Uzmanlara göre çocukları sosyal medyanın zararlı etkilerinden korumanın yolu yasaklamaktan değil riskler hakkında konuşmak ve bu konuda bilinçli sınırlamalar yapmaktan geçiyor.
Dijital dünya artık çocukların hayatının vazgeçilmez bir parçası. Çocuklar zamanlarının önemli bir bölümünü popüler sosyal medya platformlarında geçiriyor. Özellikle TikTok ve YouTube, içerikleri açısından çocukların çok fazla ilgisini çekiyor.
Her iki platform da son yıllarda yayın politikası ve çocukların gelişimine olumsuz etkisi nedeniyle eleştiriliyor. Anne babalar bu konuda kaygılarını sıklıkla dile getiriyor. Peki çocuk hakları açısından bu konuya nasıl yaklaşılmalı?
İstanbul Bilgi Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Dijital Medya ve Çocuk Platformu Kurucusu Dr. Esra Ercan Bilgiç, meseleye dengeli yaklaşılması gerektiği görüşünde. DW Türkçe'ye konuşan Bilgiç, sosyal medyanın çocuklar için birtakım riskleri beraberinde getirdiğini ancak bunun yanında çok olumlu etkileri de olabildiğini söylüyor.
Bilgiç, "Biz daha çok zihinsel ve fiziksel olumsuz etkileri üzerine konuşuyoruz. Ama çocukların üzerinde özellikle sosyalleşme anlamında düşündüğümüzde çok olumlu etkileri de olduğunu görüyoruz. Çocukların iyi olma halini sosyal medyanın beslediğini de görüyoruz" diyor.
Bilgiç'e göre bu nedenle çocukları sosyal medyadaki risklere karşı korumanın yolu yasaklamaktan değil hem ailelerin hem de çocukların bilinçlenmesinden geçiyor. Diğer yandan tek sorumluluğun anne ve babalara yüklenemeyeceğinin altını çizen Bilgiç, teknoloji şirketlerini daha hesap verebilir hale getiren yasalarla çocuğun iyi halini gözeten politikalara ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
Çocuklar neden risk altında?
Sosyal medya platformlarında profil oluşturabilmek için 13 yaş sınırı olsa da anne babasının bilgileri üzerinden ya da yanlış bilgilerle hesap oluşturan çok sayıda çocuk var.
Uzman Klinik Psikolog Çağla Yaşın, beynin dürtü kontrolü, planlama, öz düzenleme, rasyonel karar verme, duygu ve davranış düzenlemesi işlevlerinden sorumlu ön frontal lobunun çocuklarda henüz yeterince gelişmediğine dikkat çekiyor. DW Türkçe'ye konuşan Yaşın'a göre bu nedenle çocuklar, sanal ortamda geçirilen vakit ve içeriklere bağlı olarak risk altında.
Yaşın, "Bununla birlikte 12 yaşına kadar çocuklarda soyut akıl yürütme becerileri gelişmediği için izledikleri içeriklerin gerçekliğine dair rasyonel çıkarımda bulunamazlar. İzlediklerinin gerçekten yaşanıp yaşanmadığının ayrımını yapamadıkları için sosyal medyada maruz kaldıkları modellerden duygusal olarak daha fazla geçirgen yapıda etkilenirler. Tüm içerikleri kendiliklerine sünger gibi çekebilirler" diyor.
Her yaş grubu için ayrı ayrı değerlendirme yapılması gerektiğini belirten Yaşın, hem yasal olarak belirlenen hem de çocuğun duygusal, bilişsel, cinsel gelişimi dolayısıyla 13 yaşın altında sosyal medya kullanımına izin verilmemesi gerektiği görüşünde.
Yaşın'a göre 13 yaş öncesi çocuğun sosyal medya ve TikTok gibi platformlarda yer alması ve bu alanlarda sınırsız ve uygunsuz videolar bulunması, çocuğu gerçek yaşamdakine benzer ihmal ve istismara açık konumda bırakıyor. Yaşın, "Tıpkı günümüz yaşamında bir çocuğun yetişkin olmadan kendini dış dünyada güvende tutmasının pek mümkün olmaması gibi sosyal medya platformunda da bir çocuğun tek başına bulunması onu her türlü siber zorbalık, mahremiyet ihlali, istismarcı ilişkilere dair tehlike içerisinde bırakır" diye konuşuyor.
"Dezavantajlı çocuklar risklere daha açık"
Prof. Dr. Esra Ercan Bilgiç ise toplumda zaten dezavantajlı durumda olan çocukların online ortamlarda da risklere daha fazla açık olduğunu söylüyor. Bilgiç, "Toplumda daha avantajlı, daha eğitimli, sosyoekonomik bakımdan biraz daha yüksek durumda olan çocuklar bu risklere karşı aslında daha korumalı. Bu tabi ki hem ailenin çocuğa verdiği eğitim hem de ebeveynlik yaklaşımının beraberinde geliyor" diyor.
TikTok ve diğer sosyal medya platformlarının ebeveyn ayarlarına ilişkin kullanıma sunduğu pek çok özellik bulunduğunu, ancak anne babaların çoğunun bu özelliklerden habersiz olduğunu ifade eden Bilgiç, ailelerin bu ortamda çocuklarını daha güvende tutmak için öncelikle ebeveyn ayarlarının farkında olmaları gerektiğini vurguluyor.
"Ekran süresini kısıtlamadan tutun, çocuğun mahremiyetini korumaya kadar gidebilen pek çok ayar var. Çocuğun karşısına hangi içerik çıksın, hangi içerik çıkmasın bunları da ayarlamak mümkün" diyen Bilgiç, ekliyor: "Ancak bunlar çocuğa zorla yaptırılması gereken bir şey olarak algılanmamalı. Yani çocukla konuşarak ve çocukla işbirliği yapılarak ve bunun riskleri çocuğa anlatılarak yapılmalı. Hangi riskler olduğu konusunda çocuklarla hep konuşuluyor olması lazım ve çok da fazla serbest bırakılmaması lazım."
Bilgiç'e göre çocukları bu alanda güvende tutmak, yasaklamaktan ziyade dengeli bir şekilde kullanımlarını desteklemek ve dijital okuryazarlık becerilerini yükseltmeye yönelik çabalarla mümkün. Her çocuğun sosyal medyadan aldığı mesajla doğrudan harekete geçmediğini söyleyen Bilgiç, bu durumda çocuğun yaşamında var olan diğer alanlardaki sağlığı, aileyle iletişimi, aile ortamındaki gördüğü değer ve ebeveynlik tarzının hepsinin çok etkili olduğunu ifade ediyor.
Çocuk hangi ihtiyacı görünür kılmaya çalışıyor?
Günümüzde sosyal medya fenomenlerinin çocukların yaşlarına uygun olmayan rol modeller olabildiğine dikkat çeken Çağla Yaşın'a göre de anne babalara bu noktada önemli görevler düşüyor.
Sosyal medyanın çocukların değer görme ve onaylanma ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet eden bir araç haline gelmesi halinde çocukların bunun zararını değerlendiremeyeceğini ifade eden Yaşın, bu nedenle çocuğun internet kullanımında kendini var etme biçiminin altındaki anlamları ve çocuğun hangi ihtiyacını görünür kılmaya çalıştığını bilmek gerektiği görüşünde.
Diğer yandan ekrana bakmanın beyni alfa boyutunda dalgalar üretmeye teşvik ettiğini, bunun da gevşemek ve rahatlama etkisine geçmek anlamına geldiğini belirten Yaşın, "Bu nedenle çocuğun hem duygusal ihtiyaçları hem sinir sistemini rahatlatmak için ekranı kullanması yasaklamalar ile önlenemez" diyor. Yaşın'a göre en temel yapılması gereken bebeklikten itibaren ekran kullanımının belirli sınırlar düzleminde kalması.
Yaşın, "Üç yaşından önce çocuğun hayatında hiç ekran olmaması, altı yaş evvelinde çocuğun bilgisayar veya konsol oyunlarıyla tanışmamış olması, dokuz yaş öncesinde internette yanında bir yetişkin olmadan gezinmesinin mümkün olmaması, 12 yaş öncesi ve ülkemizdeki yasal süreci de ele alırsak 13 yaş öncesinde herhangi bir sosyal medya platformunda bulunmaması sınırını korumak ebeveynler için en temel öncelik alanıdır" diyor.
Hangi çocuklar sosyal medyaya daha az ihtiyaç duyuyor?
Çağla Yaşın, ebeveynlerin de kendi ekran kullanımlarına belirli sınırlar koymasının deneyimsel öğrenen çocuklar için koruyucu faktör olacağını vurgulayarak tüm bunların çocuğun bütünsel sağlıklılığı için önemini anlatan, çocuğu şefkatle kapsayan aile toplantıları ile yapılmasının önemine dikkat çekiyor.
Yaşın'a göre gerçek yaşamda ve doğada geçirilen vakitler, hareketli oyunlar çocuğun sosyalleşmesini ve internet üzerinden elde ettiği dopamin gibi haz reseptörünün doğal olarak karşılanmasını sağlıyor.
Çocuklar, varlıklarının değerli olduğunu ve sevildiklerini hissetmeye ihtiyaçları olduğunda bunu çevrelerinden, ebeveynlerinden, onların davranışlarından sıkça görerek büyüdüklerinde, sosyal medyanın onayına ve kabulüne daha az ihtiyaç duyuyor.
Yaşın, "Dolayısıyla en temelde ebeveynin 'orada olması' koruyucu faktör olacaktır" diyor.
"Teknoloji şirketleri de yükü paylaşmalı"
Dr. Esra Ercan Bilgiç'e göre de en iyi koruma yöntemi konuşmak. "Sosyal medyanın olumsuz etkilerinden çocukları korumak için hem anne ve babaların dijital okuryazarlığının hem de çocukların dijital becerilerinin artırılması önemli" diyen Bilgiç'e göre bunun anlamlı olabilmesi için ise teknoloji şirketlerini daha hesap verebilir hale getirmek ve risk değerlendirmelerini yapmalarını sağlamak gerekiyor.
Bilgiç, "Çünkü hiç denetlenmeyen teknolojinin, çok serbest bir şekilde hareket edebildiği bir dünyada sadece anne babalar bu sorunları tek başlarına çözemez. Bu, anne babalara da aslında büyük haksızlık olur" diyor.
Avrupa Birliği'nde Dijital Hizmetler Yasası, İngiltere'de Çevrimiçi Güvenlik Yasası'nın kabul edildiğini hatırlatan Bilgiç, çocuk kullanımına uygun tasarım modelleri konusunda teknoloji şirketlerine baskının arttığını ve çocuğun iyi halini esas alan politikalar konusunda adımlar atılmaya başlandığını vurguluyor. Örneğin son dönemde 13-16 yaş arası çocukların sosyal medya hesaplarının kapalı hesap olarak açılması ve çocuk kullanıcılara iletilen hedefli reklamların sınırlandırılması gibi adımlar bulunuyor.
"Toplumsal sorunların bir yansıması"
Öte yandan Bilgiç'e göre, sosyal medyadaki sorunlar toplumsal çerçeveden ve kültürel yozlaşmadan bağımsız değil. Türkiye'de ve tüm dünyada siyasi olarak 'dışlayıcı politikaların' arttığını, toplumsal değerlerinden yerinden oynadığı bir dönemden geçildiğini vurgulayan Bilgiç, sosyal medyanın da bunun bir yansıması olduğunu söylüyor.
Bu noktada sosyal duygusal beceriler eğitiminin önemli olacağına işaret eden Bilgiç, "Çocukların sadece okullarda değil, ailede de sosyal duygusal beceriler üzerinden düşünmeye sevk edilmesi, daha empatik olmaya sevk edilmesi, riskler konusunda daha bilinçli olmaya sevk edilmesi gibi konular söz konusu. Belki bunlar tabii çok ulaşılması zor şeyler olarak görülebilir. Toplumun bütününe yayılması zor şeyler olarak görülebilir ama en küçük bir adım bile çok fark yaratacaktır diye düşünüyorum" diye ekliyor.