''Almanya Reis’in atarlı raconuna, kendi diliyle değil, diplomatik ve ekonomik raconla gider yapınca bizimkiler süt dökmüş kedi misali, “Valla da, billa da bir daha olmaz abi, oldu bir yanlışlık affedin” moduyla dil dökmeye başladı. Siemens’in aldığı ihale sadece bundan dolayıdır emin olun.''
“Racon kesilecekse de biz keseriz,
kimsenin raconuna ihtiyacımız yoktur, bu böyle biline!”
(Tayyip Erdoğan)
Siyasal İslamcılığın bin bir türlü tanımı olabilir. Ancak lügatlere girmeyen bir tanımı daha vardır.
Siyasal İslamcı eşittir, kendi işi gücü, hayatı dışında başkasınınkiyle ilgilenen, başkasına dikte eden, dayatan zihniyettir.
Mesela yılbaşını kutlarsınız, karşı çıkar.
Siz “Kardeşim sen kutlamıyorsan kutlama ama benim kutlamama niye karşısın?” diye sorsan maraza çıkarır.
Örneğin yıllarca kılık kıyafet özgürlüğünü savunur sonra gücü arkasına alınca, başkasını giyim kuşamından dolayı eleştirir, şiddet uygular, işten atar, dışlar. Kendisine yapılandan bin beterini daha acımasızca yapar.
Kendi yediği içtiğiyle uğraşmaz, başkasının yemesi içmesine bulaşır.
Coca Cola’yı kimse içmesin ister, Reis’i ofsayta düşürünce ne halt edeceğini bilemez, bu sefer de başkasının içkisine bulaşır.
Kendi ibadetinden, ibadetinin kalitesinden dolayı, başkasının ibadetsizliği onun ilgisini ve tepkisini çeker. Bunun için, eser, gürler, racon keser...
Bu racon meselesi her ne kadar okey masası oyuncusu tadındaki ağızlara yakışsa da Cumhurbaşkanı’nın pek bayıldığı bir dil olduğu muhakkak. Küçük Cem’ler bu ayardan sonra bir süre dili boğazına kaçmış olarak kuyruk kısık şekilde araziye uyarlar ama devlet diline hakim olan racon jargonu ne denli bir külhanbeyi devletine dönüştüğümüzün de ibretlik vesikası olarak tarihteki yerini almış oldu.
Neyse bu Siyasal İslamcı, sadece kendi memleketi değil, başkasının memleketindeki siyasetle de yakından ilgilenir.
O kadar ki..
Mesela Kuzey Kıbrıs’taki seçimlerde bir partiyi tutar.
Kendi reklam ekibini gönderir aylarca kampanya yaptırır.
Sonra Bulgaristan’a uzanır, oraya da rejim ihraç etmeye kalkışır.
Yunanistan’a da…
Makedonya’da boyunun ölçüsünü alır ama vazgeçmez.
Mısır’da rezil kepaze olur ama umurunda bile olmaz.
Bu milletin milyonlarca dolarını Mısır’daki seçim kampanyasına harcar.
Filistin’de üç gün gündemde kalmak için trilyonları sokağa döker.
Kim bilir kaç ihtiyaç sahibi Filistinlinin aylarca karnının doyuracak bütçe Reis’in hava atması için balon şirketlere peşkeş çekilir.
Filistin’de rezil olur, Mısır’da rezil olur, umurunda olmaz çünkü giden milletin parasıdır.
Bir Arap ülkesinde yaşanmış bir hadiseyi anlatayım.
Bizzat havuzculardan birinden dinledim.
Reis, “ümmetin lideri” titriyle çıktığı gezilerin birinde bir bakkalın önünden geçmektedir. İçerde posterinin asılı olduğunu görür. Çok mutlu olmuştur. Havuzcu gazeteciyi çağırır ve gösterir “bak” der “tanımadığımız insanlar posterimizi asıyor” keyfi yerine gelmiştir. Havuzcu gazeteci de mutlu olur, Reis’inin gücüne olan inancı pekişir.
Hemen arkasında duran reklamcısı ise pis pis sırıtır bıyık altından. Çünkü ekibini Türk heyeti gelmeden birkaç gün önce buralara yollamış ve Reis’in geçeceği yerlerde gerekli çalışmaları yapmıştır! Bakkallara para karşılığı Türk bayrağı ve poster dağıtılmıştır...
Angela Merkel: “Türkiye’de yapılacak olan seçimlerde AKP, MHP ya da yandaşlarını değil, muhalefeti destekleyin, çünkü onlar Almanlara düşman değil.”
Böyle bir şey söylemedi elbette. Acayip rahatsız edici geliyor değil mi?
Sana ne kardeşim Türkiye’deki seçimden?
Diye sorarlar adama…
Değil mi?
Ama bizimki kalkıp Almanya’da şu partiyi destekleyin, şuna oy vermeyin, filan diyebiliyor.
Bu kadar ayağa düşürdü siyaseti.
Racon kestiğini düşünüyor ama elin oğluna işlemiyor pek raconlar.
Sisi’ye kesemedi mesela.
Olan Mursi’ye oldu.
Olan Müslüman Kardeşler’e oldu.
Yüzyıllık birikimi bitirdiler birkaç yıl içinde Ortadoğu’da.
Şimdi benzer bir tükenişi Avrupa’daki Türkler yaşayabilir.
İçerde artık sömürecek alan bırakmayınca yerli kampanyaları ülke dışındaki siyasetçilerle yapıyor.
Perinçek’i yancısı yaptı.
Bahçeli Saray’ın emrinden çıkmıyor.
Demirtaş’ı içeri attırdı.
Kılıçdaroğlu zaten ‘mıymıy’ kendi halindeyken Adalet Yürüyüşü ile biraz popüler olunca onu da tehdit etti.
Şimdi Merkel’e vurarak oy toplama derdinde. Avrupa’daki Türkler de bu racon oyununa geliyor gibi.
Yarın bir sıkıntı olduğunda ardına bakmadan kaçıp susacak. Olan Almanya’da yıllardır varlık mücadelesi veren gurbetçilere olacak.
Filistin, Kıbrıs, Mısır, Bulgaristan, Makedonya ve pek çok Arap ülkesinde olduğu gibi.
Hadi gidin bu ülkelerden herhangi birine Türkiye’den geldiğinizi söyleyin, bakın size nasıl davranıyorlar!
Almanlara atar yaptık.
Racon kestik.
Herkes Aydın Doğan değil tabi.
Ahmet Hakan da…
Cem Küçük dayılanınca pısmıyor pek kimse.
Bir yumrukla Reisçi de olmuyor elin oğlu.
Almanya Reis’in atarlı raconuna, kendi diliyle değil, diplomatik ve ekonomik raconla gider yapınca bizimkiler süt dökmüş kedi misali, “Valla da billa da bir daha olmaz abi, oldu bir yanlışlık affedin” moduyla dil dökmeye başladı.
Siemens’in aldığı ihale sadece bundan dolayıdır emin olun.
İnsan Hakları savunucularına büyük gürültüyle tutukladılar.
Şimdi acayip pişmanlar, tükürdüklerini de yalamak istemiyorlar çünkü artık seçim sürecine girildi gibi.
Bu nedenle MİT’in maaşlı kalemlerine yazdırıyorlar ufaktan.
Açın okuyun yandaş kalemleri, “aman da efendim yanlış anlaşılma var, bu kadar kolay olmamalı insan tutuklamak” filan…
Bir humanist, bir özgürlükçü oldular ki sormayın.
Çıkıp delikanlı gibi, bir halt ettik, şimdi kuyruğu dik tutarak nasıl döneriz, diye kıvranıyoruz desenize delikanlı gibi.
Racon’un sonu nasıl biter tüm kabadayı hikayelerinde vardır.
Külhanbeyi devletinin sonu asalet öyküsüyle bitmez sevgili dostlar!
Seyfi Mert