Rektörler bir araya gelerek veya tek başlarına habire açıklama yapıyorlar.
İşin özüne dönük, çözüm yanlısı tek bir mütalaa gelmiyor anlı-şanlı profesörlerden; varsa yoksa 'rejim' kaygısı... Çoğu, siyasilerin çözüm arayışını, “Rejime karşı planlı eylem” olarak görüyor. Bir rektör de, “Bu girişim” demiş, “Cumhuriyet'in kuruluş felsefesine aykırıdır.”
“Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi” ile başörtüsü arasında kurulan ilişkiyi çok ilginç buldum.
“Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi” üniversitelerde okumak isteyen genç kızların önüne engel çıkarmayı mı öngörür? Yasağı kaldırmak için girişimde bulunan partilerin arkasında yaklaşık yüzde 60'lık bir halk desteği var; Meclis'te de dörtte üçe yakın bir sandalye varlığı; Cumhuriyet bu durumda demokrasiyle sorunlu mu oluyor? Yoksa demek istenen Cumhuriyet'in din konusuna ters baktığı mıdır?
Bunlardan hangisi?
Yukarıdaki önkabullerden hiçbirinin doğru olmadığını biliyoruz. İstenseydi en radikal değişiklikler gerçekleştirilirken kadınların kıyafetiyle ilgili bir düzenleme de yapılabilirdi Cumhuriyet kurulurken; bu yapılmadı. Onun yerine, kadınların toplumsal hayatta yerlerini almalarını sağlayacak tedbirlere başvuruldu. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi budur. Kadınların eğitimlerine özel önem verilmiş, üniversitelere girebilmeleri için 'pozitif ayrımcılık' dâhil her türlü teşvik yapılmıştır. Cumhuriyet'in ilk döneminde düzenlenen hemen bütün etkinlikler, biraz yakından baktığınızda, kadınların eve hapsolmasına karşı birer tedbirdir.
Cumhuriyet'in kadın konusundaki kurucu felsefesi, bazılarının iddia ettiği gibi, kadına yasak uygulamak değil, onu toplumsal hayata kazandırmaktır.
Üniversitelerde sürdürülen 'başörtüsü yasağı' ile yapılanın tam tersi yani. Yasak, okumak isteyen kızların önünü kesiyor ve onların toplumsal hayat içerisinde yer almalarını engelliyor. Yasağın muhatabı olan ve ancak o haliyle okumak isteyen kızlar için tek yol, ya baba evinde kalmak, ya da hayırlısıyla baş göz olup evinin kadının olmaktır.
Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi kadın için bunları mı öngörmektedir?
Unutulan bir ayrıntıyı hatırlatmanın tam zamanı: Atatürk, Cumhuriyet'in ilk yıllarında iki temel İslâmî metni dönemin en itibarlı aydınlarına tercüme ettirdi. Kur'an-ı Kerim'i tercüme işinin Mehmet Akif Ersoy'a verildiğini sonraki hikâyesinden çoğumuz biliriz. Kur'an'ın tefsiri Elmalılı namıyla ünlü Muhammed Hamdi Yazır'a, Sahih-i Buhari adlı büyük hadis külliyatı ise Ahmed Naim ve Kamil Miras'a sipariş edilmiştir.
Bu eserler, Mustafa Kemal'in emriyle, Cumhuriyet'in kuruluş yıllarında, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayımlanmıştır.
“Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi” içerisine herhalde Mustafa Kemal'in iradesiyle çevrilip yayımlanmış bu temel İslâmî metinleri koymamız gerekir. Bu durumda, her iki metinde (İslâmî terminolojide 'Kitap' ve 'Sünnet'te) kadınların başörtüsü konusunun nasıl ele alındığına bakmamız da gerekmez mi? Bu iki temel eserin Cumhuriyet'in kuruluş döneminde Atatürk tarafından tercüme ettirilip yayınlandığını unutmadan...
Rektörlerin “Cumhuriyet'in kuruluş felsefesi” konusuna bu denli yakınlık duymaları önemli de, Cumhuriyet kurulurken gözetilmiş dengeleri ve kuruluşun nasıl başarıldığını görmezden gelmeleri biraz aklı zorluyor. Cumhuriyet'in kurucu figürleri, başlarında bizzat Atatürk olmak üzere, bugün rektörlerin davrandığı gibi davranmaya kalksalardı, Cumhuriyet başarıya erişir miydi sanıyorsunuz?
Rejimi esas tehlikeye düşüren, Cumhuriyet ile başörtüsü arasında gerçekte var olmayan bir ters ilişki kurmaktır.