Cumhurbaşkanı Erdoğan'a Uludağ Üniversitesi'nden 'fahri doktora' unvanı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a Bursa Uludağ Üniversitesi tarafından 'fahri doktora' verildi. Üniversitede düzenlenen 'Türkiye'nin İnsan Diplomasisi' konulu panelin ardından Rektör Prof. Dr. Yusuf Ulcay tarafından fahri doktora diploması takdim edilen Erdoğan, daha sonra gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

Kendisine fahri doktora veren üniversite yönetimine teşekkür eden Erdoğan, "Bu anlamlı fahri doktora unvanı için sayın rektör ve üniversite yönetimine, senatosuna şükranlarımı sunuyorum. Bu şerefli payeyi hayatım boyunca iftiharla taşıyacağımı ifade etmek istiyorum. Nasıl bugüne kadara ülkemizin barışı huzur için ter döktüysek bugünden sonra da gece gündüz çalışmaya devam edeceğiz." diye konuştu.

Konuşmasının başında Bursa'ya övgüler dizen Erdoğan şunları kaydetti: "Bugün bir kez daha Evliya Çelebi'nin bir aşk neşidesi olarak bahsettiği, sadrazam Keçeci Fuad Paşa'nın Osmanlının dibacesi diye tarif ettiği Bursa'da bulunmanın bahtiyarlığını yaşıyoruz. Ahmet Hamdi Tanpınar Bursa'yı anlatırken bu şehirde çok daha derin takvimle, saatle alakası olmayan ikinci bir zaman var diyor. Evet Bursa, adımınızı ilk attığınız anda sizi saran, kuşatan, kendine meftun eden bir şehirdir. Bursa Osmanlıların kurduğu şehir olmanın yanında, Osmanlıları kuran, 600 yıllık cihan devletini inşa eden bir şehirdir. Bursa aradan geçen yüzyıllara rağmen ilk başkentlik asaletini, ruhunu hala dipdiri şekilde yaşatan bir şehirdir. Bugün Uludağ Üniversitesi ULUTEK, ülkemizin en iyi 10 teknoparkından biri olarak, özellikle yazılım, bilişim, elektronik, makine ve mühendislik alanlarında göğsümüzü kabartan başarılara imza atıyor. Bunda emeği olan herkesi gönülden tebrik ediyorum. Önümüzdeki yıllarda üçüncü nesil üniversite anlayışıyla bu trendi sürdüreceğinize inanıyorum."

ANADOLU BÜYÜKLÜĞÜNDE VİCDANIMIZ VAR

Fahri Doktora töreninden önce düzenlenen panele atıfta bulunan Erdoğan, şöyle devam etti: "Ülkemizin insani yardım politikaları konusunda az önce ufkumuzu açan bilgileri bizlerle paylaştılar. 2002'den önce alan el durumunda olan bir Türkiye'den hamd olsun veren el konumuna yükselen bir Türkiye'ye ulaştık. Az önce grafikte de izledik. 2002 yıllarında neredeydik, 85 milyon dolar dış yardım yapan ülkemiz bugün 5 kıtada 140'ün üzerinde değişik alanlarda yardımlarını devam ettiren ülke konumuna geldi. 140'ın üzerindeki ülkeye, bu Müslüman'dır değildir asla bu tür ayrımlar yapmadan, 2014 itibariyle 4,5 milyar dolar yardımla dünyanın en cömert ülkesi olmuştur. Bunu GSMH'ya oranla ifade edersek, o zaman ülkemiz yardımlarını en fazla artıran ülke olmuştur dünyada. Bizim petrol kuyularımız yok, doğalgaz rezervlerimiz, yer altı zenginliklerimi yok ama Anadolu büyüklüğünde bir vicdanımız var. Türkiye olarak Suriye ve Irak'taki şiddetten kaçarak canlarını kurtarmak için ülkemize sığınan 2,5 milyon mülteciye ev sahipliği yapıyoruz. Bunu insani, vicdani ve bir de Ensar ruhuyla yapıyoruz. Bu misafirlerimiz için bugüne kadar yaptığınız harcamalar 9 milyar dolardır. Bunun içindeki rakam, yabancılardan bize gelen destek 417 milyon dolardır."

Cumhurbaşkanı Erdoğan konuşmasında şunları ifade etti: "Dünyanın her yerinde sorduğumuz zaman, dünya kilo olarak var ama vicdan olarak yok. Etrafımızı saran ateş çemberine, komşularımızdaki istikrarsızlık ve çatışma ortamına rağmen hem ekonomimiz hem de merhametimizi, insanlığımızı büyüterek biz oraya taşıdık. Zira biz öyle bir medeniyetin mensuplarıyız ki biz paylaşmanın kıymetini biliyoruz. Biz merhamet medeniyetinin mensupları olarak bu adımları atıyoruz. İnanan, komşusu açken tok yatmayı ayıplayan, yetim başı okşamayı, fukaranın derdi ile hemhal olmayı vazife bilen bir medeniyetin mensuplarıyız. Bizim insanımızın idrakinde zerreden küreye, tüm varlığa tek bir nazarla bakmak, gönüller yapmak,. karıncayı dahi incitmemek vardır. Bizim ecdat mezarlıklarımız, şehitlerimiz insan odaklı dış politikamızın tabi sınırların çizer. Biz şuada dünyanın dört bir yanında mezarlıklarımız ihya etmenin gayreti içindeyiz. Bunlara birileri değer vermeyebilir ama onlar bizim için birer hedef noktadır. Eğer ecdadımız oralara kadar gitmiş şehit düşmüşse, onları yeniden inşa etmek ayağa kaldırmak bize hedeftir.

MADDİ İMKAN KITLIĞI DEĞİL MERHAMET VE EMPATİ EKSİKLİĞİ VAR

İnsani diplomasi teorik bir çabanın değil, milletçe mensup olduğumuz bu değerlerin sonucu olarak ortaya çıkmıştır. İhtiyacı olana dil, din, milletine bakmadan el uzatmak bizim kültürümüzde vardır. Türkiye karşılık beklemeden vermeyi, şefkat ve merhameti kurumsallaştırmış bir ülkedir. Acının rengi, ırkı, dili, dini yoktur. Bugün dünyamızda yaşanan pek çok sorunun temelinde maddi imkan kıtlığı değil, merhamet ve empati eksikliği vardır. O anlayışla biz az önce değerli hocamız Ferhat kardeşim isimlerini de orada dizdi, hakikaten Kızılay'ımızla TİKA'mızla, AFAD'ımızla, Diyanet Vakfımızla vs, bir çok sivil toplum kuruluşuyla dünyanın en ücra noktalarına ulaşmaya, kanayan yaralara merhem olmaya çalışıyoruz. Zaman zaman bize Filistin, Somali, Libya, Afganistan, Mymmar ile neden buralarla bu kadar ilgileniyorsunuz diyenler, soranlar var. Bataklık diye tabir ettikleri Ortadoğu'da ne işimiz olduğunu sorgulayanlar var. Bize bunu soranlara aslı bizim şunu sormamız lazım, aksi mümkün mü? Daha 100 yıl önce birlikte yaşadığımız insanlara cetvel ile çizilen sınırları engel görüp sırtımızı nasıl dönebiliriz. Biz güneyimizin en batısından doğuya kadar ecdadımız buralarda yaşamadı mı, oralarda eserlerini dikmedi mi, oraları bugün gezdiğiniz zaman o eserleri görürsünüz.

BELLİ ÜLKELERDEN GELEN SÜFLELERE GÖRE YÖN DEĞİŞTİRMEK KOLAYDIR

Geçen hafta basına yansıyan Suriyeli bir yavrunun, ciğerlerimi dağlayan, gözlerimiz yaşartan o yazdığı yürek parçalayıcı vasiyetini eminim hepiniz okumuşsunuzdur. O farklı bir şeydir. 'Ey ölüm meleği, acele et ki cennette yemek yiyeyim' diyen bir feryada, eğer nasır bağlamamışsa hangi vicdan bakmaz? Bir yavru bunu söyleyecek şuura idrake sahip. Çocukların o küçük bedenleri, açlık gibi, ölüm gibi, savaş gibi yükleri nasıl taşır? Akdeniz'i bir mülteci mezarlığına çeviren çaresizliğe kim gözlerini kapatabilir? Biz tarihimiz boyunca güçlü olduğumuz dönemde mazlumlara ihtiyaç sahiplerine her dönem el uzattık. İhtiyaç duyduğumuzda da dostlarımızdan yardım gördük. Son olarak İstiklal Harbi bunun örnekleri ile doludur. Uluslararası ilişkilerde, belli ülkelerden gelen süflelere göre yön değiştirmek, nemelazım demek çok kolaydır. Esas olan insanı merkeze an ilkeli tutarlı ve vicdani bir politikayı tüm zorlukların rağmen sürdürmektir. Büyük devlet ancak böyle olur.

BM DÜNYA İNSANİ YARDIM ZİRVESİ TÜRKİYE'DE YAPILACAK

Gelecek yıl insani diploması alanında son derece anlamlı bir zirveye ev sahipliği yapacağız. İlk defa gerçekleştirilecek olan "BM Dünya İnsani Yardım Zirvesi", 20-24 Mayıs'ta İstanbul'da düzenlenecek. Bu zirvede devlet ve hükümet başkanları başta olmak üzere, akademik camia, sivil toplum örgütleri, basın ve gençlik temsilcileri bir araya gelerek küresel sistemde yaşanan tıkanıklığı aşmanın yollarını arayacaklar. Eğitim en önemli günden maddemiz oldu. Ülkede aslan payını birinci sırada eğitime ayırdık: Bizden önce savunmaya ayrılırdı. Sizler bu sürecin en canlı şahidisiniz. Ülkemizin 13 yıl öncesine göre geldiği mesafeyi sizler yakinen görüyorsunuz. 2002 yılında 76 üniversitemiz varken şu anda 116 üniversitemiz var. Bizimle dalga geçtiler, bunlar tabela üniversitesi dediler. Artık açıkta kalma neredeyse yok noktasına geldi. Eksiklerimiz yok mu, var. Aynı şekilde akademik personel sayısında da ciddi bir artış sağladık. 2002 yılında 9 bin 396 olan profesör sayısın bugün 20 bin 900'e yükselttik.

Üniversitelerimizde yaklaşık 149 bin akademik personel bugün görev yapıyor. Şimdi soruyorum, biz 76'dan 105'e üniversitemizi çıkarmasaydık bu kadar profesör doçent nerede iş yapacaktı? Şimdi bilimsel rekabet başladı üniversitelerimizde. Şimdi tersine beyin göçü başlamıştır. Eskiden genç ne yapıyordu, Muş'tan, Hakkari'den üniversiteye girecek, kalkıyor Ankara'ya, İstanbul'a imkanı varsa geliyordu. biz dedik sen gelme, sen orada kal, biz üniversiteyi senin ayağına getireceğiz. Hem ilmin maliyetini daha bir düşürüyoruz ve o fakir fukara çocuklara o hizmeti verir duruma geldik, geliyoruz. Şimdi sırada kaliteyi artırıyoruz. Kalite artınca Türkiye'nin sıçraması çok daha süratli olacak. Her üniversite öğrencisini burs yada kredi alması imkanı sağladık. Başbakanlığım dahil hiçbir öğrenci bursa veya kredi, herkes burs almak istiyor ama bu olmuyor, burs veya kredi müracaat eden herkes alabiliyor. Bu yıl itibariyle bir milyon 376 bin öğrencimiz burs yada kredi alıyor. 2002 yılında aylık 45 lira alıyordu, şimdi 330, yılbaşından itibaren bu rakam 400 liraya çıkacak. Bunun yanında üniversitelerimizin artık tıpkı Uludağ Üniversitesi gibi sınırları aşarak uluslar arası hale geldiğini görüyoruz. Dünyanın farklı yerlerinden 76 bin öğrenci ülkemizde akademik çalışmalarını sürdürüyor.

Ben öğrencilerimizden kısır ideolojik kavgalarla vakitlerini heba etmemelerini, en iyi olmaları için vakitlerini değerlendirmelerini rica ediyorum. Geçenlerde ekranlarda izledim,çok üzüldüm. Baktım bazı öğrencilerimiz kız erkek sırtlarından çıkardıkları sopaları arkadaşlarına dağıtıyorlar. Beklerdim ki oradan kitap çıkartıp arkadaşına versin. Talebeye yakışan budur. Bunu yapmamız lazım. Bizim muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkmak için bu adımları atmamız lazım. Geçmişte olduğu gibi sizin enerjinizi istismar etmek isteyenler olabilir. Teröre methiyeler düzen kimi marjinal örgütlerin sizi esir almasına lütfen fırsat vermeyin. Bizim arzu ettiğimiz gençlik, yakıp yıkmak ile farklı görüşü sindirerek halletmeye çalışan nesli değil, kalemin ve sözün gücüne inanan nesildir. Bunu bulmamız lazım. ben öğrencilerimizin ülke ve ailelerine sorumluluklarını bilinciyle hareket edeceklerine, hocalarımızın da yaptıkları işin saygınlığına yakışır şekilde akademik çalışmaları sürdüreceklerine inanıyorum."
CİHAN
21 Aralık 2015 16:58
DİĞER HABERLER