“Ulu Rabbimiz! Katından bir rahmet ver ve şu davamızda doğruluk ve muvaffakıyet ihsan eyle bize” (Kehf Suresi, 18/10)
Abdullah Aymaz - Samanyoluhaber.com
Hocaefendi Kur’an yazısına devam ediyor: “Bu çerçevede resmedilen Kur’an’ı örneklerle anlatmak, müşahhaslaştırmak ciltler ister. Halbuki bizim sunmaya çalıştığımız bu kitapçık, değişik sohbetlerde ve münasebet geldikçe, hem de irticâlî ifadenin darlığı, sığlığı içinde sadece birkaç soluktur. Bir de bu soluklar, duygular, düşüncelerini itibariyle en revnaktar hakikatlara dahi renk attırıp solduran birisine aitse…
“Zannediyorum pek çok semavî gerçeğin arzîleştirildiğini hemen tahmin edeceksiniz. Bu açıdan, Kur’an’la, şu birkaç saatlik seyahata karar verenler, mütâlaa edecekleri hususları mutlaka bu mülâhaza ile mütalaa etmelidirler ki, zihinlerindeki Kur’an mehâbeti sarsılmasın. Aslında böyle, hiç de seviyeli sayılmayacak bir çalışma, damla ile deryayı gösterme, zerre ile güneşe göndermelerde bulunma gibi bir olmazı ifadeyi yeltense de, bazen, musiki adına bir çoban kavalının da değer ifade ettiği düşünülünce, bu tasdiatın (baş ağrıtmaların) da hoş görüleceği ümit edilebilir.”
“Ulu Rabbimiz! Katından bir rahmet ver ve şu davamızda doğruluk ve muvaffakıyet ihsan eyle bize” (Kehf Suresi, 18/10)
“Allah, Muktedâmız Efendimize ve O’nun kadru kıymet ve takva sahibi ashabına rahmet etsin.”
M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin bu takdim yazısından Kur’an-ı Kerim’le ilgili derin mülahazaların bir özetini gördük. Maalesef “Kur’an’dan İdrake Yansıyanlar” kitabında sadece bazı âyetler ele alınmış. Halbuki daha sonra 18 civarında tefsirle takip edilen Tefsir Derslerinde Kur’an-ı Kerim baştan sonra okundu, tefsirlerin yorumları dile getirildi ve ayrıca âyetler hakkında M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin izah ve yorumları da ses olarak kayda alındı. Bütün bunların da yazıya dökülerek, Muhterem Hocamızın tasvibine arzedilerek bütün insanlığın istifadesine sunulmalıdır kanaatindeyim. Başta Osman Şimşek kardeşim olarak o derslerin müdavimleri Hoca Kardeşlerimizden bu hususta bir gayret bekliyoruz… Çünkü buna büyük ihtiyaç var. Bu hususta büyük ısrarım olacak… Evet bu gün Kur’anî ilimler üzerine, tefsir üzerine çok çalışmalar var. Ama, çoğu nakillerden ibaret… Halbuki “Bugün Kur’an bize ne diyor? Bizlerden ne istiyor?” diye esas meselenin üzerinde duran, dertlenen, doğum sancısı çeken yok. Halbuki, İslâm dünyasının hatta bütün insanlığın ihtiyacı bu!.. Dertlenenlerin bulacağı çareler, keşifler, istihraçlar, ilhamlar…
Üstad Hazretleri yüz seneden önce yazdığı İşârâtü’l-İ’caz tefsirinin başında şöyle diyor: “Kur’an-ı Azîmüşşan, bütün zamanlarda gelip geçen insanlığın tabakalarına, milletlerine ve fertlerine hitap Arş-ı A’lâdan îrad edilen İlâhî ve şumüllü bir nutuk umûmî, Rabbânî bir hitâbe olduğu gibi; bilinmesi, bir ferdin veya küçük bir cemaatin iktidarından hariç olan ve bilhassa bu zamanda, dünya maddiyatına ait pek çok fenleri ve ilimleri câmi’dir (içinde toplamaktadır). Bu itibarla, zamanca, mekânca, ihtisasça, uzmanlık bakımından ihata dairesi pek dar olan bir ferdin anlayışından çıkan bir tefsir, hakkıyla Kur’an-ı Azîmüşşana tefsir olamaz. Çünkü, Kur’an’ın hitabına muhatap olan milletlerin, insanların ruhî hallerine ve maddiyatlarına, içinde bulundurduğu ince fenlere, ilimlere bir kişi vâkıf ve uzmanlık sahibi olamaz ki, ona göre bir tefsir yapabilsin. Hem, bir ferdin mesleği ve meşrebi taassuptan hâli olamaz kî, Kur’an’ın hakikatlarını görsün, tarafsızca beyan etsin. Hem bir anlayışından çıkan bir dâvâ, kendisine has olup, başkası o dâvânın kabulüne davet edilemez –meğer ki, bir nevi icmâın tasdikine mazhar ola. (Sanki bir asırdaki müctehidlerin hepsinin bir konuda ittifak edip icmâ yapması gibi ola). Binâenaleyh, Kur’an’ın ince mânâlarının ve tefsirlerde dağınık bir surette bulunan güzelliklerinin ve zamanın tecrübesiyle fennin keşfi sayesinde tecelli eden hakikatlarının tesbitiyle, her biri birkaç fende uzman olmak üzere muhakkik âlimlerden yüksek bir heyetin tetkikatıyla, tahkikatıyla bir tefsirin yapılması lâzımdır. Nitekim, kanunî hükümlerin tanzim ve ıttıradı, bir ferdin fikrinden değil, yüksek bir heyetin nazar-ı dikkat ve tedkikatından geçmesi lâzımdır ki, umumî bir emniyeti ve bütün halkın itimadını kazanmak üzere millete karşı bir zımnî bir kefâlet husule gelsin ve milletin icmâı, hücceti elde edebilsin. Evet, Kur’an-ı Azîmüşşan’ın müfessiri, YÜKSEK BİR DEHA SAHİBİ, geçerli bir içtihada mâlik ve kâmil bir velâyete hâiz bir olmalıdır. Bilhassa bu zamanlarda bu şartlar ancak yüksek ve büyük bir heyetin dayanışmasıyla ve o heyetin fikirlerinin birbiriyle güzelce birleşmesinden ve ruhlarının tenasübüyle birbirine yardım etmesinden ve fikir hürriyetinden ve taassuplarından âzâde olarak tam ihlaslarından doğan D HÎ BİR ŞAHS-I M NEVÎ’de bulunur. İşte, Kur’an’ı ancak böyle bir şahs-ı mânevî tefsir edebilir.”
İslamî ilimleri bilmekle beraber her ilim dalında uzman kişilerden meydana gelmiş bir heyet henüz teşekkül etmediği için, İlahiyat mezunlarından ayrıca özel dersler alarak yetişmiş otuza yakın bir heyetten meydana gelmiş ilim halkasının her birinin elinde meşhur tefsirlerden birisi olduğu halde M. Fethullah Gülen Hocaefendi’nin huzurunda Kur’an baştan sona okundu. Hocaefendi’nin yorumları da tamamen tesbit edilip kaydedildi. Evet “Bu âyetler, bu gün bize ne ifade ediyor”, mânasına tefsir ve yorumları oldu. İşte arzumuz bu hazinenin toparlanıp kitap halinde neşredilmesidir…