Çocuklara kadirşinaslık hissi ve Allah sevgisi kazandırma

O çocuğun zihninde, bütünüyle kâinat, Rahman ve Rahîm isimlerini tilavet edip okuyan bir varlık halinde tecessüm etmeye başlayacaktır.

Çocuklara kadirşinaslık hissi ve Allah sevgisi kazandırma
SAFVET SENİH 

M. Fethullah Gülen Hocaefendi çocuklara kazandırılacak hususlar üzerine şöyle diyor:  
“Bilindiği üzere çocuk, ilköğretim devresine, bazen onu da aşacak daha ileri bir seviyeye kadar ibadet ve taatte mükellef değildir. 

Binaenaleyh, o, bu dönemde namazında, orucunda ve sair dini vecibelerinde yaptığı kusurlardan ötürü tedip edilmez; edilmemeli ve hele asla itap edilip azarlanmamalı.

“Ancak, şu da bilinmelidir ki, henüz mükellef olmadığı bu devrede, ona anlattığımız şeylerin hiçbirisi, ömür boyu onun hatırından kafasından, kalbinden çıkmayacaktır. Onlara karşı kadirşinaslığımız da bu  ölçüde  pekiştirilmesi gereken bir husustur. Evet, çocuklarımızın KADİRŞİNAS  olmalarına dikkat etmemiz çok önemlidir. Onlar, kendilerine gelen ihsanları bilmeli, nimet karşısında Allah’a (c.c.) da, insanlara da mutlaka teşekkür etmelidirler. Kadirşinaslık hissi, sonraları daha da derinleşerek Allah’ın (c.c.) nimetleri karşısında onu hep HAMD  ve  SEN   EDEN  biri ve insanlardan gördüğü iyilikler karşısında da müteşekkir biri haline getirecektir. 

Evet çocuklarımızda İYİLİK  ETME  ve  İYİLİK  BİLME  DUYGULARINI  GELİŞTİREREK  onları birer sarraf gibi CEV HİR  KADRİNİ  BİLİR  H LE   GETİRİP,  Mâbud-u Mutlak olan Cenab-ı Hakkı bütün Cemâli ve Celâlî tecellileriyle kafalarına yerleştirme mecburiyetindeyiz. Nihayet o, yer yer ‘Allah (c.c.)  büyüktür.’  dediği gibi, insanların  ihsanları karşısında kadirşinas davranacaktır. Hatta zamanla kadirşinaslık, onun karakteri haline gelecektir ve böylece her nimet karşısında içinden gelerek ‘teşekkür ederim’ diyebilecektir.

“Bu konuyla alâkalı diğer bir husus da, çocuğumuza nimetleriyle bizi perverde edip besleyen Allah’ın  (c.c.) şefkatinin, Rahmâniyetinin ve Rahimiyetinin anlatılmasıdır. Allah’ın (c.c.) bizi nasıl beslediğini, baktığını, büyüttüğünü, bize nasıl sevgi verdiğini anlatacak ve ‘O (c.c.), çok şefkatlidir, bizi korur, bütün belâlardan muhafaza, himaye ve vikaye eder’ diyerek çocuklarda O’na karşı güven, itimat ve sevgi hissini coşturmalıyız. Hatta en küçük yavruların, dahası haşaratın, Allah’ın (c.c.) şefkatiyle, re’fetiyle, rahmetiyle beslendiğini uygun bir dille ona anlatarak Rabbiyle münasebetini sağlama bağlamalıyız.

“Böylece, o çocuğun zihninde, bütünüyle kâinat, Rahman ve Rahîm isimlerini tilavet edip okuyan bir varlık halinde tecessüm etmeye başlayacaktır. (On Dördüncü Lema, İkinci Bölümde Besmele Kainat Simasında, Arz simasında, İnsan Simasında Allah, Rahman, Rahim isimlerinin tecellileri anlatılıyor. Çocuklara gençlere seviyelerine göre anlat. A. Aymaz)  ki, o evin içindeki bütün nimetlerin bir sahibi olduğu duyulup hissedilecek, o nimetlere karşı onların o inkişaf etme sürecindeki VİCDANLARI  ŞÜKÜR  HİSSİYLE  DOLUP  TAŞACAK ve o hâne âdeta bir ŞÜKÜR  TEZG HI  gibi işleyecektir.

“Ancak, bütün bu hususlarda ona, yaşına göre hitap edilmelidir. (Emirdağ Lâhikasında YAĞMUR  DUASI  çocukta Allah inancını nasıl vicdanında mayalar mesela)  Meselâ: ‘O yani ALLAH  vermezse, nar ağacı nar vermez.
 O sahip olmasa hayvanların memelerinden süt akmaz. 
O’nun rahmeti olmasa, gökten bir damla yağmur düşmez.
 O merhamet etmezse, yerde bir ot bitmez. 
O istemezse biz konuşamayız.
O gördürmezse, bir göremeyiz. 
O duyurmazsa biz duyamayız.
O çalıştırmazsa ağzımız ıslanmaz, midemiz çalışmaz, böbrekler iş görmez….  

Evet bütün bunların sahibi O’dur evladım… Biz yapmadık bunları, her şey O’ndandır ve O’nun gözetimindedir. Öyleyse evladım, bu nimetleri bize veren, bunları böyle hazırlayan Allah’a (c.c.) karşı içimiz SEVGİ  İLE  DOLUP  TAŞARSA  O da bunları artıracaktır. (Kur’an’da zaten  ‘Eğer şükür ederseniz nimetlerimi artırırım. (….)  buyuruyor.)  Ama eğer nankörlük edip şükretmezsek, O da nimetlerini ya kesecek veya onlardan istifade etme imkânını elimizden alacaktır.’  (İbrahim 14/7)  diyecek, sürekli rehabilitasyonda bulunacağız.

“Evet bütün bunları hem davranışlarımızla, hem sözlerimizle, hem bakışlarımızla, hem de bütün heyecanlarımızla, bir HATİP  GİBİ  ÇOCUĞA  duyurmaya çalışacağız.” 

Munise Hanım, Hocaefendinin baba annesi “Munise Hanım çok müşfik, dindar, gözü yaşlı, her an ağlamaklı bir insandı. Kendi işini kendi yapıyor, gelinlerinden bile kendisi için bir şey istemiyordu. Yemek yapıyorken bir şey lâzım olsa, orada bulunan gelini veya çocuğundan istemektense gidip kendisi alacak kadar mütevazi bir yapıya sahipti. İşten vakit buldukça eline Kur’anını alır, hafif sesle okurdu. Delâilü’l-Hayret adlı dua kitabını da sabah akşam elinden düşürmezdi. Sesli okuduğu için yanındaki torunları da bazı bölümlerini farkında olmadan ezberliyordu. AHMEDİYE,  MUHAMMEDİYE, ENV RU’L- ŞIKIN  isimli Osmanlıca kitapları da tek tek heceleyerek çözmeye çalışırdı.
 
“Tesettür, edep, haya, dini yaşamada titizlik öyle üst seviyede idi ki, onun dünyasında, sadece yabancı erkeklerle değil, örtüsüne dikkat etmeyen kadınlarla bile görüşmek istemezdi. Mesela köy köy dolaşıp elek ve eşyalar satan çingeneler gelirdi kapıya. Örtüsüyle bile yanlarına çıkmaz, eve girmelerine izin vermez, ‘Ne istiyorlarsa verin gitsinler’  derdi. (…)  İnsanlar hakkında konuşmayı sevmez, gıybetten, dedikodudan uzak dururdu. Evi, ailesiyle ilgili mevzuları da dışarıda konuşmazdı. Alvarlı Efe’den dersli, Nakşıbendi tarikatına  bağlı idi. Köyde yapılan hatme dualarına torunu Nurhayat Hanımı da götürürdü. Hatme bitince kadınlar yaşadıkları sıkıntılar hakkında konuşur, birbirlerine anlatırlardı. Konuşmalara katılmayan Munise Hanıma da lâf atar, ‘Senin hiç derdin yok mu, niye konuşmuyorsun?’ diye sorarlardı. ‘Konuşsam ne olacak, çare mi bulacaksınız? Çare olamayacağınız şeyi de duymanıza gerek yok’  der ve mevzuyu kapatırdı.” (Şemsinur Özdemir)

27 Kasım 2019 22:05
DİĞER HABERLER