Çözümde tek muhatap PKK olmasın

Hükümetin yaptığı en büyük yanlış, bütün Kürt vatandaşları ilgilendiren hakları PKK ile ilişkilendirmesi oldu. Kürt sorununda muhatap olarak sadece PKK kabul edildi. Siyasetçiler bile asli muhatap olarak görülmedi. Bu durum siyasetçilerin alanını daraltırken, PKK’yı güçlendirdi.
Video: Arşiv

Türkiye, bugüne kadar temel hakları hayata geçirmek yerine, pazarlık konusu yapmayı tercih etti. 

AK Parti, görevde bulunduğu 14 yıl boyunca bireysel ve kültürel haklara kısmen kapı aralasa da ‘kimlik’ten doğan hakların verilmesine yanaşmadı. 

Hükümetin yaptığı en büyük yanlış ise bütün Kürt vatandaşlarını ilgilendiren hakları PKK ile ilişkilendirmesi oldu. 

Çözüm sürecindeki müzakerelerde sadece PKK muhatap alındı. BDP-HDP’li siyasetçiler bile asli muhatap olarak görülmedi, İmralı ve Kandil ekseni üzerinde duruldu. 

Bu durum siyasetçilerin alanını daraltırken, PKK’nın güçlenmesini sağladı. PKK’lı olmayan Kürtler, uygulanan yanlış strateji yüzünden denklemin dışına itildi. 

Ayrıca PKK üzerinde etkili olan güç odakları görmezden gelindi. “Derin PKK” ve “bölgesel-küresel güçlerle iş tutan PKK” hesaba katılmadı. 

Çözüm sürecinin zamana yayılması, Kürt sorununun çözülmesini istemeyen güçlere müdahale imkanı doğurdu.

Umutlar giderek azalıyor

Bugün geldiğimiz nokta iç açıcı değil. Toplumdaki umutlar giderek azalıyor. Yapılması gereken bir an evvel güvenlikçi ve tekçi yaklaşımı bırakarak, demokratik çözüme yönelmek. 

Çatışmalı ortamın bir an önce son bulması gerekiyor. Şüphesiz PKK’nın yapması gerekenler var. 

Bunlar; teröre son vermesi, şehirleri terk etmesi, sivilleri hedef yapmaktan vazgeçmesi, sınır dışına çekilmesi ve silahlarını gömmesi şeklinde sıralanabilir.

Özgürlükçü toplumsal uzlaşma metnine ihtiyaç var

Ama doğal olarak vatandaşların gözünü çevirdiği, çözüm beklediği yer Meclis’tir, hükümettir. PKK’nın var olup olmamasına bakmadan ve hiçbir şekilde pazarlık konusu yapmadan atılması gereken adımlar önümüzde duruyor.

Kürt vatandaşların kimlik taleplerini içeren, eşit vatandaşlık ve birlikte yaşama kültürünü temel alan özgürlükçü bir toplumsal uzlaşma metnine ihtiyaç var.

KİM NE DEMİŞTİ?

R. TAYYİP ERDOĞAN: Biz çözüm için her yola başvururuz. Baldıran zehrini içmekse, biz o baldıran zehrini içeriz.

BEŞİR ATALAY: MİT, Öcalan’la görüşüyor. Biz BDP’lilerle görüşüyoruz, onlar da Kandil’le görüşüyor.

YALÇIN AKDOĞAN: Ben Öcalan’ın süreci diğerlerinden daha doğru okuduğunu düşünüyorum.

ORHAN MİROĞLU: PKK terörist bir örgüt değildir. Kendi topraklarında siyasi programı hayata geçirmeye çalışan bir politik harekettir.

YASİN AKTAY: Öcalan, dünyanın geleceğini iyi okuyup Kürtlerin, PKK’nın önüne yeni bir hedef koymuştur.

EŞİT VATANDAŞLIK HAYATA GEÇİRİLMELİ


Kürt meselesini yakından takip eden uzmanlar, siyasetçiler, yazarlar ve kanaat önderlerinin sundukları çözüm önerisini 5 maddede özetlemek mümkün:

1) Kürt sorunu bir kimlik sorunudur. Kürtlerin millet olmaktan doğan haklarının önündeki yasal ve anayasal engeller ortadan kaldırılmalı. Eşit vatandaşlık hayata geçilmeli.

2) Kürtlerin dillerini özel, sivil ve kamusal alanlarda kullanabilmeleri için düzenlemeler yapılmalı.

3) Ana dilde eğitimin önü açılmalı.

4) Bölgenin ekonomik ve sosyal refah seviyesi yükseltilmeli.

5) Diğer ülkelerdeki Kürtlerle ilişkiler geliştirilmeli, yeni bir politika oluşturularak bölgesel entegrasyon sağlanmalı.

6) PKK silahlı mücadele yöntemine son vermeli. Öcalan’ın 2015 nevruzunda okunan mesajı hayata geçirilmeli.



Hukuksuzluk arttıkça masaya dönüş zorlaşıyor



Bugün adı konulmamış bir savaş yaşanıyor Kürt illerinde. Türkiye devleti Kürt sorununu öldürerek, savaşarak, şehirleri yıkarak, zorla göç ettirerek çözmeye karar verdi. 

Oysa devletin elinde başka seçenekler vardı. 

Aylarca süren sokağa çıkma yasakları var. Aç, susuz, abluka altında, tankın, topun, kurşunun altında, bir eve, bir bodruma sığınarak geçen aylardan bahsediyoruz. 

Ve tüm bunlar hukuksuzca. ‘Kanunilik’ ilkesi tamamen askıya alınmış durumda. 

Kapkaranlık bir dönemden geçiyoruz. Ve maalesef hukuksuzluk arttıkça, masaya dönüş gittikçe zorlaşıyor.

Yaşanan insan hakları ihlalleri için Türkiye’nin Batısından ciddi bir ses yükselmiyor. 

Korku, baskı Türk toplumunu kısmen de olsa esir almış durumda. Bugün tablo 90’lardan bile daha karanlık.

Yakın gelecekte ışık görmüyorum

Ben umutsuz olmak istemiyorum, ancak yakın gelecekte bir ışık görmüyorum. 

Bu savaşın daha şiddetli bir şekilde bir müddet daha devam edeceğini düşünüyorum. 

Ondan sonra devlet tekrar masaya oturmak zorunda kalacak, ama oturacağı masa bence aynı masa olmayacak artık. 

Kürtler bir daha böylesine bir dönem yaşamak istemeyecekler, o nedenle bu masada artık kendi kendine yönetime ilişkin maddeler Kürtler açısından olmazsa olmaz olacak.

Çözüm abluka ve sokağa çıkma yasaklarının derhal kaldırılması, insanlığa karşı suç işleyenler için yargı sürecinin başlatılması ve masaya dönmektir. 

Bu sefer masada 2 tarafın dışında 3. bir göz olması da çok önemli. Artık eski masaya bence dönülemez. 

Kürtler açısından bu yaşananların bir daha asla yaşanmayacağına ilişkin ek garantiler gerekmekte.

Türkiye’nin Batısı bu savaşı istemiyorsa, savaşa karşı sesini yükseltmelidir. 

Bu, ileride birbirimizin yüzüne bakabilmek için de önemlidir. İnsanlığa karşı işlenen suçlarda failler kadar sessiz kalanlar da sorumludur. 

Türkiye halkları şu an Kürt halkına karşı işlenen bu suça ortak olmamalıdır.

Devlet de değişti kürtler de değişti



Kürt sorunu bugünün doğurduğu bir sorun değil. Kürtler 100 yılı aşkın süredir demokratik haklarını kullanamıyor. 

Kürt sorununun demokratik yollarla çözülebileceğine, barış içinde çözülebileceğine inanıyorum.

Şu an gelinen noktada Kürt meselesi de dahil uğruna ölmeyi ve öldürmeyi zorunlu koşabilecek hiçbir kutsal amacın olmadığına inanıyoruz. 

Dolayısıyla savaşın yıkım getirdiğini, gerçeklikleri öldürdüğünü, Kürt sorununu çözümsüz bir noktaya sürüklediğini, silahların susması gerektiğini, siyasetin normale dönüşmesi gerektiğini savunuyoruz. 

Kürt sorunun barışçıl, demokratik ve eşiklikçi bir mantaliteyle müzakere edilerek çözülebileceğini inanıyoruz. 

Devlet de Kürt halkı da dün bulunduğu noktada değil. Devlet de değişti Kürtler de değişti. 

Kürt halkı bugün artık şiddetle, kanla, barutla, özgürlüğe kavuşacağı umudunu yitirdi. 

Devlet de yok ederek yok sayarak asimile ederek inkar ederek kurtulabileceğinden umudunu kesti.

Ben insanım diyen herkes bu kanamanın önüne geçmeli

Çatışma ortamının sona erdirilmesi bizim umudumuz.  Silahlarla hiçbir yere varılmaz. 

İnsanlar heba oluyor. Ben insanım diyen herkes bu kanamanın önüne geçmelidir. 

Eninde sonunda çatışan taraflar bir müzakere masası etrafında bir araya gelecektir, bu kaçınılmazdır. 

Madem ki eninde sonunda masaya oturacağız, yarın çok geç olabilir, birbirimizde daha fazla onarılması güç yaralar açmadan, çatışan taraflar bir an önce masanın etrafına oturmalı ve silahları susturmalıdır.

Devleti bugün elinde tutanlar çok ısrarla başkanlık sistemini arzuluyor. 

Bir karşıtlık politikası devam ediyor. Erdoğan başkanlık sistemini savununca muhalefet de hiç tartışmadan ‘karşıyız’ diyor. 

Başkanlık sistemi konuşulabilir, tartışılabilir modeldir. Başkanlık sisteminin diktatörlüğe dönüşebileceğine dair endişeleri olanlara çağrım şudur: 

Dünyada başkanlık sistemini diktatörlüğe dönüşmesini engelleyen tek model federal modeldir. 

Bu model diktatörlüğü engelleyen sistemdir. Başkanlık sistemini tartışalım ama federatif bir modelle birlikte tartışalım.

Kıyametin kopacağı günler kapıda

Kürt sorunu bir isyan bastırma biçimine dönüşmüş durumda. 

Bu biraz da yakın tarihteki, Cumhuriyet dönemindeki bastırma harekâtlarının modernize edilmiş şekli durumuna büründü. 

Tabii ki isyan eden Kürtler değil ama bir isyan bastırma durumu yaşanıyor. 

Adeta böyle bir manzara var. Medya, aydınlar, entelektüeller, yazarlar üzerindeki baskının 12 Eylül dönemini aratmadığını ve aştığını düşünüyorum.

Gelecek iyi olmayan zamanlara işaret ediyor. 

Adeta kıyametin yaşanacağı, sorgusuz sualsiz insanlık dışı yaşantının gelebileceği olasılığı var. 

Devlet demokratik çözümden vazgeçmişe benziyor. 

Yine PKK da bulunduğu noktadan geri adım atmıyor. İki çekim gücünden büyük bir gerilim kopar. 

Böylesi bir durum gelecekle ilgili olumlu bir tablo bizlere ne yazık ki vermiyor…

Hükümet Dolmabahçe Deklarasyonu’na kadar savaşan güçle diyalog ve çözüm bulma çalışması içindeydi. 

Zor ama imkansız olmayan bir barışı sağlayabilirlerdi. Barışı ancak savaşanlar inşa edebilirler. 

Bu nedenle PKK’siz ve Abdullah Öcalan’sız bir çözüm düşünmek çok gerçekçi gelmiyor.



Aziz İstegün

20 Mayıs 2016 07:37
DİĞER HABERLER