CÜNEYDİ BAĞDADİ

Samanyoluhaber.com yazarlarından Safvet Senih yeni köşe yazısında İslam büyüklerinden Cüneydi Bağdadi'yi köşesine taşıdı.
Meşhur veli Maruf-u Kerhî, Seyyid İmam Musa Rıza’nın feyzi  ile hidayete ulaşır. Maruf-u Kerhî, Seriyyü’Sakati’yi yetiştirir. O da yeğeni Cüneyd-i Bağdadî’yi…

Cüneyd, hicri 207 senesinde Nihavenet’te doğmuş, Bağdat’ta büyümüştür. Nihayette hicri 298’de Bağdat’ta vefat etmiştir. 

Çocukluğunu yaşadığı Bağdat’ta İmam Şâfî’nin talebesi Ebu Seriy’den fıkıh tefsir, hadis, kelâm gibi şer’î ilimleri okumuş, daha başka diğer din ulemasında muhtaç olduğu ikmâl edici bilgileri de elde ettikten sonra dayısı büyük veli, meşhur  zâhid Seriyyü’s-Sakatî’nin tasavvuf derslerine devam etmiştir.
Dayısı Seriy, Cüneyd ile ciddi meşgul olmuş, ona kazandırdığı nefis terbiyesiyle Seyyidü’l-Evliya (Velilerin Efendisi) şerefini sağlamıştır.

Ama hâlâ kendisinden emin değildir. Dayısının teklif ettiği nasihat ve irşad hizmetlerine bir türlü başlayamaz. Nihayet Efendimiz (S.A.S.) rüyasına girer ve tebessüm buyurarak: “Cüneyd artık, müminlerin arasına karış ve onlara ebedî hayat ait hakikatları anlat, ikaz olmalarına yardım et.” der. Bunun üzerine bu ikazdan mânen haberdar olan Dayısı Seriy, “Haydi, şimdi de vazifeden kaç bakalım!..” der. Ondan sonra Cüneyd-i Bağdadî, Bağdat, Basra, Kûfe ve Hicaz’a varıncaya kadar, bütün İslamî muhitlerde konuşur, ilim ve feyzinden umumun istifade etmesini sağlar.

Cüneyd, ilk seneler gittiği hac sırasında, maneviyat büyüklerinin Harem-i Şerif’te sohbet ettiklerini görünce, hemen yanlarına yaklaşıp bir köşeye oturarak onları dinlemeye başlar. Onlar, şükür mevzuunu görüşmektedirler. Her biri bir tarif  yaptıktan sonra Cüneyd’e: “Söyle bakalım Bağdatlı genç, Şükür nedir sana göre?” derler. 

O da: “Şükür, Allah’ın ihsan ettiği nimetlerle Allah’a isyan etmemek, o nimetleri haram olan yerde asla kullanmamaktır.” der.

Tarifi takdir ederler. Onlardan birisi de “Bu genç misafir, Seriyyü’s-Sakatî’nin talebesidir!” der.
Bunun üzerine Seriy Hazretleri, “Cüneyd, üstadını geçmiştir. Bunu açıkça itiraf ediyorum. Artık müşküllerimizi Cüneyd’e sorabilirsiniz.” der.

(Şöyle bir tarif var: Şeriat, tarikat ve hakikat… Eğer burada şeriat dışta bir kabuk gibi düşünüyorsa çok yanlıştır. Tarikat da, hakikat da şeriattır ve şeriatın içindedir. Ayırmak doğru olmaz. A.A.)

Hz. Cüneyd tasavvufta pek çok görülen VECD  HÂLİ  için şöyle der: “Vecd (ruhî zevk ve heyecan)  ilmin içinde olmalı, yoksa ilim vechin içinde olmamalı!”

Büyük mutasavvuf, bu sözü ile tasavvuf ehli zatlara şu hatırlatmayı yapmaktadır: “Tasavvuftaki zevkinize İLİM (Şeriat) hâkim olmalı, bu yolda ilimle yürümelisiniz. Yoksa ilminize tasavvuf hakim olup da, ilimsiz yürümeye kalkışmamalı, ilmi tasavvufa tâbi kılmalısınız.”

Gerçekten de ilmi olmayan bazı cahillerin tasavvuf ve tarikata ve ehl-i tarikata verdikleri zararlar ortada.

Bundan dolayıdır ki, mânâ büyükleri, “Dışı dine uygun olmayan şeyin içi de dine uygun olmaz.” demişler, mutlaka zâhirdeki görüşün de, dine uygun olması gerektiğini, aksi halde dışı dine aykırı görülen bir davranışın içinde dine uygunluk olamayacağını ısrarla söylemişlerdir. 

Nitekim hiçbir mecburiyeti yokken elinde içki şişesiyle dolaşan bir adamın zâhirî, dine muhaliftir. Artık bunun batınında da dine uygun bir hal olamaz. Olduğu ileri sürülse de, bu iddia makbul sayılmaz. Zaten bâtınında kudsî meziyet olsa, zâhirini de düzeltecek, görenlerin su-i zanna kapılıp, günah kazanmalarına sebep olmayacaktır.

Hz. Cüneyd, gerçek sûfî ve ihlaslı dindarları tarif ederken şöyle der:

“Hakikî sûfînin kalbi, İbrahim Aleyhisselam gibi dünya sevgisinden uzak olur. Teslimiyeti baba elinde kurban olmaya rıza gösteren İsmail Aleyhisselam gibi kuvvetli olur. Şevki, Musa Aleyhisselamın münâcâtı sırasındaki şevki gibi yüce olur. Sabrı, Eyyûb Aleyhisselam sabrı gibi sağlam olur. İhlası da Muhammed  Aleyhisselamın ihlası gibi tam olur.

Hz. Cüneyd’e biri sorar:

“Ey Müslümanların azîz mürşidi, belânın büyüğü nedir, söyler misin?”  Şöyle cevap verir: “Belânın büyüğü, belâ vereni bilmemektir. Bu da gafletten gelir…”

Hicri 298 (Miladi 910)  senesinde Bağdat’ta 91 yaşında vefat eder. Mezarı, hem üstadı hem de dayısı olan Seriyyü’s-Sakatî’nin yanındadır.

(Ahmed Şahin Örnek Yaşayışlarıyla İslam Büyükleri) 
30 Nisan 2025 13:28
DİĞER HABERLER