Damarıma dokunduruyorlar

Samanyoluhaber.com yazarlarından Abdullah Aymaz, yeni köşe yazısını 'Damarıma dokunduruyorlar' başlığı ile kaleme aldı.
         Uhuvvet  Risalesinde bütün tavsiyelere rağmen, “İrade benim elimde değil; fıtratımda adavet var. Hem damarıma dokunduruyorlar,  vazgeçemiyorum.” diyenlere Üstad Hazretleri şu cevabı veriyor:

         “Kötü ahlâk ve fena huy eseri gösterilmezse, gıybet gibi şeylerle ve muktezasıyla amel edilmezse, insan kusurunu da anlasa zarar vermez. Madem irade senin elinde değil, vazgeçemiyorsun. Senin mânevî bir  NEDÂMET gizli bir TÖVBE ve zımnî (dolaylı, üstü kapalı da olsa) bir İSTİĞFAR hükmünde olan kusurunu bilmen ve o huyunda haksız olduğunu anlaman seni kurtarır. Zaten bu Mektub’un bu bahsini yazdık, tâ bu mânevî İSTİĞFARI  temin etsin; haksızlığı hak bilmesin, insanlar haklı hasmını haksızlıkla teşhir etmesin, diye.”

         (Üstad Bediüzzaman Hazretleri ictimaî hastalıklar hakkında gerçekten çok isabetli teşhisler koyduğu gibi, çareleri de tam isabet ortaya koyuyor. Bu reçeteleri tam olarak uygulama imkânı bulanlar, tedavi ve şifâ ile de Allah’ın izniyle karşılaşıyorlar. Aynı şekilde siyasi hayattaki bir illet hakkındaki tesbit ve teşhisi de şöyle: )

         “Dikkat çekici bir hadise: Bir zaman bu garazkâr şekildeki TARAFGİRLİK  neticesi olarak gördüm ki: Dindar bir ehl-i ilim, siyasî düşüncesine muhalif  bir sâlih âlimi, tekfir (kâfir sayma) derecesinde hakaret etti. Kendi düşüncesinde olan bir münafığı, hürmetkârâne medhetti. İşte siyasetin bu fenâ neticelerinden ürktüm. ‘Şeytandan ve siyasetten Allah’a  sığınırım’ dedim, o zamandan beri siyasî hayattan çekildim.”

         (Şu süreçte bizlerde siyasetin ve siyasal İslamcıların insaniyet, vicdan iman, kanun nizam tanımayan mafya usulü zulüm ve gadirlerini  bütün çirkinliğiyle âşikar şekilde gördük ve Üstad Hazretlerine binlerce defa hak verdik.)

         Aynı şekilde Uhuvvet Risalesinin “Beşinci Vechini” de ‘Hayat-ı ictimaiyece, inad ve tarafgirliğin, gayet muzır olduğunu’ beyan etmektedir.

         “Eğer denilse:  Hadiste: ‘Ümmetinin ihtilafı rahmettir.’  (Sahih-i Müslim)  denilmiş. Halbuki ihtilaf ise, TARAFGİRLİĞİ gerektiriyor. (Bir de) tarafgirlik marazı, mazlum avamı, zâlim havâssın (üst tabaka, elitlerin) şerrinden kurtarıyor. Çünkü (mesela) bir kasabanın ve bir köyün havâssını ittifak etseler, mazlum avâmı ezerler. Tarafgirlik olsa mazlum (avâm halk) bir tarafa sığınır, kendisini kurtarır. (Ayrıca)  hem farklı fikirlerin  çarpışmasından ve akılların ve bakış açılarının birbirinden farklı olmasından hakikat tamamiyle tezahür eder.

         “Elcevap: Birinci suâle deriz ki: Hadisteki İHTİLÂF  ise müsbet ihtilaftır. Yani (tarafların)  her biri  kendi mesleğinin tamiri ve revaç bulması için çalışır. Başkasının tahrip ve iptâli için değil; belki (hepsinin de)  tekmil ve islahına gayret eder. ama MENFΠ İHTİLÂF  ise (ki bu çeşit ihtilaf, garazkârâne ve düşmanca birbirinin tahribine çalışmaktır.)  Hadis-i Şerifin nazarında böyle bir ihtilaf  merduddur. Çünkü birbiriyle boğuşanlar, müsbet hareket edemezler.”

         “İkinci suâle deriz ki: Tarafgirlik eğer hak namına olsa, haklılara bir sığınak olabilir. Fakat şimdiki gibi garazkârâne, nefis hesabına olan tarafgirlik, haksızlara sığınaktır ki, onlara dayanma noktası teşkil eder. Çünkü  garazkârâne TARAFGİRLİK  eden bir adama şeytan gelse, onun fikrine yardım edip TARAFDÂRLIK  gösterse, o adam o ŞEYTANA   RAHMET  OKUYACAK. Eğer mukabil tarafa MELEK gibi bir adam gelse, ona hâşâ lânet okuyacak derecede bir haksızlık gösterecek.

         “Üçüncü suâle deriz ki: Hak namına, hakikat hesabına olan tesâdüm-i efkâr (fikirleri çarpışması)  ise;  maksaddat ve esasta ittifak ile beraber, vesile ve vâsıtalarda ihtilâf eder. hakikatın her köşesini  İZHAR  edip, hakka ve hakikate hizmet eder. Fakat tarafgirâne ve garazkârâne, firavunlaşmış nefs-i emmâre hesabına hodfuruşluk (kendini beğendirme),  şöhretperverâne bir tarzdaki fikir çarpışmalarından hakikat şimşeği değil, belki fitne ateşleri çıkıyor. Çünkü maksatta ittifak lâzım gelirken, öylelerin efkârının, küre-i arzda dahi karşılaşıp uzlaşma noktası bulunmaz. Hak namına olmadığı için nihayetsiz müfritâne gider. Kabil-i iltiyam (kaynaşması ve uzlaşması mümkün olmayan)  bölünüp parçalanmalara sebebiyet verir. Hâl-i âlem, buna şâhiddir.”

         “Elhâsıl: Allah için hükmetmek, Allah için buğzetmek ve Allah için muhabbet etmek’  gibi yüce düsturlar, hareket düsturu olmazsa, nifak ve şikak meydan alır. Evet (eğer insan)  ‘Hüküm Allah içindir, buğuz da Allah için olmalıdır’  demezse, o düsturları nazara almazsa,  adâlet etmek isterken, zulmeder.”

         (Bu son süreçte ve evvelki gadir ve mezâlim dönemlerinde, hem kendi ülkemizde hem de demokrasiden yoksun ülkelerde ve sömürgeci anlayışlarda gördük ki, kinleri dinleri haline gelenler, İslâmiyetin cibilli düşmanları, dinsizliği rejim haline getirmek isteyenler, insanlığı inim inim inletmiş, ortalığı kan gölüne çevirmişlerdir.)
20 Mayıs 2025 14:15
DİĞER HABERLER