmış, kızı ve damadı aranmakta -ki onlarda sonradan tutuklandı ve hapse konuldular- gelinleri aranmakta veya hapiste, kendisine yardımcı olabilecek kimse bulmakta zorlanılmıştı.

Böyle bir sıkıntılı dönemde, evlatları için, annelerinin yanında olamamanın ızdırabını tarif etme imkanı yoktur. Her ölüm insanı üzer. Bilhassa anne babanın ölümü daha çok üzer. Fakat ananın ölümü, her evladı daha bir derinden etkiler, üzer. Çünkü ana başkadır. Çünkü o bu vesileler dünyasında insanın hayata gelmesinde ilk durak, doğumundan sonra bakım görüm ve yetiştirilmesindede dünyevi  ilk meleknumun varlıktır. O sevgi, şefkat ve feakarlığı ile adeta çocuğun ruhuna siner ve onunla bütünleşir. Ana gitti mi, sanki insanın bir yanı da gider.

Bilmem ki Mükafat Hanım yengemizi anlatmak, yadedmek, değerli evlatlarını teselli etmek düşüncesiyle, onu ve onların  durumunu da resmeden, Anayı ruhun ta derinliklerinde hissettiren ve örfen de onun abisi olan Fethullah Gülen Hocaefendi’nin “Ana” yazısını buraya alsak ve hep beraber onu ve analarımızı dualarla birdaha ansak, acaba nasıl olur? 
“Ana”
Ana için derler, sonu yok ızdırabın... Hep enîndir anada sesi, telin, mızrabın... Fâniler arasında en muazzez varlıktır ana. O, yeryüzünde dolaşırken gökteki bir baş ve Cennet de ayaklarının altındadır. Pabucunun tozu gözlere sürme kadar aziz ve ayaklarına sürülen yüzler Arş eşiğindeki başlar kadar yücedir. Ana inleyen varlıktır. Bütün bir hayat boyu inleyen ve sızlayan... Onun analığı evlatla kâim; “anam” diyen biriyle... Evlat olmayınca ana, ana değildir. Ya “anam” demeyince! Ananın emeli bir evlat, bazen de başka bir şeydir; mânâ gibi, ruh gibi, ideal gibi bir şey...

Ana vardır, dünyaya getireceği yavruyu Hak yoluna adar. 
Ana vardır, bir yavru ister, ister de elde etmeden inkisar içinde gider. 
Ana vardır, izah edemeyeceği yavrunun hesabiyle iki büklüm olur ve “Keşke daha önce ölüp de unutulup gitseydim.” der. 
Ana vardır, evladıyla âbideleşir ve başı semaya ulaşır. 
Ana vardır, evladıyla derbeder ve perişan olur. 
Ana vardır, firavun otağında bir milletin gözdesi. 
Ana vardır, Nebi hücresinde şeytan bendesi. 
Ana vardır, sessiz, belirsiz ve meçhuldür; fakat güller, çemenler yetiştirir. 
Ana vardır destanlara sığmaz; o, zihinlerde, sinelerde, göklerdedir. 
Ana vardır, kâğıttadır, kalemdedir, romandadır... 

Toprak, tohuma ana; kaynak çağlayana; Havva insanoğluna; Meryem bir Ruh’a; Âmine bütün bir hakikate, varlığın sırrına, sırların özüne...İyisi de var, kötüsü de ananın. İyisine canlar feda; ya kötüsüne, tâli’sizine ne demeli? Evladını güldürmemişe ve evladından yana gülmemişe, gün yüzü görmemişe...

Ana-evlat iki vücut bir ruh. Evlat, ananın vücudundan bir parça, kucaklarda “gönül yakan sevgili”, emekleyen yumurcak ve nihayet birbirini takip eden ayrılışlarla, ana için sineyi yakan bir kor, kalbe saplanan bir mızrak... Gelişme dönemi, tahsil hayatı, askerlik çağı.. bunların her biri, ananın yüreğini ağzına getiren bir ızdırap dönemeci. Ana, her zikzakta bir sürü gözyaşı döker: Yavrusunun okuma ayrılığına, izdivaç ayrılığına ve askerliğine... Evet, o, daima ağlar, daima buhurdan gibi tüter. Teselli bulup durduğu olduğu gibi, sel sel olan gözlerinin yaşında boğulduğu da olur. O, mukaddeslerine, vatanına, namusuna kurban verdiği yavrusunu armağan sayar ve teselli olur. Ya bir hiç uğruna ölene? İşte burada ananın dili tutulur.Evet o, küffara karşı şehit olan evladına koşmalar dizer, ninni söyler, onlarla avunur.

“Burası Yemen’dir,
Gülü çemendir,
Giden gelmiyor
Acep nedendir,
Acep nedendir.”

Gözlerde şehit silueti, kulakta Cennet ırmakları gibi onun sesi:
“Küffar Kırım’ı aldı anam,
Düşman yurduma daldı anam,
Irzım pâyimal oldu anam,
Ben oraya giderim...”
Kırım’da küffara iltihak eden de var; Plevne’yi unutup Tuna’da tenezzühe çıkan da var. İşte ananın belini büken de bunlardır. Eski kurbanın düşmanı, yeni kurbanın dostu; ne desin ana bu girift bilmeceye..!Vay benim tâli’siz anam! Kalbi rahatsız anam, kaddi bükülmüş, gözleri dolmuş anam; dizine vurup saçını yolan anam! Kim etti bunları sana? Kim kıydı kalbinin semeresine, gözünün nuruna? Kıralım o elleri. Su serpelim ateşine... Artık ağlama anam! Gözyaşlarında meydana gelen bulutlar, ta Arş’a kadar yükseldi. Bak şimdi orada şimşekler, burada rüşeymler... Dağınık kâkülünü düzeltmek için sana koşuyorlar. Biz hepimiz senin feryadına koşuyoruz. Dudağımızda kurtuluş nağmesi, elimizde Yusuf’un gömleği, çîn-i cebinine [ Alın kırışıklığı], yaşaran gözlerine sevinç müjdesi ile geliyoruz. Sessiz infiallerin dinsin diye, kanayan yaraların onulsun diye, bütün bir mücrimler topluluğu adına af dileyip eşiğine baş koyduk anam...!’’

Mükafat Hanım, Anadolu’nun çilekeş hizmet analarındandı. O hizmete sadece gönlünü değil, evlatlarını ve ömrünü vermiş bir ana olarak iman, kulluk ve hizmet duygu düşüncesi ile yaşadı ve Rabbine kavuştu. O Rabbine kavuşurken bizlerde can-ı gönülden onun hakkında bu şehadette bulunuyoruz. Mükafat hanım, "Mü'min erkek ve kadının gerek kendinde gerekse  çocuğunda, gerekse de  malında bela eksik olmaz. Ta ki hatasız olarak Allah'a kavuşsun." (Buhari, “Mer?â”, 1, 3)hadisinin de ifade buyurduğu gibi ahir ömürde artan sıkıntı, hastalık ve çektiği bela ve musibetlerle, inşallah temzlendi ve öyle göçtü öbür alame diyor öyle dua ediyoruz.

Allah için insanlığa hizmet yolunda koşturan evlatları ise Mükafat hanım için kapanmayan bir kazanç kaynağı olarak ebedlere kadar devam edecektir. Tabi ki onu en iyi çocukları bilir,onlar anlatabilir. Bizim maksadımız merhume Mükafat hanım yengemizi bir kere daha rahmetle anmak ve başta çok değerli Hocaefendi olmak üzere kıymetli çocukları ve yakınlarına  taziyelerimizi sunmaktır. Onun için Kevser Gülen Beyin annesinin vefatı akabinde yaptığı konuşmanın linkini (https://www.instagram.com/tv/Cgcj-8hJJ71/?igshid=MDJmNzVkMjY= )buraya bırakıyorum.

Mükafat Hanıma tekrar Allah’tan rahmet diler, ruhuna bir Fatiha olsun hediye etmenizi istirham ederiz.
27 Temmuz 2022 15:23
DİĞER HABERLER